Sabah erkenden uyanıp saatlerce düşünmeyi seviyordum. Oysa sabah erkenden kalkmamım tek sebebi Sancıyı özlememdi. Yıllarca uyusam bile onu özlediğimde uyanıcakmış gibiydi uykularım. Bu sabah da fazlasıyla erken bir şekilde kalkmıştım. Düşünücek çok şey olmasına rağmen ben yine Sancıyı düşünmeyi seçmiştim. Hiçbir zaman şımarık ve fazla sevgi isteyen bir kız olmamıştım. Ben burada ufacık bir sevgiye muhtaçken, bazı insanların her zaman çok daha fazla sevgi istemelerine diyecek birşey bulamıyordum. Aile sevgisinin ne demek olduğunu çok derinden tadamasam bile varlıkları bile benim için bir mutluluk kaynağı olmayı yetiyordu. Sancının hiçbir zaman beni sevmiyeceğini biliyordum ve bu yüzden hiçbir hareketinden umut bulmamaya çalışıyordum. Sancıyı karşılıksız sevmek bile benim için bir huzur sebebiyken daha fazla bir beklentiye giremezdim. Ama bazen nedenlere boğulmuyorda değildim. Neden ailem yanımda değil? Neden her zaman yanlızım? Neden hiç mutlu olamıyorum? Neden hep umutsuzum? Derin bir nefes aldım ve kafamda ki sorulara defolup gitmelerini emrettim. Ve yine Sancıyı düşünmeye başladım. Sevmeye doyamıyordum. Sesini duyunca, bazen o kadar heyecanlanıyordum ki dünyayla bağlantımı kesip farklı evrenlere geçiş yapıyordum. Sesinde bütün dünyanın kötülüklerini unutturan, huzur bahçeleri saklıydı. Nasıl biri diye düşünüyorum bazen. O adam öyle biri ki bütün kusurlarına ve hatalarına gözlerimi kapatmışım. O adam öyle biri ki bütün erkeklere gözlerimi kapatıp bir ona açmışım. Sadece onu görüyor olmam, onu dünyamın merkezi yapmam, onu bu kadar sevmem ve sebepsizce sadakatli olmam Sancının alışık olduğu birşey değildi. Bunu bana lise son sınıfta yine onun peşinde dolandığım bir gün söylemişti. Aslında Sancıyla hayallerim vardı. Ama çok büyük hayeller değildiler. Mesela bana sıkıca sarılsın, sarılırken öyle içten sarılsın ki içim huzurla dolsun. Saçlarımda nefesi, avuç içlerimde dudakları olsun. Benim dudaklarımın yuvası onun boynu olsun. Hayallerimin saflığı, ona olan sevgimin çok saf ve temiz olduğunun kanıtıydı. Belki de saf olan tek şey benim umutsuz sevgimdi. Daha fazla düşünmek istemediğimden kendimi hemen odamdan dışarıya attım. Mutfaktan gelen hafif tıkırtılar Sancının uyandığına işaretti. Küçük adımlarla mutfağa geldim ve Sancıyı mısır gevreği yerken buldum. Ondan uzak durmak, karşımdayken dokunamadan sevmek bazen çok ağır geliyordu. Ama olmıyacağını bildiğim bir işin peşinden yeterince koşmuştum. Şimdi ise olmuyacağını bildiğimden, umursamıyordum. İçimden sevmek şimdiden sonra en uygun olanıydı. İçime umut tohumları serpmesine izin vermiyecektim. Ben bunları düşünürken Sancı elinde ki kaşığı bırakmış ve bana soru soran gözlerle bakıyordu. "Eflal, kendinde misin iki saattir günaydın diyorum" demesiyle ne zamandır düşüncelerimle boğuştuğumu merak etmedim değil. "Duymamışım" diye kısa kestim ve tam mutfaktan çıkacakken Sancının " konuşmamız lazım" demesiyle duraksadım ve "salona geçelim" demekle yetindim. Salona giderken üstümde ki pijamaların komikliğine içimden gülüyordum. Sancının yanında istediğimi giyebiliyordum çünkü gram umrunda değildim. Tekli koltuğa oturdum ve konuya giriş yapmasını bekledim. "Öncelikle burada istesende, istemesende kalıcağımı belirtmek isterim" demesine şaşırmamıştım. Çünkü Ekin Abiler varken bana birşey demek düşmezdi. Bu yüzden neden diye sormayı düşünmemiştim bile. Çünkü o bildiğini okurdu ki burda kalmasının tek olumsuz yönü ona alışıp, sevgimin güçlenmesi olurdu. Konuşmayacağımı anlamış olacak ki devam etti "Bugün Hilmi Çakıcının evinde bir organizasyon yapılıyor. Ve ikimizde bugün orada olucaz. Adam kesinlikle beni umursamıyor çünkü ondan korkucağımı düşünüyor. O yüzden hiçbir önlemi yok. Benden şüphelenmemesinin avantaj olmasıyla beraber senden hiç süphelenmiyecek olması ise daha da bir avantaj. Bu adam kim diye sorucak olursan sorma. Gereksizin biri bu adamın elindeki dosya da benim için bir hayli önemli. Burda iş sana düşüyor." Kafamı devam et dercesine salladım sıkıntılı bir nefes aldı ve "Kimse evin üçüncü katına çıkma gereği duymayacak zaten davetlilerden sayılı kişi Türk işin içinden kolay yırtarsın. Odanın anahtarını bize yardım edicek dediğim arkadaşım Leo bize ulaştırıcak. Dosya adamın kasasın da falan değil çünkü adama göre oldukça gereksiz bir dosya. Masanın üstünde olur büyük ihtimalle. Ee ne diyorsun?" Dedi. Kendimi aksiyon filimlerinde hissetmem gayet normaldi. "Ya kabul etmezsem?" Diye bir soru sordum. "Onu da o zaman düşünürüm" dedi. "Tamam" dedim ve ayağa kalktım. Kolumdan tutup beni kendine doğru çekti ve "Ben cidden kabul ediceğini sanmıyordum. Seni fazla küçümsemişim" dedi ve gülümseyerek devam etti "Teşekkür ederim bir kez daha beni yanılttığın için" dedi. "Sancı Samyeli teşekkür ediyor" dedim alay eden bir sesle ve sırıttım. Sonra birden ciddileştim ve "Sakın sana olan sevgimi kullanmaya çalışıp bir daha gözümden düşme. Sadece iyi niyetli olarak yardımcı olmak istiyorum bunu da kötüye çevirmezsen sevinirim. Ayrıca burada yaşama konusuna gelirsek kafana göre takıl. " dedim ve yine salondan çıkmaya çalıştım. Çalıştım diyorum çünkü herif yine bırakmıyor. Ne var dercesine bakmam ile "Mezun olunca Türkiye'ye dönücek misin?" Diye sordu. "Bu soruyu sorman bile saçmalık. Tabiki de dönüceğim." Yutkundu ve "Buraya gelmene sebep olduğumu biliyorum. Ben, üzgünüm lise yıllarıydı ve-" diye devam edicekken araya girdim ve "Sen hiçbir şeye sebep olmadın Türkiye'de de seni uzaktan seviyordum burada da benim için pek bir fark olmadı. Ben sadece kalabalığın içinde yanlız olmaktansa, tek başıma yanlızlığımda boğulmak istedim." Dedim. Cevap vermesini beklemeden odama gittim. Telefonumu alıp tekrar salona döndüm. Sancı boş boş oturuyordu. Telefonumdan Cem Adrian- Bir sebep göster dayanmaya şarkısını açtım ve "Müzik, iyidir" deyip Adrianın bu mükemmel şarkısında notaların, sözlerin arasında kayboldum. Ve sözlerin bazı yerlerine sesli bir şekilde eşlik ettim "Neden karanlık, neden hep sessiz, neden hep çıkmaz bütün sokaklar. Neden hüzünlü, neden umutsuz, yağmurlu bütün şarkılar.
Neden uzanmaz, neden tutamaz, neden sarılmaz bana kolların.
Neden hiç duymaz, neden durdurmaz, neden konuşmaz bizimle tanrı.
Bul beni, duy beni, çek çıkar.
Bir sebep göster dayanmaya.
Bir umut ver bana tutunmaya.
Kaybolurken ay ışığı, üşür sokak çocukları.
Yetişmiyor duaları, kapalı hep kapıları.
Duyulurken adımları, titrer sokak lambaları.
Şehrin yalnız aşıkları söylerler şarkılarını. " kendimi baya kaptırmış olmalıydim ki şarkı bitince birden kendime geldim. Sancının hayran hayran bakışlarını şarkının güzel olmasına yorumladım ve sırıtarak "Bu parça kesinlikle bana yazılmalıydı" dedim. Sancı hafif tebessüm ile "Seni sadece şarkı söylerken gerçekten gülümserken gördüm" dedi. Ciddi bir ses tonuyla "Gülümsemek dudaklarının yukarıya doğru kıvrılması demek değildir Sancı, bir insan hem gözleri hemde kalbiyle gülümseyebilir. Ben sana hem gözlerimle hem kalbimle gülümsüyorum." Dedim. Sancı birden put kesildi ve bakışlarında bir duygu yoğunlaştı 'şaşkınlık'. Dakikalar sonun da tek diyebildiği "Bu kadar sevilmeyi haketmiyorum" olmuştu. Sonra zaten hazırlanmak için odama geçmiştim ve şuan aynanın karşısında dolgun dudaklarıma kırmızı mat bir ruj sürüyordum. Bu hazırlıklar tabiki de parti için değildi. Sancıdan başkasına güzel görünmek çabasında değildim. Sancı içinde normalde böyle bir çabayla hazırlanmazdım ama sadece onun yanına yakışmak istemiştim. Siyah sade, göğüs dekoltesi ve hafif sırt dekolesi olan bir elbise giymiştim. Saçlarıma fön çekip önden bir tutamını örerek taç gibi yapmıştım. Makyaj olarak ruju yeterli bulmuş ve bugün bir farklılık yaparak kırmızı oje sürmüştüm. Aynadan kendimi süzerken kendimi beğendiğim 'fazlasıyla nadir' anlardandı. Küçük şık el çantama gerekli olan malzemeleri koyduktan sonra salona gidiyordum ki karşımda takım elbisesiyle duran bir adet Sancı Samyeli görmüştüm. Bir insan ancak bu kadar güzel olabilir. Bakışıyla, dokunuşuyla, gülüşüyle, kokusuyla herşeyiyle güzel. Lise mezuniyetinde takım elbise giydiğini fotograflarda görmüştüm ama mezuniyete gitmemiştim. Sancının başkasıyla gidicek olduğundan emin değildim ama benimle dans ettiği ellerin başkasıyla dans ediceğini kaldıramıyacağımdan gitmek açıkçası tercih ediceğim bir şey değildi. Şuan karşımda ki Sancıya bakınca saygı duruşuna geçmemek için zor tuttum kendimi desem yeterli olurdu. Sancı ise beni baştan aşağıya yavaşça süzmekle meşguldü. Beni ilk defa elbiseyle görüyordu tabi, bu yüzden oldukça şaşırmışa benziyordu. "Elbisenin yarısını kargo araba da unuttu galiba?" Dedi sorar bir şekilde. Allah aşkına, alışverişten nefret ettiğimi ve internetten alışveriş yaptığımı nereden biliyordu bu şahsiyet? Morelim bozulmuştu ama bunu umursamadım. "Başkası için değil senin için süslendiğimi görememen yetmiyormuş gibi birde laf mı yapıyorsun? Sende dahil kimseye güzel gözükmekte umrumda değil. Sadece bana geçmişte 'yanıma yakışmıyorsun' gibi bir cümle kurmuştun ve bende birazda olsa yanına yakışmaya çalıştım." Dedim ve kapıyı açıp asansöre doğru ilerledim. Sancının gelmesini beklemeden arabanın yanına ilerlemiştim ve şimdi de gelip arabanın kilidini açmasını bekliyordum. Pişman bir surat ifadesiyle yavaş bir şekilde yanıma doğru gelen Sancı umrumda değildi. Eski Sancı değildi belki ama o Sancıydı işte. Ama yine de gelişmeler vardı. Mesela artık duygusuzca bakmıyordu. Büyük gelişme! Arabanın ön koltuğuna yerleştim ve sessiz bir yolculuk geçirdik. Birşey demek istiyordu ama diyemiyordu. Zaten gidiceğimiz yere varınca da herhalde konuşmasını sonraya ertelemeye karar vermişti. Sancının uzattığı kola usulca girdim ve içeriye doğru ilerlemeye başladık. İçerisi oldukça kalabalıktı. Üzerimde gezinen bakışları hissediyordum ama ben sadece duvara bakmayi tercih ediyordum. Bi masaya yerleştikten sonra Sancı uslu durmam için beni uyarmış ve arkadaşı Leonun yanına gitmişti. Bense boş boş oturuyordum. Kesinlikle heyacanlı değildim. Sanki hergün birinin eşyasını çalıyormuş gibi rahattım. Çünkü yakalansam bile umrumda olucağını hiç sanmıyordum. Bakışlarımı karşımda Leo olduğunu tahmin ettiğim kişiyle konuşan Sancıya çevirdim ve ona bakmaya başladım. Uzunca bir süre Sancıyı izledikten sonra Sancının bakışları beni buldu. Dudağının kenarıyla hafifçe güldüğünü görmüştüm ama yanılıyorda olabilirdim. Bakışlarımı kırmızı ojeli tırnaklarıma çevirdim. Biraz zaman geçtikten sonra Sancı gelmiş ve yanıma oturmuştu. Bakışlarım onu bulduğunda hemen konuşmaya başladı. "Neden beni izliyordun?" Dedi hafif gülerek. Bende "Başkalarını izlememimi isterdin?" Cevabını verdim. Suratı anında düştü ve "Elbette hayır!" Dedi. Cevap vermedim. Birkaç dakika geçtikten sonra "Hazır mısın?" Dedi kafamı onaylar gibi sallayınca "Dosyayı aldıktan sonra koridorun sonunda Leo seni bekliyor olacak dosyayı ona verdiğin gibi beni ara ve yanıma gel, iyi şanslar" dedi tepki vermeden arkama döndüm ve ilerlemeye başladım merdivenlerden çıktıktan sonra ikinci kata ulaşmıştım. Tam bir üst kata daha çıkıcaktım ki arkamdan birinin "Hanımefendi birşey mi oldu?" Dediğini duydum. Yüzüme en samimi ve şirin olan gülümsememi taktıktan sonra arkama döndüm ve "Ah ben lavaboyu arıyordum da" dedim. Karşımda ki en fazla 25 yaşında olan adam gülümsedikten sonra "Lavabolar şu tarafta" dedi ve eliyle merdivenlerin karşısını gösterdi. Teşekkür ettikten sonra söverek lavaboya ilerledim. 5 dakika içeride boş boş durduktan sonra kapıyı açtım ve dışarıya çıktım. Etrafta kimse olmadığını farkettikten sonra seri adımlarla merdivenlere doğru yürümeye başladım. Merdivenlerden çıktıktan sonra, sonunda üçüncü kata ulaşmayı başarabilmiştim. Kahretsin ki Sancı odanın hangisi olduğunu söylememişti veyada ben dinlememiştim. Merdivenlerin karşısında olan kapının lavabo olduğunu tahmin ederek sağdaki kapıya ilerledim. Kapıyı açar açmaz çalışma odasıyla karşılaşmış olmam, hayatımda ilk defa şansın benden yana olduğunun göstergesiydi. İçeriye girip sessizce kapıyı kapattıktan sonra yavaşça çalışma masasına doğru yürüdüm. 10 dakikalık sancılı bir arayıştan sonra ise, dosyayı bulabilmiştim. Hemen hızlı adımlarla odadan çıktım. Tam arkamdan kapıyı kapatıyordum ki merdivenlerden ayak sesleri gelmeye başlamıştı. Hemen lavabo olduğunu tahmin ettiğim kapıdan içeriye girdim ve bugün şansın ikinci kez yine benim yanımda olduğunu karar verdim. Lavabodan çıktıktan sonra sağ taraftan iki tane adamın benim yanıma doğru geldiklerini farkettim. "Hanımefendi bu katta ne işiniz var?" Sorusuyla hemen sıcacık gülümsedim ve "Şey alt katta ki lavabolar çok doluydu da bu kattakine çıkmaya karar verdim. Ah yoksa bu kata çıkmak yasakmıydı?" Dedim. Karşımda ki adamlar ağızlarında birşey gevelemişlerdi ama dinlememiştim. Hemen merdivenlerden ikinci kata indim. Zaten dosyayı çantam ufak olduğu için elbisenin alt tarafından göbeğimin olduğu yere koymuştum elbise dardı ve şuan can çekişiyor olmam çok normaldi. "Eflal" aksanlı ama kibar bir ses duyunca kafamı kaldırdım ve Leoyu farkettim. "Tamam mıdır" diye sorunca kafamı salladım. "Lavabonun kapısında beklersen iyi olur dosyayı vereceğim." Leoda onaylayınca lavaboda uzun uğraşlar sonucu dosyayı çıkarmış ve Leoya vermiştim. Sonra da hemen Sancıyı arayıp nerede olduğunu öğrenmiştim. Sancı, karşımda birkaç kız ve erkekle sohbet ediyordu. Ben yukarda onun için uğraşırken onun yan gelip yatması asabımı bozsa da birşey demedim ve yanlarına ilerlemeye başladım. Sancı beni fark edince gülümsedi ve elini belime doğru uzatmaya çalıştı ve bende kendimi geri çektim. Bayağı bir bozulsada bir kere öksürdü ve beni konuştuğu insanlara tanıttı. Tabikide ne dediğini nasıl tanıttığını dinlememiştim. Çantamdan telefonumu çıkardım ve Sancıya mesaj yazmaya başladım "Buraya insanlarla muhabbet etmeye gelmediğini hatırlatmak isterim" yazıp gönderdim. Sancı cebinde titreyen telefonu fark edince telefonu çıkarmış ve mesajımı okumuştu. Bana doğru bakınca bende ona hiçbir duygu barındırmayan gözlerimle bakmaya devam ettim. En sonunda Sancı konuştuğu kişilerle vedalaşmıştı ve sonunda eve gelmiştik. Sancı şuan koltukta dosyayı inceliyor ben ise mutfakta birşeyler atıştırıyordum. Mutfaktan çıktıktan sonra, Sancının yanına gittim. Sancı, "İyi iş çıkardın" dedi ben ise kafa sallamakla yetindim zaten çok fazla uykum olduğundan ne yaptığımın farkında değildim. Ayağa kalkıp, odama gittim. Pijamalarımı giyindikten sonra, sonunda yatağımla kavuşabilmiştim. Sancıyı düşünürken birden beni öptüğü zaman aklıma geldi. Lisede yine normal bir günken o günü özelleştiren tek olaydı. Dudakları, dudaklarımı bulunca öyle uygun bir ritimle dans etmişlerdi ki o olaydan sonra bir ay kendime gelememiştim. Sancı ise benden daha çok uzaklaşmıştı. Sonra eski arkadaşlarımı düşündüm hepsiyle yabancı gibiydim. Zaten biliyordum şuan yanımda olan insanların, gelecekte hiçbir zaman olmayacağını. İronik olsada son yıllarda en sık görüştüğüm insan Sancıydı garip bir durumdu bizimkisi. Sancının annesi ile Duru abla zaten Sancıyı bana ayarlamaya çalışıyorlardı. Bu durumun komikliğine içimden güldüm ve düşüncelerimden sıyrılıp, kendimi uykunun kollarına bıraktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyahın Sancısı
RomansaKadın siyahı çok severdi, adam ise siyahın ta kendisiydi. Sancı Samyeli, siyaha bulanmış bir ruha sahipti. Kalabalığın içinde yanlızlıktı tek hissettiği. Güzeldi, oldukça güzeldi. Eflal, hayatın da hiç bu kadar güzel bir adam görmemişti. Eflal Aden...