Genç ve yaşlı balıkçılar sanki bu bariz farklı çocuğu görmüyor gibiydiler ama bunun çok sürmeyeceğini biliyordum ve onun yabancı olduğunu anladıkları an intikam almak isteyeceklerdi ,kim olduğunu, nereden geldiğini kimse sormazdı çünkü o da diğerleri gibi katil olabilirdi ve bu koydaki herkes o yıkık ahşap kulübelerini canı pahasına korurdu bu yüzden kendimi bir şey yapmak zorunda hissettim. Kim olduğunu bilmediğim o çocuğu bu yanlışlıktan kurtarmak görevimmiş gibi üstüne doğru yürümeye başlamıştım yalnızca bir iki adım attığımda yemyeşil gözlerini üzerime dikip yanına gidip omzundan sarsana kadar öylece bana bakmaya devam etmişti. Tam önünde durduğumda birkaç adım geriye gidip beni baştan aşağı süzmüştü fırtınanın yaklaştığına haber veren sert rüzgarda saçlarım bana meydan okuyordu sakince kulağımın arkasına hepsini attım ama yinede orada durmaya niyetli değillerdi elbisemde saçlarım gibi rüzgarla beraber uçmak istiyordu. O an üzerimde özgür olmak isteyen her şeyi zincirlemiştim, karşımdaki yabancı da düşüncelerimi okuyor ve bana hak veriyor gibiydi ama saçlarıma üzülmüyordu sanki onun özgürlüğüne mani olmuşum gibi bakıyordu. Birkaç dakika sert rüzgarın canımızı yakmasına izin verdik sonunda denizin büyük dalgaları kıyıya çarpıp damlaları üstümüze geldiğinde çocuğa bir adım daha attım ve yakasından tuttuğum gibi sürükledim. Eski kulübelerin aralarından şehre uzanan uzun yokuşu hiç dinlenmeden yürümüştük, sonunda hayalet şehrin içinden geçip kuytu köşe bir sokağa gelmiştik. Eski yıkık bir taş evin duvarına oturdum ikimizde birbirimize meydan okurcasına bakıyorduk sessizliği kimin bozacağına bir türlü karar veremeden öylece bakmayı sürdürdük koyda çoktan fırtına çıktığını düşündüm, eskiden bu şehir hala yaşadığımız yerken fırtına çıktığında herkes ayaklanırdı gemilerin kıyıya bağlandığı zincirler birkaç tur daha bağlanır kadınlar ve çocuklar şehrin iç kesimlerine yollanırdı erkekler kulübelerini kapayıp arkadan gelirlerdi ama savaştan sonra şehirde pek insan kalmamıştı bir tek koyda kulübesi olan balıkçılar evlerine tutunabilmişlerdi huzurlu olan o taştan şehir şimdi yıkık dökük kırgın bir sessizlik taşıyordu huzurun ve mutlululuğun sessizliği değildi bu karanlık bir küslüktü. Kışın evlerine dönen balıkçılar artık dönemediğinden fırtına çıkması artık daha tehlikeliydi ,çoğunun kulübesi yıkılır malları zarar görürdü ama sadece bunla kalmaz kulübenin içindeki insanları da sürüklerdi buna rağmen çoğu balıkçının kulübelerinde o yoğun rüzgarda uyuyacağını biliyordum çünkü uyacak başka yerleri yoktu bende dahil. Havanın kararmasına az kalmıştı yabancı çocuk taş duvara sırtını yaslamış parmakları arasında çevirdiği kalemle dar uzun sokağı izliyordu iki kedinin kavgasına gülmüş ve bana dönmüştü sonunda anlamayacağını bilsemde konuştum "düşman mısın" çocuk bir iki saniyeliğine dönüp bana bakınca tane tane ve daha sesli bir biçimde tekrarladım "casus musun,düşman mısın" sessizce hayır anlamında kafasını sallamıştı beni anladığını görünce belli etmediğim bir sevince kapılmıştın " o halde gezginsin ülkeyi gezip kendi ülkene bildirecek saldırabilecekleri yerleri söyleyeceksin". Aslında savaş bitmiş sayılırdı ama biz yinede geceleri uyuyamazdık bazen bir balon patlaması bile bizim hazır ola geçmemizi sağlardı her şeyini kaybettikten sonra yatağında rahat uyumak pek de kolay değildi . Her an yeni bir saldırıyı bekliyorduk. Çocuk yine kafa salladı "sana neden inanayım" ,"zorunda değilsin" türkçeyi zar zor konuşuyordu aksanı nereli olduğunu ele vermese de yabancı olduğunu belli etmek için tek bir kelimesi yeterdi "zaten öyle olsan da söylemezsin değil mi?" Gülümsemişti hayatımda gördüğüm en güzel gülümsemeydi belkide ,ama böyle düşündüğümü fark etmesini istemedim. Biz küçükken babam abimle bana anneme nasıl aşık olduğunu anlatırdı her şeyin annemin gülüşünde saklı olduğunu söylerdi, giydiği çiçekli etekleri, kabarık sarı saçlarıyla etrafa nasıl neşe saçtığını anlatırdı. O koya geldiğinde en berbat fırtınaların durulduğunu anlatırdı bunların abartılı olduğunu düşünürdüm böylesine bir aşkın gerçek olamayacağını fakat doğruydu. Annemin gülüşü fırtınalı gecelerde bizi ısıtan tek şeydi ve ondan sonra rüzgar ilk kez bizi üşütmeye başlamıştı, kışlar hiç olmadığı kadar soğuktu artık, işte bu çocukta birkaç saniyeliğine öyle hissetmemi sağlamıştı . Belki etrafımda gülen pek insan olmadığı içindi belkide onun gülümsemesi özel olduğu için bilmiyordum. tek bildiğim bu geceki soğuğu atlatmak için bir gülüşten fazlası olması gerektiğiydi. Bu yüzden onu orada öylece bırakamayacağıma karar verdim. Onun güvenilme olduğunu düşünmüştüm yabancı olduğunu kötü biri olabileceğini ama sonuçta insandı yorgun gözüküyordu ve belki evinden çok uzaktaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanfilli kız
RomanceSavaş ateşinin düştüğü minik bir koyda düşman diyarlardan bir çocuk ,ailesinin yarısını kaybetmiş taze karanfilleriyle bir kız. Kendini gizleyen bir aşk ,sonsuz fedakarlık ,çok uzun yıllar, yanlış yerde yanlış insanlar Karanfilli kıza "...Her şeye...