Küreklerin sesini duyuyordum. "Aslında seni akşam götürmek isterdim ama akşam için abine söz verdik. Ben de daha fazla bekleyemedim."
Radyoyu açmıştı. Bruno Mars- Just the way you are çalıyordu. "Bu şarkıyı çok severim" dedim. "Bir kadına yazılmış olan en güzel şarkı bu olmalı."
"Kesinlikle öyle" kısa bir aradan sonra " Rihanna hakkında ne düşünüyorsun ?" diye sordu.
"Tüm şarkıları ezberimde."
"O zaman favorin hangisi ?"
"Neyo ile eski bir düeti var."
"Hate that ı love you. Bu şarkıyı sevmen yoktur sanırım."
"Evet."
Bir süre müzik eşliğinde sessizce ilerledik. "Manzarayı görmelisin. Harika."
Ellerimi gözümde bağlı olan bandaja götürdüm. " Bu şeyi çıkartırsak görebilirim."
"Sakın. Çok az kaldı."
Şehrin gürültüsü duyulmuyordu. Demek ki şehirden uzaklaşmıştık.
"Ayakkabılarını çıkarmamız gerek"
"Ben hallederim."Sandaletlerimi çıkartmak için gözlerimin açık olmasına gerek yoktu.
"Şimdi elini bana ver."
"Gözlerimi açsaydık ? "
"Bana güven."
Elimi tutarken diğer eliyle de belimi kavramıştı. Denizin içindeydik. Suyun serinliğini, ayaklarımı gıdıklayan yosunları hissediyordum. Çok geçmeden iki basamaklı bir merdivenden çıktık. Eğer Cenk beni tutuyor olmasaydı düşecektim. Yumuşak bir zemine ulaştık.
"Hazır mısın ?"
"Evet" dedim sabırsızlıkla.
Gözlerimi açtığında gördüğüm manzara karşısında nefesim kesilmişti. Denizin içinde ahşaptan bir karenin içerisindeydik. Her tarafı büyük minderlerle kaplıydı. Ortada küçük bir sehpa vardı. Çingene pembesi tüllerle üst tarafı kapatılmıştı. Böylelikle güneşten korunuyorduk.
"Burası çok güzel." dedim hayranlıkla.
"Beğeneceğini biliyordum."
Rahat görünümlü minderlere yerleştik. Beyaz gömlekli, palmiye desenli şortu olan genç bize doğru geliyordu. "Hoş geldiniz." dedi sıcakkanlı bir tavırla
Cenk çocuğun kulağına bir şeyler söyledi. Çocuk başıyla onayladıktan sonra yanımızdan ayrıldı. Cenk karşımda oturuyordu.
"Dediğim gibi seni akşam getirmeyi istemiştim. Bir daha ki sefere artık."
Az önceki genç elinde bir tepsiyle geldi. İçinde çeşit çeşit çikolatalar olan tabağı sehpaya yerleştirdikten sonra çam sakızı kokusu yayılan kahve fincanlarını yanına bıraktı.
"Özlemişsindir diye düşündüm. İstanbul' da böylesini bulamazdın."
"Afiyet olsun" dedi genç yanımızdan ayrılmadan.
"Teşekkürler."
"Gerçekten özlemiştim. Teşekkürler."
"Dün gece ağaç evde otururken yalnız kalmak istediğimde hep buraya gelirim demiştin. Burasıda bana iyi gelen yer. Sessizliği insana huzur veriyor. Bu güzel manzara seninle birleşince daha bi büyüleyici, nefes kesici oldu."
Sıcak basmaya başlamıştı. Ne diyeceğimi bilemez halde tebessüm ederken birisi bana seslendi. Başımı sesin geldiği yöne çevirdim.
"Berke" sahilden hızlı adımlarla bize doğru ilerledi.
"Naber ?" dedi sarılırken. " Döndüğünü duymuştum. Demek doğruymuş. Çok özlemişim."
"Evet. Bende özledim."
"Çok sevindim dönmene. Yarın bizim mekanda tango partisi düzenliyoruz." Cenk'i işaret etti "Arkadaşınla gelmek ister misiniz ?"
Cenk'e döndüm. Başıyla onayladı.
"Çok isterim. Zaten herkesi çok özledim."
"O halde yarın akşam 9'da görüşürüz. Kendine iyi bak." Cenk'e eliyle selam verip yanımızdan ayrıldı.
"Görüşürüz."
"Tangoyla ilgilendiğini bilmiyordum."
Kahvemden bir yudum aldım. "Hakkımda bilmediğin çok şey var."
Çarpık gülümsemelerinden birini suratına yerleştirdi. Kahvelerimizi bitirene kadar hiç konuşmadık.
"Kalkalım mı ?" diye sordu.
Başımla onayladım.
"Bu sefer gözümü bağlamayacaksın değil mi ?"
Yine o çarpık gülümsemesiyle "Bağlamamı mı istiyorsun ?" diye sordu.
"Hayır tabi ki. Bende panik atak var. Az önce nasıl panik atak geçirmeden geldim bilmiyorum."
"Belki ben sana iyi geliyorumdur. " Gamzelerine ölebilirdim. Cevap vermek yerine gülüp kayığa doğru ilerledim. Cenk'ten yardım almadan kayığa binip oturdum. Telefonum çaldı.
"Efendim, iyiyim Sevda sen, evet doğru, öyleymiş az önce Berke ile karşılaştık, geliyorum, evet oldu bir kaç ay, tamam canım sende görüşürüz."
"Arkadaşların..." dedi kısa bir tereddütten sonra devam etti. "Liseden mi ?" diye sordu.
"Hayır. Üniversiteden."
Yolu yarılamıştık. Ani kararla sandaletlerimi çıkarıp kendimi serin suya bıraktım. Yüzmeyi özlemiştim. Derinlere daldım. Kayığın gövdesine doğru yüzüyordum. Cenk'in beni aradığını tahmin ediyordum. Aniden sudan çıktım. Yüzüme yapışan saçları geriye atıp kollarımı kayıkta kavuşturdum. Şaşkın gözlerle bana bakıyordu.
"Ne ?"
"Ne, ne ?" diye sordu
"Neden bana öyle bakıyorsun ?"
"Nasıl bakıyorum ?"
"Deliymişim gibi."
"Hayır öyle bakmıyorum."
"Nasıl bakıyorsun o zaman ?"
"Hayranlık. Hayranlıkla bakıyorum."
"Su çok güzel gelsene" dedikten sonra tekrar suda kayboldum. Kısa bir süre sonra Cenk'in de suya atladığını duydum. Yüzümde ister istemez bir gülümseme oluşmuştu. Cenk bana yetişmişti, tekrar su yüzüne çıktık."
"Çok iyi geldi" dedi.
Güldüm. Biraz daha yüzdükten sonra döndük. Kıyıya vardığımızda hala sırılsıklamdık. Bu ıslak halimizle bir de markete girdik. Bahçe kapısından girerken babam "Evladım bu ne hal ?" diye sordu
"Biraz yüzelim dedik."
"Dur tahmin edeyim Cenk, seni Merve zorladı değil mi ?"
"Buna pek zorlama denemez efendim."
"Aysel Hanıma yakalanmadan üstünüzü değiştirin üşüteceksiniz."
Yemekten sonra hazırlanmak için odama çıktım. İstanbul'dayken çok beğenerek aldığım beyaz-mercan çiçekli elbisemi giydim. Gözlerimin doğal görünmesi için kirpik diplerime hafifçe kalem çektim ve şeffaf bir rimelle tamamladım. Son olarak da vişneli dudak parlatıcımı sürdüm. Saçlarımı serbest bıraktım. Artık hazırdım. Çıkmak için odanın kapısını açtığımda Cenk'te odasından çıkıyordu. Buz mavisi bir şort ve keten beyaz bir gömlek giymişti. Çarpık gülümsemesiyle "Çok hoş görünüyorsun" dedi.
"Teşekkür ederim. Bende şortunu sevdim" dedim gülerek
"Teşekkürler."
Aşağı indik.
"Fotoğraf makineni alsana Merve fotoğrafımızı çekersin çok güzel bir hava var."
Makinemi aldıktan sonra çıktık.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yine mi sen
RomanceGeçmişte birbirinden tamamen bağımsız iki insanı bir araya getiren nedir ? Şans mı, kader mi ? yorumlarınız benim için değerli. Yorum yaparsanız çok sevinirim.