18. Bölüm

5.3K 418 402
                                    

2266 kelimeden oluşan bu bölüm gördüğünüz gibi aşırı uzun. Lakin sizden istediğim bir şey var. Sanırım hikayenin en şevkle yazdığım bölümü oldu. Dolayısıyla şunu rica edeceğim; Lütfen hiçbir şekilde bölmeden okuyun. Uykum geldi yarın okurum gibi düşünmeyin ve tamamını tek seferde okuyun. Şarkıyı da başa alıp durun. Bir de oylarınızı çookça istiyorum. İlk kez sizden bu konuyu rica ediyorum, umarım kırmazsınız. 

****

Yine aptalca bir oyunun ortasındaydık. Bu sefer hile yoktu. Şişe döndü, erimiş marshmallowlar hazırlandı. Baekhyun ve bana geldiğinde şişe, ben ağzıma aldım minik tatlıyı. Dudaklarımız birbirine değmeden en küçük parçayı bıraktığımızda bir tabağa koyduk. Ardından diğerleri gelirken sonunda sıra Sehun ile bana gelmişti.

Heyecanlıydım. Yani 1 ay kadar bir süredir, birbirimize dokunmuş olsak da bu denli ileri gitmemiştik. Dans etmek ve arabada kucağına oturmam dışında. Sehun dişlerinin ucunda tuttuğunda üzerine eğildim ve yavaşça yaklaştım, henüz daha ortasına bile gelmemişken içine çekti ve geri çıkardı.

Ben, üzeri salyalanmış marshmallowa bakarken göz kırptı. Koluna şaplak attım ve en küçük parça kalana kadar yaklaştım. Onun tadına bulanmış marshmallowu dilimde döndürüp durmak istesem de küçük küçük ısırdım. Artık şaşı olacağıma inandığım vakit gözlerimi kapadım ve son parçayı da alıp kopardım.

Onu da az öncekinin yanına koydum ve göz kararı hepsini ölçtük. Yifan ve Chanyeol'un paylaştığı erimiş tatlılar daha küçüktü. Biz çöpleri toplarken onlar da bizi izledi.

"Senin; ' Dur hayatım ben yaparım' demen gereken yer burası sevgilim ama sen bilirsin" Baekhyun tatlı bakışlarıyla sevgilisine bakarken hepimiz gülüyorduk ama Chanyeol yerinden kalkmak şöyle dursun, yerde gördüğü izmariti ve kırılmış şiş çöplerini göstermişti sadece.

Sonunda bittiğinde, kamp ateşi yavaş yavaş sönüyordu. Biz karanlık mağaramıza çekilmiştik ve minik el fenerini, tepesindeki yere asıp çadırı aydınlatmıştık biraz olsun. Mum ışığı kadar ışık veren fenerle oldukça loş ama tatlı bir ortam olduğunu kabul etmeliyim. 

Ömrümü, sonuna dek Sehun ile baş başa burada geçirmek isteyeceğim kadar tatlı bir ortam...

"Gerçekten evlenmeyeceksin değil mi?" Sehun sesindeki korku ve endişe tohumlarıyla sorduğunda gülümsedim ve olumsuz olarak başımı salladım. "Evlenirsem seni göremem" Bana umutla gülümserken içimdeki sevgi kaynıyordu her zamanki gibi.

Kızarken seksi, gülerken tatlı ve alaycı gülüş takındığında baştan çıkarıcıydı. Gerçekten ama gerçekten öfkelendiğinde korkunç ve part time olarak sempatikti.

Sehun'u seviyordum. Her şeyden ve herkesten çok seviyordum. Ona kendimden daha fazla değer veriyordum ve bu kimi zaman canımı yakıyordu. Ama bana attığı tatlı bir gülüş, gözlerimin içine dalıp gittiğinde parlayan kahveleri beni tekrar mutlu ediyordu.

Belki acılarım geçmeyecekti. Kavgalarımız son bulmayacak ve biz hiçbir zaman birbirimizin olamayacaktık. Ama ömrümün sonuna kadar tıpkı geçen 9 yıl gibi onu sevecektim. Son nefesimde ismini zikredecektim.

Yaşlanıp saçları dökülmeden önce bir parçasını kesip günlüğümün içine sıkıştıracaktım. Henüz buruşmadan önce, boynundaki benini defalarca öpecek ve yeri geldiğinde ısıracaktım. Ellerimizde fazladan kemikler çıkmadan önce onları fotoğraflandıracaktım.

Damarlı ve kemikli ellerine milyon tane öpücük bırakacaktım.

Geçmeden önce güneş lekelerine çikolata sosu döküp yalayacaktım.

Len Priatelia:: HH ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin