Merhabalar. İlk hikayemin tatlı heyecanını yaşıyorum. Öncelikle şunu belirtmek isterim ki bende burada okuyucuyum ve bu hikayeyi yazmadan önce yazarlara bazen kızdığım oluyordu. Kızmamın nedeni ise yeni bölüm paylaşmamalarından dolayıydı. Şuan onları çok iyi anlıyorum. Hikaye yazmak çok zor birşey. Saatlerini harcaman gerekiyor. Ama sonucu güzel olunca hiçbir zorluk yorucu gelmiyor. İnşallah hikayemi beğenirsiniz. Eleştirilere her zaman açığım hakaret edilmediği sürece.
Evet hikayem hayırlı olsun o zaman ;)İzmir'e taşınalı bir hafta olmuştu. Zor bir yolculuğa rağmen annemle beraber İzmir'e Ayvalık'tan geldik. Buraya gelmemizin nedeni ise üniversiteyi burada kazanmamdı.
Ne annemin benden ne de benim annemden başka kimsem olmadığı için beraber bu şehre geldik. Buraya gelmemiz gerçekten çok zor olmuştu. Çünkü orası bizim memleketimizdi. Orada çok büyük acılar yaşasakda her şeyimiz ordaydı. İyisiyle kötüsüyle her şeyimiz.
Taşınma telaşımız bitmişti ama yinede çok eksiklerimiz vardı. Yorgunluğumuz ise daha bitmemişti. Babamın manevi desteğini hep arıyordum ama böyle durumlarda hem maddi hem de güç desteğini daha çok arıyordum.
Babam. Babam ölmemişti. En azından benim için öyleydi. Sadece babam kayıptı. 14 seneden beri kayıp. Nasıl kaybolduğu ise çok uzun bir hikayeydi. Kısaca ise babam en yakın arkadaşı ile birlikte bizim arabanın içindeyken şarampole yuvarlandı. Babamın en yakın arkadaşı arabanın içinde ölü bulundu ama babam... Yoktu. O zaman polisler anneme hızın etkisiyle ön camdan fırlayıp oradaki dereye uçmuş olabileceğini söylemişler. Bu sadece bir ihtimal hatta tek ihtimaldi. Çünkü diğer ihtimalleri düşünemiyordum.
Bilmem kaç dakikadır yatağımın üstünde oturuyordum ve dakikalardır düşünüyordum. Benim huyum buydu. Düşünmek. Fazlaca düşünmek. Sanki olayları kafamda yaşıyormuş gibi düşünüyordum. Hatta geçmişi düşünür acaba şöyle olsaydı nasıl olurdu diye de düşünürdüm. Bunun bana bir faydası yok ama düşünmekten kendimi ele alamazdım.
Daha fazla düşünmeyi bırakıp yatağımdan kalktım. Banyoya girip işlerimi hallettikten sonra mutfaktan gelen güzel kokuları büyülenmişcesine takip ettim. Mutfağın kapısına geldiğimde annemin fırından tepsi çıkarmasıyla mutluluktan gözlerim fal taşı gibi açıldı.
"Allah'ım sana geliyorum." Mutluluk edasıyla elllerimi havaya kaldırdım. "Börek." dedim mutfağın dört bir tarafını saran börek kokusunu içime çekerek.
Annem popoma şaplattıktan sonra ağzımdan bir "ah" çıkmasıyla kıkırdamaya başlamıştım.
"Sıpa. Sanki hiç börek yapmıyorum." dedi annem şakacı bir hayıflanmayla. Ama gülmemek içinde zor tutuyordu kendini.
"Ya." dedim son harfi baya bir uzatarak. "Ama çok seviyorum böreği ne yapayım." Bu seferde benim sesim şakacı bir şekilde çıkmıştı. Annem bu sefer kendini tutamayarak ufak bir kahkaha attı ve "Bilmez miyim hiç." dedi.
Annemle beraber kahvaltı için masayı hazırladık. Beraber kahvaltımızı yaparken yine düşüncelere dalmadan edemiyordum. Bu dünyada annemden başka kimsem yoktu. Bu zorlu dünyada sırt sırta verip savaşıyorduk resmen. Onun benim için yaptıklarına karşılık bende üniversiteyi kazanmıştım. Hemde annemin hayali gibi Hukuk fakültesini kazanmıştım. O benim hep avukat olmamı istedi bende onun bu isteğini gerçekleştirmek için ilk adımı atacaktım.
"Bugün kayıt için okula gideceğim." dedim çok sakin bir tavırla ama annem heyecanla yerinden kıpırdamıştı.
"Bende geleyim mi istersen?"
Anneme ciddi misin bakışı attım.
"Anne istersen elimden tut beni öyle götür okula."
Annem kahkahayı basıp yanağımı sıkmaya başladı.
"Aman benim küçük kızım büyümüşte okula kendisi mi kayıt olmaya gidecekmiş. Aman aman."
Bu sefer bende kollarımı uzatıp iki elimle annemin yanaklarını sıkmaya başladım.
"Sen dalga geç bakalım senin kızın gelinlik çağına geldi haberin yok."
Annemin yüz ifadesini görünce bu sefer kahkahayı ben bastım.
"Şaka sultanım şaka. Daha benim evlenmeme çok var hem ben sana ne söz verdim okuyucam, avukat olucam, seni rahat ettiricem demedim mi ben sözlerimi asla unutmam."
Annem hafif gözleri yaşlı şekilde bana baktı önce. Sonrasında ayağa kalktı ve kollarını boynuma doladı.
"Seninle gurur duyuyorum kızım. İyi ki benim kızımsın."
Bende ona sarıldım ve "Sende iyilik benim annemsin." dedim gözlerim hafif yaşatırken.
"Neyse sabah sabah bu kadar duygusallık yeter hadi kahvaltı yapalım da ben bir an önce çıkayım."
Annem de onaylar bir şekilde kafasını salladı. Hemen kahvaltımı yapıp odama giyinmeye gittim. Aşırı heyecanlıydım. Üniversite ile ilgili birçok hayalim vardı. İstediğim bölümü kazanmak hayalimin ilkiydi elbette ve bunu gerçekleştirmek için küçücük bir adım kaldı.
Dolabımdan beyaz bir t-shirt ve kot bir şort çıkardım. İzmir çok sıcaktı. Ayvalık ta sıcaktı ama orada denize girebilme şansımız vardı. Ama burada böyle bir durum pek mümkün değil maalesef. Kıvırcığa yakın dalgalı saçlarımı saldım. Sadece dudak koruyucu sürüp çantama da gerekli olan belgeleri ve cüzdanımı koydum mu hazırdım. Herşeyi hallettikten sonra sandelet giydim. Annemden hayır duamı da alıp evden çıktım.
Evi okula yürünebilecek bir mesafede bulmuştuk. Bu bizim için çok büyük bir şanstı. Çünkü İzmir çok büyük bir şehirdi. Ben ilçede büyüdüğüm için İzmir gözüme fazlaca büyük gözüküyordu. Bu büyüklüğe ne zaman alışırım bilmiyorum.
Ayvalık'ta kalan tek şeyimiz evimizdi. Bir zeytinliğimiz vardı ama buraya gelmeden önce satıp burada kendimize göre bir ev aldık. Babam ölmeden önce maddi durumumuz gayet iyiymiş. Yani zengin değildik ama yeterince mal varlığımız varmış. Babam o zamanlar gençti ve evi, arabayı, zeytinliği kendi çabalarınla almış. Babam turizmciymiş, küçük bir ajentası varmış. Acaba babam yanımızda olsaydı her şey nasıl olurdu?
Bence herşey daha güzel olurdu. Maddi durum açısından değil elbette. Manevi desteği annemle benim üzerimde olsaydı herşey çok daha güzel olurdu. Bir kız çocuğunun babasız büyümesi çok büyük bir eksiklik. Tabi ki annem yanımdaydı o benim herşeyimdi ama annenin yeri ayrı babanın yeri ayrıydı.
Babam olsaydı beni herşeyden korurdu. Babalar zaten süper kahraman değil midir çocuklarının gözünde. O da beni her kötülüklerden korurdu işte.
Ama babam yoktu. Bende baba eksikliğini bir şekilde doldurmaya çalıştım. Bir gün beni sevdiğini düşündüğüm bir erkeğin çıkma teklifini kabul ettim. Bu olay sadece bir yıl önce olmuştu. Kendi duygularımı düşünmeden sadece onun duygularına karşılık vermiştim ama olmamıştı. Olmamıştı çünkü onu sevememiştim. En önemlisi ise o beni sevdiğini söylemesine rağmen ona güvenemiştim. Ona güvenemeyecek bir şey yapmamıştı ama o güven hissini alamamıştım. Mezuniyetimizde ondan ayrılmıştım ama o benden pek ayrılamamıştı. Onu üzmüştüm ama ben ona bu kadar hissizken onu kandırmam çok büyük bir suçtu. Babamın boşluğunu onunla az da olsa doldurmaya çalışmıştım ama olmamıştı.Okula girdiğimde hayranlıkla okulun içine bakıyordum. Yıllardan beri hayal ettiğim yerdeydim işte. İşte emeğimin karşılığı işte sabrımın sonucu. Allahım sana şükürler olsun dedim içimden. Şimdi emeklerimin sonunu ama herşeyin başlangıcını yapma zamanıydı. Ama bunun için öğrenci işlerini bulmam gerekti. Neredeydi acaba. Biraz ilerledikten sonra karşımdan bir çocuk geliyordu. Ona sorabilirdim diye düşünüp önüne geçtim.
"Bakar mısın? Bir şey sorabilir miyim?"
Çocuk tepkisiz bir şekilde iri siyah gözlerini yüzümde sabitlemiş bana bakıyordu. Acaba sorsam mı? Öyle dik dik bakınca bir an korktum. Şuan hala dik dik bakıyordu. Dövecek hali yoktu ya en iyisi sorayım diye düşünüp konuşmaya başladım.
"Hımm şey ben öğrenci işleri nerede diye soracaktım da."
Tepkisizliğini koruyarak hiç birşey demeden gözlerini bir müddet yine üzerimde tuttu ve elinle sol tarafı gösterip yoluna devam etti. Çocuğa bak ya insan bir konuşur en azından konuşma zahmetine bile girmedi benimle.
"Teşekkür ederim zamanını çaldım galiba kusura bakma!"
Bir an duraksadı ama sonra yoluna devam etti. Ne değişik insanlar var ya bir an neden soru sordum diye beni dövecek sandım. Çocuğun tarif ettiği yerden (!) ilerleyerek öğrenci işlerini bulmuştum.
Öğrenci işlerini bulduğumda fazla kalabalık değildi. Önümdeki kişiden sonra gerekli olan belgeleri görevli kadına verdim
"Begüm Erdoğan değil mi?"
"Evet benim. "
Hayır başka kim olabilir ki.
Kadın bilgisayardan birkaç işlem yaptıktan sonra yazıcıdan bir kağıt çıkardı ve bana verdi.
"Begümcüm kaydın tamam bu öğrenci belgen. Biliyorsun okul 20 gün sonra açılıyor ondan bir hafta öncede ders seçme işlemleri var internet sitemizden derslerini seçebilirsin. Hayırlı olsun."
"Teşekkür ederim."
Oh be kayıt işlemi de tamamdı. Çok şükür dedim içimden bir kez daha.
Okulun bahçesine çıkıp ne yapmam diye düşünerek yürümeye devam ettim. Hemen eve gitmeyebilirim. Biraz deniz havasına ihtiyacım var aslında. Deniz kokusunu almayınca sanki bir yanım eksik kalıyor gibi oluyordu. Sanki nefessiz kalmış gibi hissediyorum. Okuldan çıkıp biraz yürüdükten sonra sahile ulaşmıştım. Etrafıma baktığımda bankların çoğu doluydu. Nereye otursam diye düşünürken bankların birinden kalkmışlardı. Hemen atak yaparak banka oturdum. Karşımda ki boğaz manzarasına bakarak derin bir nefes aldım ve geri verdim. İşte huzur buydu. Deniz benim huzurumdu. Gözlerimi kapattım ve sadece deniz kokusunu almaya çalıştım. Bunu önceden de hep yapardım. Arkamda birisinin olduğunu hissettim ama yine gözlerimi açmadım.
"Oturabilir miyim?"
Kafamı çevirdiğimde kısa süreli bir şok yaşadım. Ama karşımda ki daha çok bir şok yaşamış gibi gözüküyordu. Bu bugün öğrenci işlerini sorduğum ve beni dövmekten beter eden çocuktu.
"Oturabilirsin." dedim. Adını bilmediğim çocuk bir an duraksa da yine de oturdu. Kısa bir sessizlikten sonra sessizliği bozan ben oldum.
"Konuşabiliyor muşun." Bana şaşkınlıkla baktı.
"Anlamadım?"
"Sana okulda soru sordumda konuşmadın ya hiç konuşmuyorsun sandım." Gülümsedi.
"Pek konuştuğum söylenemez."
Ona baktığımda denize bakıyordu. Hafif uzun dalgalı siyah saçları vardı. Esmer tenliydi ve kocaman siyah gözleri vardı. Neden bilmiyorum ama bu suret bana tanıdık geliyordu.
"Bu arada Begüm ben." Dedim halen onu izleyerek.
Gözlerim halen onun yüzünü tarıyordu. Sanki tanıdık bir yüzdü. Onu tanıma ihtimalim yoktu ama belki de onu birisine benzetiyorum. Gözlerim onun üzerindeyken kafasını bana çevirdi. Bu sefer ben kafamı denize çevirmiştim.
"Atakan bende."
Kafamı onaylayan bir şekilde salladım.
Yine bir sessizlik olmuştu.
"Yeni mi kayıt oldun sende?" Dedim yine sessizliği bozarak.
Sorumla birlikte yine gülmüştü. Şimdi neden gülmüştü ki.
"Ordan bakınca birinci sınıf gibi bir tipim mi var?"
Yine yüzüne bir baktım. Küçük göstermiyordu. Evet çok saçma bir soru sormuştum.
"Bugün kayıt günüydü ya belki o yüzden sormuş olabilirim değil mi?"
"Üçüncü sınıfım. Okulda olmamın sebebi de bir hoca'yla görüşmem gerekti."
"Hmm anladım."
Yine bir sessizlik olmuştu. Konuşkan birisi değildi galiba. Ya da konuşmayı pek sevmiyor da olabilir. Belki de birbirimizi tanımadığımız için böyle suskundu. Aslında bende konuşmayı pek sevmem. Özellikle mutsuzsam hiç konuşmam ve saatlerce uyurum.
"Hocanla görüşmen pek iyi geçmedi galiba." Dedim.
"Nereden anladın?"
"Anlamak için kahin olmaya gerek yok." Dedim ve sonra devam ettim. "Öğrenci işlerini sorduğumda bir an neden sorduğum için döveceksin sandım."
"Sert davrandıysam özür dilerim. O an biraz sinirliydim."
"Önemli değil." Dedim. Hocanla görüşmeniz neden kötü geçti diye sormadım. Belki özel bir konuydu ve beni tanımıyordu. Tanımadığı birisine anlatmak istemezdi.
Uzun bir süre boyunca hiç konuşmadan oturduk. Saatte baya bir ilerlemişti. Eve gidip anneme yardım etmem lazımdı. Daha yeni taşınmıştır ve evde yapılacak baya iş vardı.
"Benim kalkmam lazım. Tanıştığımıza memnun oldum Atakan."
Çantamı omzuma takıp tam görüşürüz diyecektim ki o benden önce davranıp beni yine şaşırttı.
"Tanıştığıma memnun oldum Begüm."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YAZ KUŞU
Teen FictionYollar. Yollar insanı nereye götürür. Bazen seçtiklerimize bazen hiç bilmediklerimize. Bazen aydınlığa bazen ise karanlığa. Ama bunu yolun başında hiçbir zaman bilemeyiz. Yol bittiğinde görürüz gerçeği. Camın arkasından bakıyorum yola. Daha yolum ço...