Lysander' in Ağzından
Yeşilliklerle dolu vadideki sarayın balkonunda durmak nefes kesiciydi. Ne zaman bu balkona çıksam tüm dertlerimi unutur böylesi bir manzaraya hayran olurdum. Her seferinde. Bir bakıma burası benim sığınağımdı.
Balkonun korkulukları kırık beyaz bir mermerdendi diğer kısımları gibi. Tam olarak çaprazında ise bir şelale bulunuyordu.
Hafif bir meltem saçlarımı uçuşturuyordu. Kuşların cıvıltılarını her daim duymak istiyordum. Vadinin kuşlarının ötüşü bile farklıydı diğer kuşlardan.
Maalesef ki bu zevk uzun sürmedi. Balkonun kapısı açılınca toparlandım. Bu toparlanmayla birlikte bütün sorunlarımda geri döndü. Sadece bu balkonda bulabildiğim huzur bölünmüş ve parçalara ayrılıp kaybolmuştu.
İçeri giren kişi ikiz kardeşim Zander idi.
" Kardeşim, sana ilgini çekecek bir haber ile geldim." Aramızdaki resmiyeti seviyordum. Omzumun üstünden ona baktım.
Benimkinin aynısı olan gümüşi sarı saçları rüzgârda savruluyordu. Fakat bir elf olmadığı o kadar ortadaydı ki. Elflerin sahip olduğu o parıltı ne bende nede diğer elfianlarda vardı.
Yine de biz tüm elfianlardan farklıydık. Bizim babamız safkan bir elfti. Hiçbir şekilde bozulmaya uğramamış bir klanın lideriydi babamız bir zamanlar. Asil kanlıydı o. Fakat bizimle birlikte kendi klanından da vazgeçmişti.
Biz, elfianlar kirlenmiş kanlardık. İnsan kanıyla kirletilmiştik. Bizler dışlanmışlardık. Yasak aşkın meyveleriydik. Kabul edilmeyip istenilmiyorduk. Bu yüzden de Ay Adası'na sürgün edilmiştik. Ailelerimizle birlikte.
Bu adada bizim kurallarımız geçerliydi. Zaten bizden başka burada sadece bizi savunan eski hizmetlilerimiz vardı. Onlarda bizimle birlikte sürgün edilmişlerdi.
" Ne haberi kardeşim?"
" Kehanet doğruymuş, safkan elfian artık bizim diyarlarımızda. Zamanı geldi. Artık istediğimiz savaş elimizde. Ona biran önce ulaşmamız gerekli."
" Yıllardır beklediğimiz bu savaş... Kurtarıcımız gelmiş. Zander diğerlerine söyle hazırlansınlar. Savaş yakındır. Onu kurtarmaya gidiyoruz."
Evangeline'nin Ağzından
Etrafı fırtına öncesi sessizlik kaplamıştı. Herkes bana bakıyordu. Ve hiçbir ses çıkarmadan. Elf Kral sessizliği bozarak konutu.
" Onu öldürmeliyiz. Onu öldüreceğiz." Fakat Dorian bu cevaptan hiçte hoşnut görünmüyordu.
Brandon " Majesteleri bu mümkün değil. Hiçbir silah ona zarar veremez Kanlı Ay'a kadar. Ve Kanlı Ay onun geldiği gündü."
"Bunu bilmediğini sanarak kralımızın hükmünü mü sorguluyorsun sen? Ve bir asker olarak." Kalabalık elf topluluğunun arasından yükselen bu sesin sahibini bulmak zordu. Etrafta itiraz naraları yükseliyordu.
"Sessizlik!" diye bağırdı kral. " Hiçbir silahın ona zarar vermeyeceğini hepiniz gibi bende biliyorum. Aklımda daha etkili bir şey var." Gözlerindeki zekâ parıltılarını bana bakan bakışlarına karşılık vererek anladım. Her ne planlıyor ise çok tehlikeli şeyler olduğu belliydi.
Açlığım gün yüzüne çıkarak kendini belli etti. Şimdiye kadar fark edememiştim. Bir sürü şey üst üste gelmişti. Ve bu sırada açlık aklımın ucundan bile geçmemişti.
Bu büyük salonda yalnızdım. Yalnız olmanın soğukluğu vücudumu sarmalamıştı. Dokunaçlar gibiydi bu yalnızlık hissi. Sarmalıyordu her tarafımı. Fakat susmayacaktım. Yalnız olmam bir şef değiştirmezdi. Bunu kabullenmeyecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ayın Sırları - KEHANET
FantasyKim bilebilirdi ki rüya dünyasında ki kâbusların bizim dünyamızda bir şeylere işaret ettiğini? Bir gün biri onca ıstırabın arasında bir partiye gideceğinizi ve bu partinin hayatınızı alt üst etmesine neden olacağını söyleseydi ona inanmazdınız d...