•Tanıtım•

188 16 0
                                    

Hava bir anda bozulmuştu. Ama biz havaya meydan okur gibi hâlâ çimenlerin üzerinde oturmaya devam ediyorduk. Bulunduğumuz yerin tam karşısında büyük bir göl vardı. Gölün bittiği yerden sonrası ise ormanlıktı. İlk defa geldiğim bu yer beni tam olarak büyülemişti. Sanki cennetten ufak bir parçaydı.
Başımı gökyüzüne kaldırdığımda kararan bulutlardan yağmur yağacağını anlamıştım. Ama ikimizde kalkmak için bir eylemde bulunmadık. Gölü seyre o kadar dalmıştım ki yüzüme düşen bir damla yaş ile hafif irkildim.

Tahmin ettiğim gibi olmuştu. Yağmur yağmaya başladı. Tane, tane usulca yağdı. Ama kalkıp gitmek yerine sırt üstü çimlere doğru uzandım, o da benimle beraber uzandı. Dönüp bakmak istemiyordum ona, göz göze gelmekten korkuyordum. Bir şey demesini bekliyordum ama bir şey diyemiyordum. Çünkü cevap verememekten korkuyordum. Ortamda duyulan tek şey nefes seslerimiz ve yağmurun sesiydi. Sonunda dayanamayıp ilk konuşan ben oldum.
"Yolun sonu mu?"
"Henüz değil." dedi, kendinden emin bir şekilde. O zaten hep kendinden emindi.
"Bizim yolumuzun sonu mu peki?" diye sordum bu seferde bir şeyleri doğrulamaya ihtiyacım vardı.
"Ona da henüz değil."
"Peki ne zaman?" diye bir soru yönelttim bu seferde ona. Henüz değil derken bir gün illaki yollarımız ayrılacağından mı bahsediyordu? Eğer öyleyse bunu duymam gerekliydi.

"Ben ölünce ayrılacak yollarımız ve ben ölene kadar hep aynı yol üzerinde olacağız. Sen ve ben ikimiz ve tek bir yol. Senin benden başka yolun yok." dedi.

Duyduklarım karşısında hızlanan kalp atışlarım eşliğinde gözlerini kapattım. Yan yanayken bile özlediğim adamla hep aynı yol üzerinde olmak ve sadece ikimiz.
"Haklısın, benim senden başka bir yolum yok." dedim, kafamı ona doğru çevirip. Ona baktığımda onunda bana bakıyor olduğu gördüm. Ama bu sefer hep yaptığım gibi gözlerimi kaçırmadım, doya doya baktım. O da aynı şekilde bana gözlerini kırpmadan baktı. Yağmurda bu sırada hızlanmıştı. Ne kadar zaman geçti bilmiyordum ama ilk defa ona bu kadar cüretkâr bir şekilde bakıyordum. İlk defa yüzünün her bir kıvrımlarını ezberliyordum. Elimi kaldırıp onun yağmurdan ıslanmış yanağına koydum. Kaşları çatılsada sesini çıkarmadı. Bende gözlerimi kapatıp şu anın durmasını istedim. Ona dokunmak tüm duyguların en güzeliydi. Hep bir kapalı bir kutu gibiydi o. Duygularını anlayamazdım, ne hissettiğini, ne düşündüğünü.

Hafif aralıklı duran dudaklarımda hissettiğim sıcaklıkla irkildim. Beni nazik ama bir o kadarda istekli bir şekilde öpmeye başlamıştı. Elimi yanağından çekmeden ona karşılık vermeye başladım. Üzerime sicim gibi yağan yağmur onun üzerime çıkmasıyla son buldu. Öpüşü daha çok hızlanmıştı. Bende ellerimi onun kısa saçlarına götürdüm. Ensesinde birleştirdiğim ellerimle ona uymaya çalıştım. Başını sağ tarafa yatırıp üst dudağımı istekli bir şekilde öpüyordu. Nefes almak için aynı anda geri çekildiğimizde gözlerimi kapalı tutup nefesimi düzenlemeye çalıştım. Bir kaç saniye sonra gözlerimi yavaşça araladığımda aramızda sadece bir kaç santim vardı ve direk olarak gözlerime odaklanmıştı. Zaten siyah olan gözleri dahada koyu bir hâl almış, dudakları ise pembeleşmişti. Yağmur suları yavaşça yüzünden çenesine oradan da üstüme doğru damlıyordu. Hayallerime sığamayacak kadar güzel, gerçek olamayacak kadar mükemmeldi.

"öfkeli, hırçın, kavgacı; ısırgan ve edepsiz ağzı, geceler kadar karanlık gözleri vardı."

YAĞMUR DAMLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin