Arkadaşlar, hikayenin gidişatı için yorum yapmanız beni çoook mutlu eder :)
Ekim 1976.
O hafta sonu ikinci sınıfı bitirmiş tüm Hogwarts öğrencileri Hogsmeade'e sevdiklerine hediyeler almaya gidiyorlardı, Çapulcular dahil. Aslında Sirius'un hediye almak istediği pek kimse yoktu. Belki amcasına ufak bir şey alırdı, ama bunun haricinde tek istediği dışarda kar yağarken sıcacık Üç Süpürge'de Kaymakbirasını yudumlamaktı.
James ise (Sirius bu durumu kesinlikle çok komik buluyordu) gelemiyordu. Sanki büyüyle beş dakikada halledilemiyormuş gibi tüm hafta sonunu kütüphanede masa ve raf silerek geçirmesi gerekiyordu. O cumartesi yalvar yakar asasını alabilmişti fakat kesinlikle büyü kullanamazdı. Bin yaşında gibi görünen kütüphane görevlisi Madam Sandra muhtemelen gözlerini kısarak oturduğu yerden onu gözetleyecekti, okulda pek fazla öğrenci olmayacağı için işi yoktu.
Yine de James, Hogsmeade'e gitmeyi kafasına koymuştu. Önceki gün Lily'yi ortak salonda kafası karışık bir halde bıraktıktan sonra son dersi (zaten Sihirli Yaratıkların Bakımı'ydı) es geçerek yatakhaneye koşmuş, dört direkli karyolasında dikkatlice plan kurmuştu. Öncelikle tüm kuralları hiçe sayarak bir şekilde büyüyle temizliği halletmeyi düşünüyordu, sonrasına bakacaktı. Görünmezlik pelerinini kullanırdı muhtemelen ancak dikkatli olmalıydı.
Sabahleyin herkes hazırlanırken Büyük Salon'daki sihirli tavan kapalıydı ve üstünlerine belli belirsiz ıslatmayan bir kar yağdırıyordu. James arkadaşlarına veda ederken hala düşünceliydi, detayları atlamamalıydı. İlk defa Çapulcular olmayan çılgın bir kaçaklık planı yapmıştı ve - takdir edersiniz ki - hatasız olmalıydı.
"Üzgünüm dostum," dedi Remus, gerçekten üzgün görünüyordu. "Noel arefesinde Hogsmeade bir başka oluyor."
"Benim için üzülme Aylak," dedi James hafifçe kıkırdarken. Remus'un gözleri büyüdü. "Gelmeyi düşünmüyorsun değil mi? Bak Çatalak bu-"
"Her neyse," dedi yüksek sesle Sirius, ardından kocaman bir kahkaha attı. James'e göz kırptı, kesinlikle onu destekliyordu. Herkes yavaşça salonu terk ederken cübbesinin altından Çapulcu Haritasını çıkarıp James'in eline tutuşturdu.
***
James'in ilk işi haritayı açıp Peeves'i bulmaktı. Sevimsiz hortlağın üçüncü kat koridorunda olduğunu tespit ettikten sonra koşar adım merdivenleri tırmanmaya başladı, yolda hiçbir profesörle karşılaşmamak için dua ediyordu. Gerçi hepsinin Hogsmeade'de olduğundan neredeyse emindi. Yaşlı Dumbledore bile Ateşviskisi içip bir çift kırmızı Noel çorabı almaya gitmiş olabilirdi, nitekim garip herifti.
Nihayet Peeves'le karşılaştığında hortlak hala geçen günkü "Evans Potter'a aşık, Evans kaldır asanı - şık şık!" şarkısını söylüyordu. James'e göre bu dünyanın en saçma şarkısıydı fakat şu an Peeves'in suyuna gitmesi gerekiyordu.
"Selam Peeves! Güzel şarkı. Nasılsın?"
"Ah Potter (seni katır sndkfkf şaka)" dedi Peeves tiz bir kahkahayla. "Ne istiyorsun bakalım?" Genç büyücü direk lafa dalmaya karar verdi.
"Canının sağlığı, Peeves. Ama kütüphane yakınlarında osuruk bombası patlatsan ne iyi olur!"
"Hmm," dedi Peeves işveli bir şekilde, ardından çılgın bir kahkaha patlatıp uçtu gitti. James panikle haritaya baktı, hortlak kütüphaneye doğru gidiyordu. İçini saran rahatlama duygusuyla o da kütüphaneye yöneldi. Peeves'e tek ricada istediği şeyi yaptirabilen nadir kişilerden olmanın gururunu yaşıyordu, sevimsiz hortlak genelde kafasına göre takılırdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
First Generation
Fanfic"Bir gün, bir gün başımızın üstündeki bu bulutlar dağılacak. Bir gün Lord Voldemort'u yeneceğiz, dizlerinin üstünde yere çökecek ve zift gibi kara ruhu sevgisizlikten çürümüş göğsünden süzülerek yere damlarken, damladığı yeri yakıp kavururken... İşt...