Bölüm 35: Kaleye Hoşgeldiniz!

58 1 5
                                    

Jason ve Jennis

Uzun bir yolculuğun ardından kaleye ulaşmıştık, en tepeye, en yükseğe varmıştık artık, her nasılsa devasa kapı açıktı! Hiç tereddüt etmeden içeri daldık, etrafımız gayet güzeldi, birbirinden şahane tablolarla dolu bir yerin ardından yol ayrılıyordu, içimden bir his sona yaklaştığımızı söylüyordu, ne tarafa gitmemiz gerektiğini düşünürken arkamızdan Josh ve Rosh koşarak bize geldi, daha neler olduğunu anlayamamıştık ki Kral  yazan yerden Olaf'ın bağırışlarını duyabiliyorduk, takım sonunda bir aradaydı, yavaş yavaş ilerledik ve ihtişamlı odaya girerek bir araya geldik, odanın zemini, duvarları, bulunan koltuklar, kısacası her şey soluk bir renkteydi gri denebilir sanırım ama soğunda etkisi olcak ki biraz beyazlaşmıştı, sağ taraftaki duvarda belli başlı Ruhların portreleri bulunuyor, altlarında ise makamları yazıyordu " Komutan Klog, Savaş Uzmanı Flohanda... " ruh portrelerinin sonunda ise solgun yüzlü, gri gözleri çukurlaşmış, beyaz saçları tacının altından fırlayp daha da ürkünç bir hava kattığı Kral Bivkos'un portresi mevcuttu. Sol taraftaki duvarda ise nereye açıldığı belli olmayan ama üzerindeki süslemeler olsun, yanında bulunan heykeller ile olsun değerli olduğu belli olan bir kapı mevcuttu, onun dışında tüm duvar bomboştu. Karşımızda ise odada ki tek farklı renk olan kırmızı, kaliteli bir deriyle kaplı bir taht mevcuttu, yanlarında bulunan ahşap işlemeler bile kırmızıya boyanmış, fakat soğun etkisiyle rengi yavaş yavaş yok olmuştu. Tahtın sağ ve sol taraflarında ise ikişer tane küçük gri koltuk bulunuyordu, kapıdaki işlemeler koltukların derilerinde mevcuttu, yani odaya girdiğinizde tek farklı renk olan taht hemen dikkatinizi çekiyordu, tahtın üstündeyse Kral Bivkos elinde asil kılıcıyla ve alaycı bakışlarıyla bize bakıyor ve adeta "Sonunuz geldi" demeye hazırlanıyormuş gibiydi.

Bivkos yavaşça ayağa kalktı, tam benim önüme gelcek şekilde bize yaklaştı,

Bivkos : Hayır dostlarım, normal bir insandan daha öteyim, sizin gibi değil altı kişi, yüzlercesi gelse benim gücümle boy ölçüşemez.

Jason : O zaman bizle savaşmaktan çekinmezsin, ey güçlü Bivkos(!)

Bivkos : Benim savaşmama gerek kalmadan askerlerim sizi altüst edecektir bile.

Olaf : Görelim gücünü o zaman!

Arkamızdan birkaç tane ruh yaklaşmaya başladı, Rosh katanalarını çıkardı ve her birini lime lime doğradı, fakat kemiklerinden yeniden birleşiyorlardı, bu sefer Josh silahını çıkardı ve kardeşine yardım etmeye başladı, kardeşler biçiyor ruhlar yeniden birleşiyordu, Rosh bir tanesinin tam kalbine(en azından o hizaya) katanalarını sokmuştu ve o ruh yeniden birleşmedi, her birini teker teker yok ettiler. Bivkos sinsice gülümsedi,

Bivkos : Bu kadar kolay olmayacağını biliyordum, madem öyle sizi biraz zorlayalım.

Tahtın yanında bulunan dört koltukta silahları ve zırhları farklı aynı zamanda da daha güçlü gözüken dört ruh gözüktü, her biri birbirinden farklıydı, birincisi öne atıldı, uzun ve iri yapılı bir erkekti. Uzun saçları gözlerini önüne düşüyordu,üzerinde kimsenin taşıyamayacağı kadar ağır olduğu belli olan bir zırh, sağ elinde boyu kadar bir mızrak yavaş yavaş bize geliyordu. Onun yanında uzun, dalgalı saçlarıyla, keskin bakışlarıyla bir kadın yer alıyordu, ellerinde birbirlerinden sivri iki hançer vardı. Tahtın diğer tarafında saçlarını tamamen kaplayan viking kaskıyla, elindeki devasa baltayla korku salan bir adam yer alıyordu, vikingin sağında elindeki yayıyla dikkat çeken kısa boylu çekik gözlü bir erkek uzun saçlarını arkadan toplamış, oldukça hafif bir zırhla karşımızda dikiliyorlardı. Her biri savaşa hazır gibi gözüküyordu, fakat hissedilen bir boşluk mevcuttu, solda duvarda ki kapının ardında bir şeyler oluyordu, acı dolu bir inilti vardı, gittikçe yaklaşıyordu... Normal bir ruh değildi, farklı bir şeyler vardı, ses gittikçe yaklaşıyordu, yaratık kapıya iyice yaklaştı, sinirin sesi kulaklarımızda yankılanıyordu. Kapıyı yavaşça ittirmeye başladı, kapı açılmamak için diretiyordu, yaratık geriye çekildi ve bir anda kapının içinden iki tane boynuz geçti, kapıyı kendine doğru çekti ve kırdı, ağır adımlarla diğer ruhların yanına ilerledi, yaratık artık daha da belirginleşmemişti, devasa bir boyutta, kambur, uzamış saçları tüm suratını kapatıyordu, bu korkunçluğunu arttırıyor muydu yoksa azaltıyor muydu emin değilim. Boynunda ve bileklerinde ki kelepçelerden kırık zincirler sarkıyordu, vücudunda ki yaralardan çok savaşta bulunduğu anlaşılıyordu. Artık herkes birbirini tanıyordu. Bivkos bize doğru yaklaştı ve konuşmaya başladı,

Bivkos : İşte gördükleriniz benim en iyi askerlerim, Ferand, Julia, Felix, Chen ve Orlend. Hadi görelim sizi o zaman!

Konuşması bitince, Ferand elindeki mızrağı ileri doğrultarak Olaf'a doğru saldırmaya başladı, Olaf kılıcını kaldırdı ve mızrağı ittirdi, geriye doğru çekildi ve kılıcını havaya kaldırıp Ferand'ın kafasına savurdu, Ferand eliyle kılıcı havada yakaladı ve Olaf'ı kendine doğru çekti, mızrağı karnına saplıyacakken Olaf kılıcı bırakıp kendini geriye doğru fırlattı.

Chen, kargaşadan yararlanıp Jennis'e bir ok fırlattı, bunu son anda fark eden Jennis hızlı bir haraketle önüne bir kalkan açtı, Jennis tüm gün boyunca kalkanı açamayacağı için bir kaç tane enterasan büyü yaptı, Chen'in etrafında bir kaç değişik yaratık belirdi, Chen'e doğru hareket etmeye başladı, fakat Chen yaptığı her atışla birini yok ediyordu.

Olaf silahsız kalmştı, Ferand Olaf'ın kılıcını arkasına doğru fırlattı ve artık kılıca ulaşmanın yolu kalmamıştı, Ferand mızrağıyla Olaf'ın koluna bir çizik attı, Olaf kolunu tutarken diğer koluna da biz çizik yedi, Olaf geri çekilmeye çalışırken, Ferand mızrağını Olaf'ın karnına doğru fırlattı, Olaf mızrağı havada yakaladı, Ferand'ın zırhına hızlı hareketlerle vurmaya başladı, metallerin çarpış sesi herkesin kulağında yankılanıyordu, mızrak zırha ufak çizikler bile atamıyordu, zırh göründüğü kadar sağlammış demek ki, mızrağı hızlı harketlerle önce eline sapladı ardından kafasına doğru savurdu, Ferand bunu engellemek için eğilince Olaf Ferand'ın suratına tekme attı ve Ferand yere düştü, Olaf mızrağı Ferand'ın ayağına saplayıp kılıcına koştu.

Rosh, kılıçlarını eline aldı ve Felix'e doğru koştu ve elindeki kılıçlarını Felix'in kalbine doğru savurdu, o sırada Felix baltasını kaldırıp kılıçları engelledi, baltasını Rosh'ın karın bölgesine savurdu, Rosh'ın vücudu bir anda elektriklendi, tüm vücudunda sarı şimşekler dolaşmaya başladı, bir anda gözden kayboldu, Felix etrafına bakındı fakat Rosh'ı bulamadı, Rosh kimsenin beklemediği bir anda Felix'in arkasında belirdi, ve kılıçlarını Felix'in sırtına sapladı, Felix acı çekerken baltasını kaldırdı ve hızlı bir hareketle Rosh'ın karnına sapladı.

Julia, bir anda Josh'a doğru koştu, hançerlerini çıkardı, vurcak gibi yapıp geri çekildi, Josh bunu engellemek için geriye doğru yatmıştı bile, ardından tam karnına bir hançer yedi, yediği hasarla birlikte yere düştü, Julia yavaş yavaş geriye çekildi, Josh ayağa kalktı ve Julia'ya doğru koşmaya başladı havaya zıpladı silahlarını tam Julia'nın vücuduna saplayacakken, Julia geriye doğru çekildi, Josh henüz havadayken Julia'nın arkasında bir gölge belirdi ve bir anda gölgenin yerine Josh geçti, geriye yani kendisine doğru gelen Julia'nın sırtına silahlarını sapladı.

Küçük yaratıklar Chen'e gitmeye devam ediyordu, Chen sırtından değişik bir ok çıkardı ve yaratıkların kendine gelmesini bekledi, bir kaç tanesi bir alana toplanınca okunu fırlattı ve ok herhangi bir şeye deyer deymez bulunduğu bölgede patlama yapmaya başladı, Jennis'in yarattığı bu yaratıklarda artık işe yaramamaya başlamıştı, artık yeni bir hamle bulmalıydı. Chen Jennis'in çaresiz kalmasından faydalanıp, kızın omzuna normal bir ok fırlattı, Jennis acıyla kolunu tutarken diğer omzuna da bir ok yedi, yapabildiği en iyi işi yapıp omuzlarında bulunan acıyı dindirmek için bir büyü yaptı, şu an daha iyi hissediyordu, Chen bir ok daha atmaya hazırlanırken Jennis bir büyü yapıp Chen'i geriye itti ve bir anda yerden çıkan sarmaşıklar Chen'i kollarını tutmaya başladı.

Rosh karnına aldığı darbeyle, çok kötü bir biçimde sersemlemişti, Felix iyice yaklaştı baltasını kaldırdı, Rosh'ın kafasına saplayacakken bir anda kaskatı kasıldı, Rosh yeniden Felix'in arkasında belirdi, elinden küçük şimşekler çıkıyordu ve Felix bir anda yere yığıldı ve etrafına yıldırımlar atmaya başladı. Sırayle hepsi yığılmaya başlamıştı, Olaf koştuğu kılıcı yerden kaldırdı ve Ferand'ın suratına yapıştırdı, Josh Julia'ya bir kez daha vurdu ve o da yavaşça yere düştü, Jennis'in tuttuğu Chen de dayanmaya çalıştı kendini tutan sarmaşıkları kopardı fakat işe yaramıyordu, en sonunda o da pes etmişti. Savaşan herkes yorgun düşmüştü, geriye ise 4 kişi kalmıştı Olivia,Jason,Orlend ve Kral Bivkos...

Lanetli Savaşçı (Direk son bölüme baksanız olur)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin