Karşımda duran, siyah kadar karanlık ve bir o kadar eşsiz olan deniz manzarasından gözlerimi ayırıp etrafa göz gezdirdim. Saat'in kaç olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu. Açık konuşmak gerekirse pek de umrumda olduğu söylenemezdi. Derin bir nefes çektim içime çalan telefonumun sesi ağlama isteğimi bastırmak için irademle boğuşmamı bir miktar da olsa engellemişti. Yanımda duran telefonu alıp kimim aradığına baktım. Ah! Tabiki de sevgili babam arıyordu. Telefonu sessize alarak hırkamın cebine koydum. Oturduğum yerden uyuşuk bir haraket ile kalkarak eve ne ile dönüceğimi düşünmeye başladım. Cebimde beş kuruş para olmaması bulunduğum duruma bakar isek gayet normal idi. Geldiğim yolu unutmadığımı umarak arkamı dönüp sakin adımlarla ilerlemeye başladım. Kafam da ki düşünceler dur durak bilmiyordu. O kadar çok acı içeren duyguyu bir arada barındırıyordum ki kafayı yememe az kaldığını biliyordum. Yine içten, derin bir nefesle doldurdum cigerlerime havayı. Annemi özlemiştim, kardeşimi özlemiştim. Özlem, insanın içini yakıp kavuran dayanılması çok zor bir duyguydu. Zaten dayanabildiğim de pek söylenemezdi. Annem ve kardeşimi bir trafik kazasında kaybetmiştim. Babam beni pek sevmez, benimde onu sevdigim söylenemez zaten. Annemi aldattığı zaman sadece annemi aldattığını düşünmüşse çok yanılmıştı. Annemi üzdüğü kadar beni de üzmüştü. Tek fark annem affetmişti ben ise affetmemiştim. Zaten baba-kız ilişkimiz hiçbir zaman olmamıştı. Olmamasında en büyük etken ben olsam da kendimi bildim bileli babamla aramda aşınılmaz bir duvar vardı. Zaten babam da o duvarı aşmayı hiçbir zaman denememişti. Annemi severdim, o da beni severdi. Annem bana hep mesafeli ve soğuk davransada beni sevdiğini her zaman hissederdim. Sevmesede zaten anneme karşı içimde karşılık beklemeden oluşan çok büyük bir sevgi vardı anneydi işte biraz huzur, biraz kavga, biraz sevgi, biraz anlaşamamazlık, biraz mutluluk. Kardeşime gelince, kardeşim bu galakside ki en değer verdiğim insandı. Belki de değer verip de gösterebildiğim ilk insan. Severdim onu, çok severdim. En çok da kardeşimle beraberken uyumayı severdim. Huzur kokardı, huzur verirdi. Belki de en deliksiz ve mutlu uyuduğum günlerdi. Bu hayatta tek sevgi gördügüm insan da tek kendisiydi zaten belki bu yüzden di onu bu denli sevişim. Ama ne olursa olsun onlar ailemdi. Ve hepsinin acısını da ayrı ayrı her bir santimimde hissetmek benim için artık alışkanlık olmuştu. Ve bugün ölüm yıl dönümleriydi. 10 Nisan 2013. Rüzgarın çok sert esmesi ve hafif yağmur damlalarının yerle buluşmasıyla düşüncelerimden kurtulup adımlarımı hızlandırdım. Yağmuru severdim hatta şuan saatlerce sabaha kadar yürüyebilirdim. Ama bünyem hafif olduğu için hasta olmak istemezdim. Karşımda beni bekleyen ve geçmesi için günleri sayıcak olduğum yeni hayatım vardı. Kafamı kaldırdım ve eve varmama çok az bir yol kaldığını farketmemle biraz yavaşladım. Eve gitmek istemiyordum. Evet kesinlikle istemiyordum! Kitap karakterlerinden fırlamış gibi bir hayatım vardı. Elimi uzatıp bahçenin kapısını açtım arkamdan kapıyı kapattıktan sonra seri adımlarla evin kapısına dogru yürümeye başladım. Kapıya ulaştığımda beklemeden zile bastım evin kapısı saniyeler için açıldı ve evin hizmetlisi olan Hatice Teyze'nin güler yüzlü suratı karşıladı beni. Ben ne kadar içten gülümseyen bir kadın diye düşünüreken Hatice Teyze "hoş geldin Eflal" dedi bende suratımda eğreti duran biraz içten bira zorunlu gibi gözüken bir tebessümle beraber "hoşbulduk" dedim ve salona doğru ilerlemeye başladım. Salonun ortasında bir sağa bir sola gidip duran babam bekliyordu beni. Ona boş boş bakmaya başladım. Bana doğru yürümeye başladı ve "Neredesin sen Eflal? Telefonlarımı açmıyorsun, evden çıkarken haber vermiyorsun. Bu nasıl sorumsuzluk bıktım senin bu hallerinden kendine gel artık!" diye söylenmeye başladı. Peki ben umursadım mı? Tabii ki de hayır. "Bitti mi?" Dedim "Bitmese ne değişicek sanki umursuyorsun" diye bağırmaya başlayan babama "bunu farketmene sevindim" diyerek odama gitmek için merdivenlere doğru yürümeye başladım. Odama gelince tek huzur bulduğum yerin burası olduğunu farkettim. Kütüphaneme baktım ve içime bir huzur ışınlandı. Kitapları seviyordum. Kitap okumayı seviyordum. Kitaplar da ki karakterlerle arkadaş olmaya ise bayılıyordum. Yatağın üstünde yatan kedim Uzay'a bakarak gülümsedim.
Kesinlikle bu hayata kedi sevmek için gelmiştim. Kedi sevmekten başka işe yaradığım bir konu yoktu. Uzayı kucağıma alıp telefonumda sosyal medya hesaplarımda dolanmaya başladım. Sıkıldığımı farkedince ise telefonumu bırakıp yatağıma uzanarak düşüncelere daldım. Alanya da doğmuş ve orada büyümüştüm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Sancısı
RomanceKadın siyahı çok severdi, adam ise siyahın ta kendisiydi. Sancı Samyeli, siyaha bulanmış bir ruha sahipti. Kalabalığın içinde yanlızlıktı tek hissettiği. Güzeldi, oldukça güzeldi. Eflal, hayatın da hiç bu kadar güzel bir adam görmemişti. Eflal Aden...