YD| 4.Bölüm

81 12 2
                                    


Gök gürlemeye ve bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaya başladı. Sular, damlalar hâlinde değil de, âdeta bir oluktan boşanırcasına sicim gibi yerlere serpiliyordu. Kol saatime baktığımda saat 11:30'du.
Gökyüzü, zifiri karanlıktı. Tek tük insan olan parkın bankalarından tekine oturmuş, elimdeki siyah şemsiyem ile yağan yağmurun altında duruyordum. Yağmurun yağmasıyla parkta bulunan tek tük insanlarda teker teker dağılmıştı. Ama ben hâlâ oturmuş, yağmurun yere düşen o şıp sesini dinliyor, bu muazzam gökyüzünden yeryüzüne düşen su tanelerini izliyordum. Bu benim için huzurun ta kendisiydi. İnsanların yağmur yağınca evlerine ya da sığınabilecekleri bir yere kaçması bana göre çok saçmaydı. Yağmur benim için bereketti, huzurdu. Yanıma şemşiyeyi almamın sebebi ise babaannemin evden çıkmadan önceki tehdidi yüzündendi.
"Köpek yavrusu gibi ıslanıp gelirsen seni eve almam." demişti. Yağmur yağdığı zamanlar eve sırılsıklam gider babannemi deli ederdim. Hele o üstümden düşüp parkeyi ıslatan yağmur suları yüzünden kaç kez dayağın eşiğinden dönmüştüm. Ama her zaman azarla kalırdı bu tehditleri. Hiçbir zaman vurmaya kıyamazdı bana. Yinede şemsiyeyle durmaya dayanamadım. Çünkü bu doğaya hakaretti benim için. Şemsiyeyi elimden bırakıp su damlalarının beni ıslatmasına izin verdim. Başımı göğe doğru kaldırdığımda ilk damla anlıma geldi, sonra yüzümden aşağıya doğru indi. Beni kendiyle ıslattı ve bende buna izin verdim.
Derin bir nefes çekip sesli bir şekilde dışarı verdim. Dün yaşananları düşünüyordum ve birazda kafamı dağıtmaya ihtiyacım vardı. Dün bana sarılıp ağladıktan sonra beni orada öylece bırakıp gitmişti. Yüzüme bile bakmadan! Zaten ne bekliyordum ki. Hiçbir şey demeden ve en önemlisi o kara gözlerini göremeden arkasını dönüp gitmişti. Gözden kaybolana kadar arkasından bakıp tam gözden kaybolacağı sırada içimde tutamadığım şu sözleri arkasından bağırmıştım.
"Bu kadarmış ha?"
Bir şey demesini bekledim ya da arkasını dönüp bir kez olsun göz göze gelmek. Ama yaptığı tek şey duraksadıktan sonra yürüyüp gözden kaybolmak olmuştu.
O gittikten sonra bir süre öylece dikildim orada. Sonrada beni arabada bekleyen Beyzanın yanına gidip hiçbir şey demeden yan koltuktaki yerimi almıştım. Beyza suratımdan bir şeyler olduğunu sezmişti. Sadece üzerime gelmemek için "Bunları sonra konuşacağız." deyip konuyu kapatmıştı. O gün eve gidip derin bir uykuya yatmıştım. Şimdide gece yarısı parkta oturuyor dün olan bu olayı düşünüyordum. O birden hayatıma yağmur gibi damlamıştı ve damladığı gibide buhar olup gitmişti. Ondan geriye tek kalan kömür karası gözleriydi. Bu ıssız ve simsiyah geceden bile kara olan gözleri.
Acaba şuan ne yapıyordu?
Neredeydi?
Kiminleydi?
Yağmurdan yüzüme yapışan saçlarımı kulaklarımın arkasına ittim. Daha fazla düşünüp kafayı yememek adına yanımda getirdiğim kulaklıkları hırkamın cebinden çıkarıp kulaklarıma taktım. Telefonuda pantolonumun cebinden çıkarıp kulaklığın ucunu giriş yerine yerleştirdim. Otomatik olarak bir şarkı çaldığında bu çalan şarkı sanki yaşadığım durum üzerine bilerek açılmıştı. Kulaklıktan Sezen Aksu'nun şarkısı sızıyordu. Derin bir nefesle başımı bankın arkasına dayayıp sözcüklere kulak verdim.

Ben öyle birini sevdim ki bir nevi intihardı.
Kirpiğine düştüğüm gün ölümüm başladı.
Öfkeli, hırçın, kavgacı; ısırgan ve edepsiz ağzı,
Geceler kadar karanlık gözleri vardı.

Öyle uzak iki tutsak sevişirken ağlardık.
Uçtan uça suçtan suça seve, seve yuvarlandık.
Ben öyle birini sevdim ki balı ve zehiri vardı.
Yara bere içindeydi hala cesarete tapardı.

Sezen Aksu'nun şarkısı hâla kulaklarımda yankılanırken derin nefesle banktan kalkıp eve doğru yürümeye başladım. İçimde tanımlayamadığım hisler vardı. Böylesine garip bir hissi daha önce hiç yaşamamıştım. Sanki her adımımla büyüyordu bu his. Dilimde şarkının tekrarladığım bir kelimesi dönüp duruyordu. "Geceler kadar karanlık gözleri vardı..."

YAĞMUR DAMLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin