6 Haziran 1978 23:15

10 1 0
                                    

Bayan Morgan o lanet kalabalıktan nasıl kurtulduğunu hatırlamıyordu.
Saçları dağılmış, yüzlerce paund ödediği elbisesi yırtılmıştı. Ne rezalet ama. Neyse ki o canavarlar gününü görecekti. Bayan Donnet için üzülmüyordu bile. O kadından nefret ederdi ve yok etmek nefretin en büyük göstergesiydi.
Konukların bağırışlarını duyuyordu. Başlarına ne geleceğini anlamışlardı ve şimdi de kıyıya vuran bir balık gibi çırpınıyorlardı. Bu Bayan Morgan'ı neşelendiriyordu.
Acı çektirenler öyle yada böyle günün birinde benzer acılar çeker. Bu Tanrı'nın en temel kuralıdır. Ancak bazen Tanrı çok umursamaz olabiliyordu. Bu nedenle görevi insanlar devralmalı, diye düşündü Bayan Morgan. Bu iş için fazlasıyla gönüllü olmuşlardı.
Bayan Morgan basamakları inerken karşısına çıkan Bay Morgan onu nedense telaşlandırdı. Ona göre Bay Morgan tam bir ölüm meleğiydi. Kendisi de onun zavallı yardımcısı. Elbette ki Bayan Morgan bunu kabul etmiyordu. Birisi ona "Zavallı Bayan Morgan" diyecek olsa onu avluda diri diri yakardı.
Bay Morgan sırıtıyordu. Elini merdivenlerden inen karısına uzattı. "Hayatlarımızın son zamanlarında gülümseyecek bir şeyler bulalım." Dedi  karısının elinden nazikçe tuttu. "Öldüğümüzde hatırlayacağımız ilk şey ne kadar gülümsediğimiz olacak."
Bayan Morgan da ona gülümsedi. Telaşı uçup gitti. Kocasının yaşlı ellerini sıkıca kavradı. Kalbinden gelen bir gülümseme gösterdi. "Öyleyse hatırlayacak çok şey var."
Sevgi gösterisi uzun sürmedi. Bayan Morgan aniden irkildi. "Peki ya konuklar?"
Bay Morgan, şekeri olmayan bir çocuk gibi dudaklarını büzdü. Böyle yapınca ne kadar da sevimli oluyordu. Küçük torununu karnavala götüren ihtiyar dede gibi.
Yaşlı adam omuzlarını hafifçe silkti.
"Onlar da yolun sonuna geldi. Kim bilir belki bir gün yeniden karşılaşırız."
Bayan Morgan kimse ile karşılaşmak istemiyordu. İnsanlardan herzaman iğrenmişti. Ona yaşamın ne kadar saçma ve acımasız olduğunu anımsatıyorlardı.
Yapacak birkaç işi vardı. Bay Morgan'dan ayrılıp alt kata indi. Köşkün bodrum katındaki depoya girdi. Birkaç kutu karıştırdı. Nihayet bordo kutuyu buldu. Kutunun içi Ortaçağ Tarihini anlatan olarca ansiklopedi ile doluydu. Ama Bayan Morgan madalyonu arıyordu. Buldu. İçini açtı. İçindekini aldı. Avucunda sıkıca tutuyordu. Madalyonu tekrar kutunun içine bıraktı. Sonra başka bir şey daha yapması gerektiğini hatırladı. Halatlar. Sol taraftaki dolaba yöneldi. Biraz karıştırdı. Nihayet aradığı halatları bulduktan sonra kutuları kapattı. Merdivenlerin altına sakladıkları siyanür dolu kolileri de unutmadan yanına almayı akıl etti. Bodruma son bir kez baktı. Tuhaftı. Yıllar boyunca burada birkaç cani sapığa yaptıkları işkenceleri anımsayıp keyiflendi. Sonra da onları afiyetle yemişlerdi. "Bir bakalım menüde o gün ne vardı?" Diye yavaşça söylendi kendi kendine. "Ah, kızarmış tavuk, bezelyeli aptal insan bacağı ve kırmızı şarap." Küçük bir kahkaha attı. "Ne komik." Dedi kendi kendine. "Tanrı hepimizi affetsin." Kahkaha atarak elindeki kolilerle basamakları çıktı ve yine kahkaha atarak kapıyı kapattı.

Bay Morgan yaşlı bedenine rağmen bugün çok fazla şey yapmıştı. İki yüzlü ahmak insanlardan yaptığı güzel yemeklere siyanür koymuştu. Bazılarına. Pekala sadece üç tanesine fakat tabakların sahipleri siyanürlü haşlamayı yemeyi reddetmişti. Bayan Skiny'nin vejetaryen olduğunu nasıl da unutmuştu. Diğeri ise olaydan sonra birkaç kişinin üzerine kusmuştu. Ne güçlü bünyesi varmış, diye düşündü Bay Morgan. Oysa siyanür içen birinin yalnızca kusarak kurtulması görülmüş şey değildi.
Bay Morgan avluda onu bekliyordu. Konukları mutfağın deposuna bir güzel kilitlemişti. Onlara belkide konuk demek yerine başka bir isim vermeliydi çünkü Bay Morgan'ın şeref konukları olabilecek yaratıklar değillerdi. Belki de örümcekler demeliydi. "Ah, boşversene çok saçma. Ne de olsa birkaç saat içinde öteki tarafı boylayacaklar." Diye mırıldandı yaşlı Tom.
Beşi ölüydü. Geriye kalan 45 kişinin ise Bay Morgan'ın büyük bir özenle yaptırdığı çelik kapıyı aşmaları mümkün değildi.

Bayan Morgan, ellerinde koliler ve bir yığın siyanür ile avluya geldiğinde Tom Morgan bir şişe şarap bardağını havaya kaldırdı.
Bayan Morgan şaraba asla hayır demezdi. Kadehlere doldurdular.
"Son defa şerefe!"
Yaşlı Tom, baştan çıkarıcı güzellikteki karısını dudaklarından öptü. Yaptığı işlere bakılırsa kimse onun böylesine duygusal, böylesine hassas olabileceğine inanmazdı.
Bayan Morgan her şey sonlandığında yaşlı kocasını ne kadar özleyeceğini düşündü. Ona karşı duyduğu tüm nefrete rağmen. Bu hiçte tuhaf değildi çünkü biliyordu ki hiçbir ruh sadece sevgiye yada sadece nefrete sahip değildi. İkisi de anda bulunması gereken  bileşenlerdi.

Bayan Morgan sevgi gösterisinden bir anda sıyrıldı. Aklına aniden gelen şeyi sordu. "Peki ya onlar?"
Bay Morgan mavi gözlerini devirdi.
" Çırpınıp dursunlar,biraz daha zamanımız var."
Dedi avluya kadar uzanan ağaç dalına Bayan Morgan'ın getirdiği halatları asarken.
"Peki ya aşçılar? Uşaklar?"
"Onlara fazladan ödeme yaparak evlerine gönderdim. Olan biteni görürlerse onları da öldürmek zorunda kalabilirdik."
Bayan Morgan yanıtlamadı. Ay ışığının altında şahane görünüyordu. Bay Morgan halatları ağaca sabitledikten sonra karısına baktı. Ellerini tuttu. "Biliyorsun, bu dünyada yalnız kalmak çok kolay. Arkadaşım ve aynı zamanda eşim olduğun için sana teşekkür ederim. Seni hatırlayacağım, Rossey."
Bayan Morgan gözleriyle yaşlı adama teşekkür etti. Tüm kalbi ile. Oysa evliliklerinin ilk gününde ne kadar da korkuyordu. Hayatının sona erdiğini düşünmüştü. Ta ki Tom Morgan'ın çılgın fantezilerine uyum sağlamanın ne kadar harika bir şey olduğunu keşfedene kadar.
"Siyanür şişelerini al. Havalandırmayı çalıştırmama yardım edeceksin. İşlerini artık bitirelim."

Ama Tatlım, Burası Harikalar Diyarı DeğilHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin