Uzun süre bölüm yazamadım. Ben de bu hatamı sürekli bölüm yazarak telafi edicemmm😊😊
Medyada Olvido var
Keyifli okumalar....Dolunay, siyah göğü iyi niyetli ışığıyla yarmış, altında uzanıp gitmekte olan gölde yakamozlar oluşturuyordu. Duru ve rüzgarsız bir gece olduğundan su durgun, nazik ve merhametliydi. Ayın yakamozuna bir gecelik ev sahipliği yapacak kadar da iyi niyetliydi aynı zamanda. Bu iyi niyeliliğindendi, çünkü gölün bile yumuşak kabuğuna rağmen gün yüzüne çıkmamış karanlık tarafları, ve o karanlıktan beslenen misafirleri vardı. Bundandır ki ayın ışınlarını sadece yüzeyinde yansıtıyor, misafirlerini rahatsız etmek istemiyordu. Ve ay, buna aldırış etmeden masum yakamozuyla gölü yıkarken, suyun durgunluğu birden bozuldu, hafifçe dalgalanmaya başladı. Hareketlenmenin yol açtığı daireler yakamozu ortadan ikiye bölüyor ve sahibine yol açıyordu. Ay ise bu hoş ayinin bozulmasına sinirlenmiş olacak ki nurdan nakışlarını suyun üstünden yavaş yavaş toplayıp bulutların ardına gizledi kendini. Suyun az önceki ışıl ışıl halinden eser kalmamış, şimdi hafif dalgalı ve katran karası bir renge bürünmüştü. Olvido özensizce ördüğü saçlarını sakince saldı. Gözleri ilk defa bu kadar kapalıydı. Gözleri ilk defa hiç açılmayacak kadar kapalıydı. Belki de meçhuller deliğine şimdilik yeni bir kurban eklemek istemiyordu. Kapkara saçlarının uçları suyun üstüne serilmiş, arada bir suya gelen titremeyle bir yukarı bir aşağı hareket ediyordu. Üstünde pelerini yoktu. Ama hiçbir ürperme ya da üşüme hissetmiyordu. O sadece ayı daha yakından hissetmek istemişti...
Onu ve onun güven veren ışığını. Belki bakamazdı, körelirdi meçhuller deliği ve boş kalbi, ama hissedebilirdi yüzünde ve bedeninde. Çünkü artık bu infaz oyununa daha fazla devam etmek istemiyordu. Bir kez daha bedenini kendine yabancılaştırmak istemiyordu. O sadece anılarını ve intikamını istiyordu. Müziğini intikamı uğruna notalara döküyor, besteliyordu. İçinde biriken öfkesini ise ölümlüleri yitikler kafilesine katarak kusuyor, bundan zevk alıyordu. Fakat zihni artık bitap düşmüştü. Ammut' un gösterdiği hatırası onda daha önce tatmadığı bir duygu yaşatmıştı. Merak...
Gerçekleştirdiği infazı bile bu duyguyu beyninden silip atamamıştı. Ve o bir karar almıştı. Merakı silip atarak ondan kurtulamazdı. Ondan kurtulmanın tek yolu üstüne gitmekti. Düşmanının sırrını gün yüzüne çıkarmaktı. Bundan dolayı bu gece ayın güvenini istemişti. Fakat ay bile ona vereceği güvenin yine de yetersiz kalacağını anlamış olacak ki saklanmayı yeğlemişti. Olvido, bir varlığın daha kendisinden gizlenişine şahit olmuştu..." Koş, arkana bakmadan koş!"
Son duyduğu cümle bu olacaktı onun ağzından. Ve onun son sözlerini dinlemeye karar vererek ardına bakmadan koşmaya başladı. Sert rüzgar o hızlandıkça yüzüne soğuk kesikler atıyor, sanki onu engelemeye çalışıyordu. Fakat o durmadı. Köyden yayılan meşalelerin ışığı ardında kaybolana dek koştu. Köy halkının çığlıkları ve canavarların zafer naraları kulaklarına ulaşmaz oluncaya dek. Durduğunda ağaçlık bir koruya girdiğini farketti. Pek bir şey göremiyordu fakat ağaçların yüksek ve yaşlı olduklarını anladı. Çünkü o gece dolunay vardı ve ağaçlar dolunayın önünü kapadığından etraf bu kadar karanlıktı. Büyükçe bir kayaya oturdu ve kanayan dizine baktı. Canı çok yanmıyordu ama akan kan onu korkutmuştu. Annem olsa öper , iyileştirirdi diye düşündü bir an
Sonra umursamazca küçük omuzlarını silkti. Annesinin kafası,o koşmaya başladığı an vücudundan ayrılmıştı çünkü. O böyle düşüncelere dalmıştı ki korunun sessizligini bozan bir ağlama sesi duydu. Bir bebek sesine benziyordu. Oturduğu kayadan kalktı ve dikkatle sesi takip etti. Ses gittikçe artmıştı. Sonunda derin gibi duran bir su kuyusunun başına geldi. Ses artık ağlamaktan olsa gerek bitap düşmüş, kısılmıştı. Kafasını kuyudan içeri sarkıtıp sesin sahibini görmeye çalıştı fakat kuyu o kadar çok karanlıktı ki hiçbir sey gözükmüyordu neredeyse. Vücudunu biraz daha sarkıttı. Çabasının sonucunda görebildiği şey sadece bir çift kömür karası gözdü.Yatağından rahatsızca kalkıp banyoya girdi. Suyu yüzüne hızlıca çarptı ve aynada yüzünü incelemeye başladı. Gözlerinin altındaki halkalar uykusuz geçen gecelerden kalmaydı. Yaklaşık bir aydır düzenli olarak aynı rüyayı görüyor ve her seferinde bebeğin yüzünü net olarak göremeden uyanıyordu. Bu rüyanın başka bir anlamı olnalıydı, bundan emindi. Aslında rüyasında gördüğü şeyler ona oldukça yakın ve tanıdık geliyordu. Ve sanki onu peşinden sürüklüyor, ona ulaşmaya zorluyordu. Güçsüz düşen bedenini beyaz rengiyle doldurdu. Şimdi daha iyidi. Artık diğer beyazların yanına gitme vakti gelmişti. Özellikle Athan'ın. Onu mutlaka görmeliydi...
Athan, yatağa sırtı dik bir şekilde oturmuş düşünüyordu. Bugün yaşadığı olaylar onu fazlaca sarsmış, kafasında Olvido'ya dair kuşkular oluşturmuştu. İlk başta Olvido'nun hareketleri ona her siyahta olan basit psikopat davranışlar gibi gözükmüştü fakat zihnine hapsettiği kurbanlarını zihniyle birlikte yok ettiğini duyunca bu düşüncesi değişmişti. Daha önce şatoda hatırı sayılır konsey üyelerinden Olvido'nun yaptığı gibi bir "Beyin İnfazı" na dair bir şeyler duymuştu. Siyahlardan bazı özel olanlarının meçhuller deliği sonsuz bir derinliğe sahip olmasına rağmen belli bir sayının üstünde yitik hapsedemiyordu. Bu bir çeşit işaretti aslında. Bu özel siyahlar çok eski bir medeniyet olan " Kızıl Yakamoz" un yeniden uyanması için oluşturulan çetenin askerleriydi. Ve bu tüm özel siyahlarda doğuştan gelen bir içgüdüydü. Onlar doğdukları andan itibaren seçilmişlerdi. Onlar büyük uyanış için zihinlerini ve meçhuller deliğini boş bırakmak zorundalardı. Uyanış günü üstlerindeki bu hastalık kalkacak ve şimdiye kadar çok az ölümlüyü yitirdikleri için çok büyük bir güçle savaşacaklardı. Olvido'nun her sene bu infazı gerçekleştirmek zorunda kalması bundan dolayı olabilirdi. Fakat Athan'nın fikrini çürüten bir etken de Olvido'nun bu seçilmişlerden oluşturulan çeteye karşı besledigi kin ve nefretti. Onun Ammut ve çetesinden nefret ettiğini biliyordu, Ammut'la olan konuşmalarını duymuş ve Olvido'nun canice koyulaşan siyahına şahit olmuştu. Şatoya yazdığı rapora mutlaka bu görüşlerini de eklemeliydi. Konsey için siyahlarla ilgili her haber altın niteliğindeydi çünkü. Ruhunu ve zihnini beyazıyla doldurup kısa süreliğine aklını temizledi ve huzursuz bir uykuya gözlerini yumdu.
Dvorak Şatosu
Konsey Üyeleri Toplantısı
Saat: 00.00Salondaki gergin havanın herkes farkındaydı ve 12 üyenin hepsi de yeminliymiş gibi konuşmuyor, ortamı gerdikçe geriyorlardı. Salonu aydınlatan şamdanların ışıltısı ortamı olduğundan daha gizemli gösteriyordu. Sonunda konsey başkanı
Kendark salona hakim olan kibirli sessizliğe son verdi ve toplantıyı başlattı;
" Sayın konsey üyelerim, bu gece burada toplanmamızın nedeni, özel beyazlardan olan Athan'ın görev için gönderilmiş olduğu St. Martini rehabilitasyon merkezinden ilettiği ilk raporudur. Bu onun görevinin ilk raporu olduğu için bizim için son derece önemli ve taze bilgiler içermektedir. Seçilmiş Athan, görev yerinde arama çıkarttığımız kaçak siyahı bulamamıştır fakat bundan çok daha önemli birisini keşfetmiştir. Şüphelinin adı Olvido. Athan onun
Seçilmiş siyahilerin gerçekleştirdigi " Beyin İnfazı" nı yaptığını iddia ediyor. Sadece bu söylediklerine bakarsak Olvido'nun seçilmiş siyah olduğunu kesin bir şekilde söyleyebiliriz. Fakat Athan raporunun geri kısmında Olvido'nun seçilmiş siyahlara büyük bir kin ve nefret beslediğini belirtmiş. Nefret ettigi kanısına ise görevinin ilk gecesinde şahit olduğu Olvido ve uyanış çetesinin lideri olan Ammut'un arasında geçen diyalogla varmış. Söylediğine göre Olvido konuşma sırasında oldukça öfke ve nefret doluymuş. Bu etrafını çevreleyen siyahın koyuluğundan da belliymiş zaten. Athan'ın bilmediği tek nokta bu nefretin sebebiymiş. Bu rapordan sonra söylecek tek bir şey kalır. Büyük bir tuzağın içerisindeyiz ve Olvido tuzaktakı yemlerden bir tanesi. Fakat diğer yemlerden farklı olarak bizi tehdit edebilecek bir yem. Uyanış, tahmin ettiğimizden de kanlı geçecek.BÖLÜM SONU...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EL- OLVİDO
FantasíaSöylenmemiş aşkın güzelliğiyledir. Kağıtlarda yarım bırakılmış şiir; İnsan yağmur kokan bir sabaha karşı, Hatırlar bir gün bir camı açtığını, Duran bir bulutu, bir kuş uçtuğunu, Çöküp peynir ekmek yediği bir taşı... Bütün bunlar aşkın güzelliğiyledi...