KAR SOĞUĞU BEDENLER

15 1 2
                                    

Havanın kararmasına dakikalar vardı. Ne kadar süredir yolda olduğumuzu bilmiyorum ama şehir dışında olduğumuz kesindi. Bu kadar uzak bir mesafede benim varlığımdan nasıl haberdar olabiliyordu?
Yorgun bedenim uykulu gözlerimle iş birliğine girmiş ve beni uykunun huzurlu kollarına bırakmaya hazırlanıyordu. Ama şuan bulunduğum yer dünya üzerinde uyuyabileceğim son yerdi.

O ise sanki beni umursamıyordu. Yola bakıyor ama göremiyordu. Yeşil göz bebeklerinin ardındaki hikaye merak uyandırıcıydı. Etrafa boş bakışlar atan bu gözler adeta acı içinde kıvranıyordu.
Direksiyonu o kadar sıkı tutuyordu ki kolundaki damarlar yerinden çıkacak gibi duruyordu. Onu bu kadar sinirlendiren şeyin ne olduğunu merak ettim. Ama şuan pek konuşma havasındaymış gibi durmuyordu.

Bir şeyler duyuyordum.. Yakın fakat bir o kadar da uzak sesler... Daha önce hiç duymadığım kalın, tok bir erkek sesi.. Gözlerimi araladıkça odadaki renkler yerine oturuyordu. Sesler daha net duyulmaya başladı ve birkaç insan görüş alanıma girdi. Çığlık atmamak için elimi ağzıma kapattım. Korkuyordum. Odaya siyah ve bej renkleri hakimdi ve rengiyle örtüşen keskin ama hoş bir kokusu vardı. Nereye gelmiştim ben böyle ? O adama güvenmemem gerektiğini biliyordum. Ne ara bu kadar dikkatsiz olmuştum? Ah! Kendime lanetler yağdırmak için mükemmel bir zaman!
Beyaz çarşaflı yeni gibi kokan yataktan kendimi serin parkelere bıraktım. Yavaş ve temkinli adımlarla kapıya doğru ilerledim. Yaklaşan seslerden ürksem de geri adım atmadım. Ayak seslerini duymamla kalp atışlarım hızlandı, hızlandı.
Kalbim ağzımda atıyordu resmen.Yine o aynı tok ses...
Beni buralara kadar getiren yeşil gözlü adamın sesi olmadığı kesindi. Ama bir onun kadar etkileyici ve emreder bir ses tonuna sahipti. Kapının açılmasını beklerken birkaç adım geri gittim. Odada resmen volta atıyordum. Kapının açılma sesiyle ani bir hareketle önüme döndüm ve karşılaştığım manzara karşısında küçük dilimi yutmak üzereydim. Karşımda uzun boylu, iri yapılı, kahve tonlarındaki benimkiyle aynı gözlere sahip kırkının ortalarına yakkaşmış babam...
Evet, bu adamın babam olduğuna eminim çünkü o benim gibi bakıyordu. Kahve gözleri ışıl ışıl parlıyor fakat ardında alevler saçıyordu. O gerçektende korkulacak bir adamdı, o benim babamdı.
Yıllardır hayalini kurduğum veya bir gün olur diye beklediğim buluşma bu değildi. Benim hafif dolmuş gözlerim ve babamın bir kayayı kıskandıracak kadar sert bakışları uyuşmuyordu. Ben daha önce yaşamadığım bir duygu karmaşası içerisindeyken babam bu anı defalarca yaşamış gibi bakıyordu. Şuanda bana sarılması gerekmez miydi? Yıllardır görmediği kızının kokusunu hasretle içine çekmesi gerekmiyor muydu? Kesinlikle beklediğim tepki bu değildi.
Ben ağzım açık babamı seyrederken o sabırla bekliyordu. Sakinleşmemi, durumu algılamamı... Bir şeyi bekliyordu babam.

"Kızım. "

Bedenimin kontrolünü kaybetmiştim. Ellerim titriyor ve soğuk terliyordum. Ağzımı açıp tek bir kelime edemiyordum. Bunca yılın hesabını soramıyordum. Şuan içimden ona bağırmak, vurmak, bütün nefretimi kusmak geliyordu ama ben sadece bekliyordum. Gözyaşlarımın dinmesini, kendime gelmeyi... Bir şeyi bekliyordum...
Saniyeler, dakikalar hızla geçiyor ama zaman ilerlemiyordu. Babam bana artık endişeli gözlerle bakıyordu. Babam benim için endişeleniyor muydu?

"Sen, iyi misin?" "Oturmak ister misin? "

İki yabancı. Biri diğerini tanıyor. Ona kızım diyor. Ama diğerinin hiçbir şeyden haberi yok. Babasından bile. Biz birbirimize yabancı iki insandık. Onu tanımıyordum. Babam olduğunu sanıyordum. Hepsi bu.Bu duygu bana o kadar yabancıydı ki vücudum bir tepki veremiyor, algılayamıyordu. Senelerce kimsesiz, bir başıma geçirdiğim ıssız zamanların hatrına kar soğuğu bedenimin bana olan intikamıydı sanki bu duygu.

Babamın yüzü cevap vermediğim her saniye daha da kırışıyordu ve endişesi gün yüzüne çıkıyordu. Daha fazla durumu tuhaflaştırmadan ses tellerimin izin verdiği müddetçe kuru ve düz bir sesle "İyiyim." diyebildim. İstediği cevabı almış olmalı ki benden biraz uzaklaştı ve yüzü eski haline döndü. Ne yani bu kadar mıydı? Sadece iyiyim dediğim için iyi mi oluyordum. Hayal kırıklığı tüm hücrelerime yayılsa da dışarı belli etmemeye gayret gösterdim. Anlaşılan babalık olayını yanlış anlamışım. Ya da benim babam nasıl baba olunacağını bilmiyor. Görünüşe göre o da afallamıştı. Ne yapacağını bilemez halde odanın içinde dört dönüyordu.

"Bak Eylül. Kızım..Biliyorum şuan ikimiz de ne diyeceğimizi bilmiyoruz ya da ne yapacağımızı.. Ama inan bana eğer benimle burada  kalmayı kabul edersen her şeye yeniden başlayabiliriz. En baştan. Biliyorum hatalarım oldu ama bir şans ver de bunları düzeltebileyim."

Ne diyeceğimi bilmiyordum. Babamın ağzından çıkan her kelime göz yaşlarımı biraz daha tetikliyordu. Biraz önceki halinin aksine yumuşak bir sesle anlatıyordu bunları bana. Daha çok karşısında küçük bir kız çocuğu varmış gibi anlatıyordu. Oysaki üzerinden çok zaman geçmişti. Ben ne küçük ne de masum bir kız çocuğuydum. Karşısında yetişkin birisi olduğunu hatırlatmak istercesine ani bir hareketle ayağa kalktım. O da bunu beklemiyordu ki bir iki adım geri çekildi. Yüzü sorgular bir hal almıştı.

"Yeter artık! Buna bir son ver! Karşında şeker vererek kandırabileceğin, masallar anlatıp uyutabileceğin küçük bir kız yok! Her şeyin farkındayım ve seni yanımda istemiyorum,anladın mı beni?

Kendimi durduramıyordum. Kelimeler ağzımdan öylece çıkıveriyordu. Söylemek istediğim çok şey vardı ve bunları babamın yüzüne vurmak istiyordum. Bunu öyle acı verici yapmak istiyordum ki kalbimin hiç dinmeyen acısı onun da içini sızlatsın istiyordum.

"Benim yaşadıklarımı anlayabilir misin baba, ha? Sen hiç kimsesiz kaldın mı? Yiyecek bir lokma ekmek için sürekli birilerine yalvardın mı? Gece yatacak yer bulamayınca banklarda sabahladın mı hiç? Sen beni bunlara yaşamaya mahkum ettin. Çocukluğumu, gençliğimi, bütün hayatımı elimden aldın. Ve sen baba, sen şansı haketmiyorsun! Hem de hiç!"

Rahatlamıştım. Babamın yüz ifadesini umursamadan beyaz tahtadan sandalyede asılı olduğunu gördüğüm ince hırkamı alıp kendimi odadan dışarı attım. Burada tek bir saniye bile kalmak istemiyordum. Hızlı adımlarla dış kapıya ulaşmıştım ki bir el beni kolumdan tutup,sert bir şekilde arkaya doğru itti ve ben daha ne olduğunu anlamadan kendimi parkelerin üzerinde buldum. Canım yanmıştı ve bu sefer cidden sinirlenmiştim. Bunu yapanın kim olduğuna bakmak için kafamı kaldırdım. Bu mesafeden pahalı ve parlak ayakkabılarını görebiliyordum. Tam önümde dikilmiş kalkmamı bekliyordu. Kafamı biraz daha kaldırdığımda beni iten kişinin beni buraya getiren yeşil gözlü adamla aynı kişi olduğunu anlamam kısa sürdü. Gözlerinde kelimenin tam anlamıyla ateş vardı. Yeşil gözlerinin aksine ardındaki hikayeden gelen intikam ateşini ve biraz da burukluğu bu mesafeden bile seçebiliyordum.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen? Canımı acıttığının farkında mısın? "

" Oradan bakınca umrumdaymış gibi mi duruyor? Hadi ama sızlanma! O kadar yol geldik ve benim seni geri götürmeye hiç niyetim yok. Bu yüzden bu gece misafirimizsin. Odan üçüncü kat soldan ikinci kapı. İyi geceler!

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jul 06, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Sessiz Çığlık Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin