YD| 7.Bölüm

24 3 0
                                    

Esneyerek elimi geriye doğru attım. Gözlerimi açtığımda bulunduğum bu yabancı odaya göz gezdirdim. Kesinlikle benim odam değildi burası. Nerede olduğumu düşününce bir anda dün olanların hepsi aklımdan hızla geçti. Elimle ağzımı kapattım ve olanların şokuyla sessizce küfrettim. Hatta burada ne işim var benim diye lanet ettim kendime. Üstüme göz attığımda yorgan yoktu ve dünkü Beyza'nın zoruyla giydiğim kısa elbise şimdi süper mini elbise olmuştu. Baldırlarımda olan elbise bütün bacaklarımı güzelce ortaya sunmuştu. Gözüm birinin varlığıyla sağ tarafa takıldığında yatakta irkildim. 'O' tekli koltukta oturmuş ve gözünü bir yere dikmişti. Baktığı şeyin bacaklarım olduğunu anlayınca hemen elimle elbiseyi aşağıya çekeledim. Tabii pek bir şey fark etmemişti, hâlâ kısaydı. Utancımdan başka tarafa çevirdim başımı. Ama tepkisini merak ettiğimden gözümün ucuyla ona baktığımda çapkınca sırıttığını gördüm. Ben onu bacaklarımı dikizlerken yakalamama rağmen utanmadan gülüyordu birde.
"Sen neye gülüyorsun?" diye çemkirdim.
"Sana." dedi pişkince.
"Hah.." dedim ağzımın içinden, birde sapık çıkmıştı.
Ben tam birşey demek için düşünürken o anlamış olacak ki konuşmaya ilk o başladı.
"Senle uyumak bir şerefti benim için. Bence yine tekrarlamalıyız-" deyip çapkınca göz kırptı.
"-Kahvaltı hazır aşağıda." deyip odadan çıktı. Bende bu pişkin herifin arkasından biraz saydırdıktan sonra yataktan kalkıp odanın bir köşesinde bulunan siyah boy aynasının karşına geçtim. Aynadaki aksime göz attığımda giydiğim kırmızı elbise üzerime ikinci bir deri olmuştu. Kahverengi saçlarımla elbise bir uyum sağlıyordu. Hatta beğenmiştim kendimi bile ama çok açıktı kesinlikle. Dağılan saçlarımı elimle silkeledim. Gözlerim bacaklarıma çarptığında artık ayağımda olmayan postallarımı farkettim. Sonra dün onun yanına yatmadan önce yatağın yanına koyduğum aklıma geldi. Onları orda bırakıp aşağı indim. Merdivenden aşağı inirken bana yabancı gelen bu evi merakla inceledim. Solda mutfak diye tahmin ettiğim açık beyaz kapıdan içeriye doğru girdim ve tahminim doğru çıkmıştı. Geniş olan mutfakta genellikle gri renkleri kullanılmıştı. Sağda siyah dörtlü bir yemek masası, solda tezgah vardı ve o tezgahın önünde durmuş tahtada domates doğruyordu. Ne yapacağımı bilemediğimden ayakta öylece dikilip kaldım.
"Gelde yardım et." dedi.
Yanına doğru sürüklenip bu sefer orada dikildim. Önüme biber, tahta ve bıçak bıraktı. Galiba menemen yapıcaktı. Bende yavaş yavaş biberleri doğrumaya başladım. Hem doğruyor hem de göz ucuyla onu süzüyordum.
"Şaşı kalcaksın önüne bak." demesiyle daha ne kadar rezil olabilirim acaba diye düşündüm. Bu kadar dikkatli olması sinirimi bozmuştu. Biberleri bitirdikten sonra yanan ateşe atıp oradaki kaşıkla karıştırmaya başladım. Biberler hafif kızardığında elindeki doğradığı domateslerle tam arkama geçip tavaya domatesleri boşalttı. İleriye doğru uzattığı kolu omuzlarıma sürtünce kalbim hızlanmaya başladı. Domatesleride koyduktan sonra elimdeki kaşığı alıp bir elini benim soluma yasladı. Diğer eliylede tavdakileri karıştırmaya başladı. Resmen iki kolunun arasında hapis olmuştum. Biraz daha üzerime doğru eğildiğinde nefesini başımda hissediyordum. Normalde uzun olan boyum onun boyunun yanında kısa kaldığı için başı tam kafamın üzerinde duruyordu. Kaşığı bırakıp iki eliyle belimden tuttu. Kulağıma doğru eğilmişti. Bu hareketi karşısında afallamıştım.
"Bu elbiseyi giymemelisin." diye mırıldandı.
"Bende öyle düşünüyorum." dedim kısık çıkan sesimle.
Arkamdaki varlığı beni iyice tedirgin ederken arkamdan çekildi ve mutfakta olan masayı hazırlamaya koyuldu. Daha sonra masaya karşılıklı oturduğumuzda aslında onu ilk gördüğümde sormam gereken şeyi sonunda şimdi sordum.
"İsmin ne cidden?" dedim.
Aslında ona henüz bir isim yakıştıramamıştım ve merak ediyordum adını.
Çatalında ki zeytini ağzına atıp umursamazca "Savaş" dedi.
Sonunda ismini öğrenmemin rahatlığıyla geriye yaslandım. Ona ancak böyle bir isim yakışırdı. İsminin hakkını fazlasıyla veriyordu.
"Peki Savaş, bende Eva." dedim. Doğru duydum mu der gibi kafasını kaldırıp bana baktı.
"Anlamı ne?" diye bir soru yöneltti.
"İlk kadın demek." dedim. İlk başlarda bende rahatsız oluyordum ismimden ve karşımdaki insan ismimi ilk duyduğunda şaşırmasından. Ama artık alışmıştım.
"Hmm.." diye mırıldandı. Acaba aklından neler geçiyordu.
Daha sonra bir şey konuşmamıştık. Kahvaltı bittikten sonra geniş salona geçip onu bekledim. Beni evime bırakacağını söylemişti. Merdivenlerden aşağı inip salona girdi. Üstünü değiştirmişti, elinde de arabanın anahtarları vardı. Başıyla kapıyı işaret edip ilerledi. Bende ayağa kalkıp üstümdeki elbiseyi aşağı doğru çekiştirdikten sonra arkasından ilerledim. Gece tam anlamıyla göremediğim bahçe şimdi gözler önündeydi. Yemyeşil ağaçlar bahçenin havasını çok değiştirmişti. Havuza denilecek laf yoktu. Kapının önünde duran beyaz jeepe bindim. O çoktan binip çalıştırmıştı aracı. Arabaya oturmamla şu lanet elbise yine yukarı çıkmıştı. Geri yaslanıp aracın ilerlemesini bekledim. Savaşın vitesi ileri alırken eli çıplak olan baldırıma sürtmüştü. Bu dokunuşuyla içim ürpermişti. Başımı ona çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Sonra masum bir ifadeyle "Bacağın elime dokundu." dedi. O kadar masum bir şekilde demişti ki kendimi gülmemeye zorlasamda dayanamayıp güldüm.
"Peki şu elbiseyle yanımda daha fazla durma." dedi. Dediği şeye karşılık vermeyip başımı cama çevirdim. Daha fazla gözlerine bakmamak için. Çünkü gözleri tarif edilemez bir şekilde beni içine çekiyordu. Baktıkça bakasım geliyordu.
Birden aklıma Beyza gelmişti. Evde beni bulamayınca kesin merak etmişti. Şimdi nasıl açıklıyacaktım Savaşın evinde kaldığımı. Ben kendime bile açıklayamazken. Deri ceketimden telefonumu çıkartıp Beyza'yı aradım. Çalmamla telefonun açılması bir oldu ve tabii Beyza'nın konuşmasıda.
"Sen nerdesin Eva? Benden eve gideceğim diye anahtarı alıyorsun ve eve geldiğimde yoksun. Nerde kaldın dün akşam ha?" dedi.
Oflayıp elimle burun kemerimi sıktım. Durumu nasıl izahat ediceğim derken telefonun elimden çekilmesi bir oldu. Savaş telefonumu elimden almıştı ve Beyza'ya açıklama yapıyordu. Şaşırmış bir vaziyette Şavaşı izliyordum.
"Ben Savaş. Eva dün akşam bende kaldı. Çok şarhoştum ve beni eve getirmek zorunda kaldı. Şimdide onu sağsalim eve götürüyorum. Durum bundan ibaret." dedi. Sonra Beyza'nın dediklerini dinleyip "Tamam." dedikten sonra telefonu kapatıp bana uzattı.
"Ne dedi?"
"Bir şey demedi. Beyzalara bırakıyorum seni. Onlara kalacakmışsın birkaç gün.
"Evet, unutmuşum."
Aklım fazlasıyla bulanıktı. Yol boyunca başımı yaslayıp dışarıyı izledim. Beyzaların evi görüş alanıma girdiğinde elimde duran deri ceketimi giydim. Evin önüne arabayı park ettiğinde ona doğru döndüm.
"Teşekkür ederim."
"Bir şey değil."dedi.
Başka diyecek hiçbir şeyi yok muydu yani? Dün akşam beraber yatmamıza rağmen.
"Bir şey demiyecek misin?"
"Ne dememi bekliyorsun." dedi soğukça.
"H-hiçbir şey." deyip arabanın kulpuna elimi uzattım. Uzattığım gibide arkaya doğru çekilmem bir oldu. Sıktığı kolumla kendini bana yakınlaştırmıştı.
"Teşekkür ederim."
Bunun kesinlikle beklemiyordum. Yani teşekkür etmesini. Afallayarak sordum.
"Ne için?"
"Benimle kaldığın için." dedi.
Bir şey diyemedim. Çünkü neden yanında kaldığımı ben bile bilmiyordum. Ama onunla geçirdiğim her saniye, her dakikada kendimi ona doğru çekildiğimi hissediyordum. Başımı öne eğdim diyecek bir şeyim yoktu.
"Bir şey demiyecek misin?" dedi, benim sorumu bana yöneltiyordu.
"Bir şey diyemem. Ben de neden kaldığımı bilmiyorum çünkü." dedim, doğruydu da.
Kolumu bırakıp geriye yaslandı.
"Görüşürüz." deyip inmeye yeltendim. Kapıyı açıp indiğimde kapıyı kapatmadan kararlı ve o soğuk sesiyle bana seslendi.
"Görüşeceğiz Eva."

YAĞMUR DAMLASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin