"Neden en son benim haberim oluyor." diye yakındı Nihan. Sanki tüm okula söylemiştim dün maç sonrası olanları.
"Abartılacak bir şey yok, arkadaşça kolunu attı" dedim tırnağımla oynarken aynı yakınmayla. Böyle geçiştirmeme rağmen içimde fırtınalar kopuyordu.
"Evet, gençler!" dedi İngilizce hocamız konuşmamızı yarıda keserek. Biraz aksan sorunu olması onu dikkatle dinlemeniz için yeterliydi, aşırı tatlı olan bu kadının sınıf öğretmenimiz olduğunu hatırlayınca tekrar sevindim.
"Belki bilmeyenleriniz vardır, ben gezi klübü öğretmeniyim aynı zamanda. Bir etkinlik düzenliyoruz, cuma günü. Ağva Sahil Yolu'nda güzel bir köyde gerçekleşecek olan kampımızla ilgili tüm bilgiler koridorlara astığımız afişlerde yazıyor. Katılmak isteyenler perşembeye kadar izin kağıdı ve ücretleri getirsin."
"Gidiyor muyuz?" dedi Nihan heyecanla. Gitmek istediği her halinden belliydi. Kararsız kaldım.
"Okul gezilerini yönetir genellikle o var diye katılır herkes saçma sapan etkinliklere."
Tabi ya, kesin gelirdi. Fırsatı değerlendirmeliydim. Nihan cevap beklercesine bana bakınca kafamla onayladım ve salı gününün monotonluğunun akıp gitmesini bekledim.
Cuma / 06.10
Yarı açık gözlerle okul bahçesinde gölge bir yere oturmuş, servisleri bekliyorduk. Nihan çok heyecanlıydı, Güneş ona pek eşlik etmiyor normal bir şekilde yanımda oturuyordu. Bense onun omzuna yaslanmış Arsel'i bekliyordum.
"Haydi millet servislere!" dedi bir öğrenci.
Herkes servislere geçerken, hala Arsel'i görememiş olmamın hüznüyle yerimden kalkmadım. Nihan çoktan ayaklanmış, en güzel servisi seçmeye çalışıyordu.
"Gelecektir." dedi Güneş duygularıma tercüman olarak.
Ayaklarımı sürüyerek Nihan'ın seçtiği servise bindim. Güneş, sınıftakiler çağırınca bana sarılıp diğer servise geçti. Boş kalan ortalardaki koltuklara oturduğumuzda camdan yandaki servislerin içini süzmeye başladım. Yoktu, gelmemişti. Gelmesi gerekti, hani herkes o var diye geliyordu ? Boşu boşuna aptal bir kampta zaman harcamak yerine daha güzel bir haftasonu geçirebilirdim.
Servis harekete geçmek için hazırlandığında onu arayan gözlerle yola baktım. Hala yoktu, belli ki gelmeyecekti. Bu saatten sonra eve dönmeme izin vermezlerdi. Mecburen gidecektim. Bir kez daha lanet okudum bir sözle yürüttüğüm mantığa. Okul kapısından çıkarken bir anda birisi servisin önüne atladı. Şoför ani fren yapınca biraz öne sendeledik.
"Bensiz gidebileceğinizi mi sandınız ?"
Arsel gelmişti. Bir anda ayağa kalktım ve ona baktım. Servisteki herkes -üst sınıflarda dahil- bana dönünce yaptığım saçmalığı anlayıp yerime oturdum.
"Arsel, n-napıyorsun oğlum?" dedi hafiften korkan ama sinirini bastıramayan hoca.
"Pardon, hocam." dedi Arsel ellerini iki yana açıp.
Hoca, elindeki peçeteyle alnını silip, gömleğinin bir düğmesini açtı. Cidden korkmuştu, az önceki dediğimden çok daha fazla. Arsel arkaya doğru ilerlerken gözleri beni buldu, çok takılı kalmadan göz kırptı ve yerine geçti. Olduğum koltuğa gömülünce Nihan ani bir hareketle bana döndü. Sonra acıyan boynunu sıvazladı.
"Sana göz mü kırptı o yoksa ben yanlış mı gördüm?" bir yandan da beni dürtüklemeyi ihmal etmiyordu.
"G-göz kırptı." dedim hafif kekeleyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı : Çömez
ChickLit*** "Mezun oluyorum" "Farkındayım Sedef ama hala çömezsin." dedi beni kollarının arasına alarak. *** Arsel, ne popüler çocuktu, ne kötü çocuk. Fazla rahat ve bir o kadar da Sedef'in ilgisini çekmiş biriydi sadece.