3. Bölüm " Üç Kadeh "

240 52 8
                                    

Belki de her şeyi kendim hayal ediyordum. Kâbuslarımın hepsi birer kurmaca olabilirdi. Fakat olmadığını biliyordum. Artık buna emin olmuştum.

Kutu karşımdaki tekli koltukta bana şeytani bir biçimde sırıtıyordu. Akıl sağlığım kötüye gidiyor demiştim.Şimdi de halüsinasyonlar görmey başlamıştım. Ya da içtiğim üç kadeh şaraptan dolayı da olabilirdi. Emin olamıyordum.

Sağlam olan elimde sigaram sargılı olan elimdeyse bir kadeh kırmızı şarabım. Sabah olmasına kısa bir süre kalmıştı. Her şey tam olarak düzelmeye başlamışken daha da beter olmuştu.

Kan donduran o görüntüler unutulacak gibi değildi. Sanki çığlıklar kafamın içinde hala devam ediyordu. Stres gözle görülür bir dereceye ulaşmıştı. Sabaha karşı saatlerde oturmak beni en çok sakinleştiren şey olsa da yetmiyordu. Zaten yetmesi de imkansızdı. Taşan bir nehir gibiydim ama neye taştığım merak konusu.

Cesaretimi toplamaya henüz başlamıştım. Kırmızı şarabın verdiği çakır keyiflik buna katkı sağlıyordu elbet. Hızla koltuktan kalktım ve kutuyu açtım. Daha doğrusu parçaladım. Normal bir şekilde açmamın mümkünatı yoktu.

Kutunun içinde rüyamdaki kılıç duruyordu. Tüm gerçekliğiyle üstündeki kanlar ile birlikte. Gözlerimi kırpıştırdım çünkü gerçek olmayacak bir şeydi bu ve kılıç yok oldu. Onun yerine bir mektup ve kolye gelmişti.Tahmin ettiğim gibi bu üç kadeh beni çok fazla etkilemişti. Artık çakırkeyif değildim resmen sarhoştum. Kolyenin taşı çok fazla parlıyordu. Elime ne olduğuna bakmak için aldım.

Fakat aniden sırtımda bir yanma hissettim. Acı adeta planlı bir şekilde dağılıyordu sırtımda. Elimle sırtımı kontrol etmeye çalışırken koltuğa düştüm. Acının etkisiyle ilk başta şoktan kapanmış ağzımın kontrolünü ele geçirmiş ve avaz avaz bağırıyordum. Kontrol bende değildi. Acı her yerdeydi.

Damgalanıyordum sanki. O acıyla banyoya koştum. Sırtımdaki zonklama sanki dubstep bir şarkıya ayak uydurmaya çalışıyordu. Tişörtümü çıkardığımda sırt kısmının kanlar içerisinde kaldığını gördüm. Kollarımı her hareket ettirişimde acı daha da çoğalıyor, beni mahvediyordu. Bu zelzelede birde telefonumun çalmaya başlaması bir şeylere işaretti.

Aynadan yansımama bakmaya çalışsam da acı buna izin vermiyordu. Harektlerim sırtımdaki derinin gerilmesine sebp oluyordu. Birazcık azalmaya başlamıştı. Telefonum yeniden çalmaya başladı. Oturma odasındaki koltuğa attım kendimi. Telefonu umursamadım, umursayamadım.O haldeyken telefona cevap verebilmemin mümkünatı yoktu.Her bir harekt canımı yakıyordu. Öyle normal bir yanma da değildi. Görüşüm bulanıklaşmıştı. Acıya daha fazla dayanamayıp vücudumun kontrolünü kaybettim.

Kapının çalmasıylazorda olsa kendime gelebildim. Koltukta bayılmıştım. Artık acıdan hiçbir iz yoktu. Sadece hafif bir sızlama.

Kapıyı çalan kişi daha şiddetli bir biçimde bu sefer kapıyı yumruklamaya başladı. Yavaşça kalktım. Kapıya ne kadar yaklaşırsam sızlamalar da o kadar azalıyordu tuhaf bir biçimde.

Paytak adımlarla yürüyordum. Hafif zonkluyor dediysem bile bu hala zonkladığı gerçeğini değiştirmiyordu. Ayrıca acıya dayanıklı bir insandım ben.Her adımda kolaylaşıyordu hareket etmek. En sonunda kapıyı açtım.

" Telefonlarına neden cevap vermiyorsun? Seni defalarca aradık. Çok endişelendik." Dedi Tyler yanında Joanne'de vardı. Joanne hemen üzerime atlayıp bana sarıldı. Bana dokunulmasına tahammülüm yoktu fakat bir kereliğine göz yumabilirdim sanırım.

Joanne hemen geri çekilip elini alnıma koydu "Yanıyorsun. Ateşin var senin!" panik içinde.

Cidden kötüydüm. "Saat kaç?" sesim çatallı ve boğuk çıkmıştı. " Sesine ne oldu senin?!"

Ayın Sırları - KEHANETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin