Bir Kesit: Lily Evans

432 18 3
                                    


 Gölün kenarındalar. Uzun, yaşlıca bir çınar ağacının güçlü dallarından birine sımsıkı düğümlenmiş gergin halatlarla bağlı olan ahşap, arkalıksız salıncak, boş olduğu halde hafif hafif sallanıyor, dala düğümlü olduğu yerden belli belirsiz ufak çatırtılar geliyor. Gökyüzü son birkaç gündür olduğu gibi kasvetli değil bugün, güneş tepede parlarken ışıkları gölün sularında oynaşıyor, bakanda tarif edilemez bir mutluluk uyandıracak bir manzara bu.

 Yaz mevsiminin dünyaya hediyesi olan sağlıklı, yemyeşil ve biçilmemiş çimler tüm göl kenarını kaplamış, arkadaki eski püskü evin yabani otlarla dolu bakımsız bahçesine kadar. Beyaz, çiçekli elbisesiyle çimlere uzanmış kızıl saçlı kız, zümrüt gözlerini doğrudan masmavi gökyüzüne dikmiş. Hızlı hızlı nefes alıp veriyor, içinde tatlı bir heyecan yaşıyor sanki. Salıncağı sallayan o hafif, serin rüzgar, çimlere dağınıkça yayılmış parlak saçlarını karıştırıyor. Bütün bu huzurlu, ferah manzaraya uymayan belki de tek şey, kızıl saçlı kızın yanında bağdaş kurmuş, sırtını ihtiyar çınara dayamış oturan siyah saçlı, solgun tenli küçük çocuk. Vücut yapısına bakılırsa kızla yaşıt gibi görünüyor, fakat yüzünün ufaklığı ve solgunluğu, hareketlerindeki çekingenlik, onu daha da küçükmüş gibi gösteriyor.

 Uzun süreli bir sessizlikten sonra kızıl saçlı kız huzursuzca kıpırdanıyor ve nihayet konuşmaya başlıyor.

"Çok mutlu olabilirdim, Severus." diyor kırgın bir sesle. İsminin Severus olduğu anlaşılan yağlı saçlı, kanca burunlu çocuk kaşlarını çatıyor ve hafifçe doğrulup sırtını çınardan ayırıyor.

"Sorun ne, Lils?" Kız da aynı şekilde hafifçe toparlanıyor, elbisesinin eteklerini tutup kalkıyor ve oturuş pozisyonuna geçerken bacaklarını kıvırıp altında topluyor. Zümrüt yeşili gözlerini çocuğa dikiyor ve birkaç saniye cevap vermeden, üzgün gözlerle bakıyor. Ardından bakışlarını çınarın yaprakları arasından tekrar göğe yöneltip cevap veriyor.

"Bilmiyormuş gibi davranma, Severus." Güzel yüzü gölgeleniyor kızın, ardından istemsizce bir hıçkırık koyveriyor.

"Bana böyle yapmasına katlanamıyorum... Yani o benim kız kardeşim..." diyor neden sonra, halsiz halsiz.

"Seni kıskanıyor..." diye cevaplıyor Severus. "Daha da kıskanacak."

"Ne demek istiyorsun?" diyor Lily endişeli endişeli, gözünden düşen bir damla yaşı silerken.

"Hiç," diye mırıldanıyor Severus. "Seni anlayabiliyorum, Lils..." bunu söylerken gözünün önüne düşen bir tutam yağlı saçı arkaya atıyor.

"Ah, sen beni hep anlarsın, Severus... Ama bu sefer anlayabildiğini sanmıyorum, daha doğrusu izah edebildiğimi düşünmüyorum - Tuney seninle vakit geçirmeme sinirleniyor. Sırf bu yüzden bana kötü davranıyor ve sana da şey diyor - ah, şey -"

" 'Ucube' diyor," diyerek onun lafını tamamlıyor Severus, belli belirsiz gülümseyerek. 

"Ah - hayır! Yapma!" diyor Lily, on bir yaşındaki bir çocuk ne kadar acı çekebilirse o kadar acı çektiğini belli eden yüz ifadesiyle.

"Onun ne dediğine pek aldırmıyorum." diyor Severus ve ayaklanıyor.  "Çok kıza bir süre sonra Lils, sen de anlayacaksın aslında ne kadar farklı ve önemli olduğunu. Ne kadar özel olduğunu, yani benim ne zamandır farkında olduğum şeyi. O zaman Petunia'nın ve düşüncelerinin hiçbir önemi kalmayacak. Büyülü bir yolculuğa çıkacaksın, Lils."

*

sadece birkaç ay sonra.

"Seni özlüyorum, Lils. Hiç eskisi gibi görüşemiyoruz... Şimdilerde hep Mary, Alice ve diğer Gryffindor'lularla takılıyorsun." Severus  üstünde yeşil, yılan figürlü bir arma bulunan siyah bir cübbe giymiş. Bulundukları şatonun boş bir koridorundalar, kızıl saçlı kız Severus'unkinden farklı, aslanlı bir arma bulunduran bir cübbe giymiş, elinde kalın kapaklı birkaç kitap tutuyor. En üsttekinin üzerinde parıltılı, görkemli harflerle 'Sihir Tarihi' yazıyor. Kız elindeki kitapları o kadar sıkı tutuyor ki, parmaklarının eklem yerleri beyazlamış ve parmak uçları kızarmış.

"Ben bir Gryffindor'um, Severus." diyor kız sabırsızca, belli ki bir yere yetişecek, ancak sesinde üzgün bir tonlama da var.

"Tabii, biliyorum," diyor oğlan bir elini pantolonunun cebine sokup, diğeriyle gümüş - yeşil kravatını gergince düzeltirken.

"Noel'de bana Tuney'den bir kart gelmedi." diyor kız birdenbire. Severus kaşlarını kaldırıyor, bu sırada kız gözlerini şatonun pencerelerinin ardından dışarı dikmiş, lapa lapa yağan karı gözlemliyor.

"Annem diyor ki... Eh, bu duruma hala 'alışamamış'.  Ama ben biliyorum, beni görmek bile istemiyor. Anlaşılan benden de pek bahsedilmiyormuş evde."

"Lils, ben..." diye mırıldanıyor oğlan çaresizce. Kız o kadar üzgün görünüyor ve bu Severus'a o kadar acı veriyor ki, fakat elinden bir şey gelmiyor. Şimdi kızıl kız yetişmesi gereken dersi unutmuş gibi, gözyaşları birbiri ardına süzülüp elinde tuttuğu Sihir Tarihi kitabına ve yere damlarken gerçekten çok, çok mutsuz gözüküyor.

Bu sırada arkadan gelen bir "Hey, Sümsükus!" sesiyle irkiliyorlar. Uzun siyah saçları Severus'inkinden çok daha temiz ve sağlıklı olan, beyaz tenli, yakışıklı bir küçük çocuk var orada, elinde asasını tutuyor. Gözyaşlarını alelacele silen kız, başını dikleştirip "Git burdan Black!" diye bağırıyor hiddetle, ardından Severus'u çekiştirip aksi yönde hızlı adımlarla ilerlemeye başlıyor. Black isimli çocuk kahkaha atarken, arkasından gözlüklü, kıvırcık dağınık saçlı başka bir çocuk çıkıyor. Bir beşlik çakıyorlar ve gülüşerek gözden kayboluyorlar.

*

Merhaba arkadaşlar, son iki günde iki bölüm yazdım çünkü genelde bölümleri bir - iki ay aralıkla yazıyorum, kabul ediyorum. Fakat bu yazdığım bir bölüm değil, bir kesit, başlıkta yazdığı gibi. Bölüm yazmadığım zamanlarda hikayenin ikinci bölümüne geçerken direk atladığım dört yıldan bu şekilde ufak kesitler yazmayı düşünüyorum, siz ne diyorsunuz? Lütfen yorumda belirtir misiniz :) Hepinizi seviyorum, büyülü günler dilerim!



First GenerationHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin