Merhaba Potterhead'ler! En son bölümü sanırım çok çok uzun zaman önce yazmıştım, bana ne kadar kızsanız haklısınız. Fakat hikayeye devam etmekten vazgeçmiştim. Bu yüzden Wattpad'i açıp bakmıyordum bile. Ama geçenlerde yolum bir şey bakmak için buraya düşünce, yorumlarınızı ve mesajlarınızı gördüm, bunun beni nasıl mutlu ettiğini tahmin edemezsiniz. Bu sebeple devam etme kararı aldım, daha cumartesi bir bölüm yayınlamış olmama rağmen bugün yenisini koyuyor, affınızı diliyorum. Umarım ilginiz kaybolmamıştır, güzel güzel yorumlarınız beni çok mutlu eder! İyi okumalar :)
Lily'nin bir an için dikkati dağılıp da gözleri kanca burunlu çocuğun hüzünlü gözleriyle buluşunca James kızın arkasına geçti. Lucius öfkeyle yanlarından ayrılmış, İksir dersinin işlendiği zindanlarla dolu koridor şimdi tamamen boşalmıştı. Severus Snape başını öteki yana çevirerek yürümeye başladı, Lily'yi başkalarının yanında, özellikle o aptal, kendini bilmez Potter'la birlikte görmeye katlanamıyordu. 'Bunun sebebi sensin,' diye düşündü acı içinde, kafasında sürekli 'Bulanık' kelimesi yankılanıyordu. Adımlarını hızlandırdı.
James Potter birdenbire pişkin pişkin sırıtmaya başladı. Lily'nin ne yaptığını fark etmiş ve keyiflenmişti. Başını eğerek dudaklarını arkadan Lily'nin sol kulağına yaklaştırdı.
"Ne zaman beni önemsemeye başladın, Evans?" Lily'nin nabzı hızlandı ve bulunduğu pozisyondan son derece rahatsız oldu. Kızıl saçlarını James'in suratına çarparak yüzünü ona döndü.
"Seni önemsediğim falan yok, Potter. Bunları nereden çıkarıyorsun bilmiyorum." birkaç adım gerilerken kaşlarını çattı. "Sadece sana borçlu hissediyorum." James cevap veremeden koridoru rahatsız edici, tiz bir ses doldurdu. Hogwarts'ın muzip hortlağı, Çapulcuların kimi zaman baş düşmanı kimi zaman suç ortağı Peeves, uçarak zindanlara giriş yapmıştı, orantısız suratında yılışık bir gülümseme vardı, küçük ayakları havada sallanıyordu.
"EVANS, POTTER'I SEVİYOR,EVANS POTTER'A AŞIK!!"
James'in kahkaha attığını duyan Lily'nin kanı beynine sıçradı ve Peeves'e dönüp bağırdı: "Bana bak seni aptal hortlak, ben Kanlı Baron'u bulup sana göndermeden önce çeneni kapat!" sonra asasını cübbesinin içine sokup hırslı adımlarla zindanları terk etti.
James Potter'ın keyfine diyecek yoktu.
***
"Bu kıza aşık oldum," dedi Sirius Black ödül odasının ortasında oturduğu yerden James'in kupaları parlatmasını izleyerek. Karanlık çöker çökmez kupa parlatmaya yollanan arkadaşına eşlik etmeye gelmişti. "Bak cidden, bu sefer fena etkilendim, bu kız benim hayatımın aşkı." Bertie Bott'ın binbir çeşit fasulyelerinden birini ağzına atıp yaklaşık iki saniye sonra bağırdı: "Iyy, bu kulak kiriymiş!"
"Hangi kızdan bahsediyorsun be?" dedi James, babasının Quidditch kupasını parlatmaya fena halde dalmıştı, hatta acaba cilalasam mı diye düşünüyordu.
"Hadi ama Çatalak, ciddi olamazsın," diye sitem etti Sirius. "Celine'den bahsediyorum. Öyle güzel ve akıllı ve iyi kalpli-"
"Bugün beni Malfoy manyağıyla baş başa bırakıp peşinden koştuğun kızı mı diyorsun?" James gözlerini devirdi.
"Aa sahi," Sirius bir fasulye daha yerken kıkırdadı, "Ne diyordu o sünepe?"
"Karanlığın yükseldiğinden, yakında tüm büyü dünyasının lanetleneceğinden falan bahsediyordu. Yasak Orman maceramızı duymuş."
"Eh, haksız da sayılmaz." diye cevapladı Sirius dalgınca. "Voldemort yükseliyor. Herkes bunu konuşuyor. Bunlar karanlık zamanlar, Çatalak. Onun burada, Hogwarts'da bile yüzlerce destekçisi var."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
First Generation
Fanfic"Bir gün, bir gün başımızın üstündeki bu bulutlar dağılacak. Bir gün Lord Voldemort'u yeneceğiz, dizlerinin üstünde yere çökecek ve zift gibi kara ruhu sevgisizlikten çürümüş göğsünden süzülerek yere damlarken, damladığı yeri yakıp kavururken... İşt...