İşe yaramıştı da john kulübemizde kalmaya ve babama yardım etmeye başlayalı üç hafta olmuştu. Onun hakkında sadece ingiliz olduğunu öğrenebilmiştik ve bizden başka kimse bilmiyordu ilk öğrendiğim an içimde onu öldürmek isteyen bir ses duymuştum daha kötüsü abimin çığlıklarını da duymuştum onu bir ingilizin öldürdüğünü biliyordum ama karşımdaki bu adamı öldüremiyordum. Babam ise duyduğunda tepki vermemişti beni karşısına alıp "nerede doğduğumuz kim olduğumuzu belirlemez"demişti böylece konu kapanmıştı ama ben aramıza çoktan kışın soğuğunda asla yıkılmayacak kardan duvarlar örmüştüm. Gün geçtikçe insanlar artık ona daha az bakıyordu, çabuk öğrenen bir insandı her geçen gün konuşması daha da düzeliyordu ama o yinede kimseyle konuşmamaya özen gösteriyordu. Babam belli etmemeye çalışsada johu seviyordu, john ise bunu her şekilde belli ediyordu babam bazı günler ona özellikle işkence edercesine çalıştırıyordu ama günün sonunda akşam yemeğimizi yediğimizde o gidip babama sarılıyordu ve sürekli teşekkür ediyordu. Babamın çalışması karşılığında verdiği harçlık dışında parası, gidecek yeri ve kimsesi yoktu bana neden geldiğini söylediği günden beri tek tutunabileceği yer burasıymış gibi davranıyordu. ailesi geliği yer ve geçmişi hakkında hiçbir şey bilmiyorduk. Özgür olmak ve dünyayı gezmek istediğini söylemiş biri için özgürlüğün ne demek olduğu hakkında hiçbir şey bilmediğini düşünüyordum. bazı akşamüstleri elinde o minik deftere bir şeyler karalarken sessizce onu izliyordum. Kaşlarının ciddiyetle çatılışını ve kaleminin üzerindeki diş izlerini izliyordum, bazen çok mutlu görünüyordu o günlerde genelde çizdiği gökyüzüne birkaç tane martı da eklerdi ama bazen ise mutsuz olurdu yorgunluktan kalemi tutan elinin titrediğini görürdüm o zaman gökyüzüne hiç kuş çizmezdi hatta bazen güneşin batışına bakıp bir geceyi resmederdi. Bunu yaptığını güneşin olması gereken yeri karaladığında anlardım. Onu izlediğimi asla bilmezdi ama ben hep tam arkasında saatlerce ona bakardım, olduğu yerde olmak istemediğini biliyordum evini geride bırakırken bunları hayal etmediğini biliyordum onun gerçekten çizebileceği güzel manzaralara daha büyük kağıtlara ve gerçek boyalara ihtiyacı vardı bizim ise her gün aynı gözüken kirli dalgalı bir denizimiz. İçten içe hayal kırıklığı olduğunu bilsemde yanımızda kalmaktan çok mutlu olduğunu söylerdi, onu bulduğum ilk gün isterse bizimle kalabileceğini söylediğim an gözlerindeki parlayışı görmüştüm. Zaman zaman gözlerinin sönüşünü de görüyordum o anlarda soluk beyaz tenine can veren tek şey parlak yeşil gözleriydi ve onların parıltısının sönmesini istemiyordum. Kendi hayallerimi düşünmüştüm yazmayı ve okumayı öğrenip ünlü bir yazar olmayı hayal ettiğim o günleri düşündüm. Çoğu zaman insanların yanındayken orada gibi gözüküp aslında zihnimde dolaştığım o günleri düşünmüştüm. Kendi düşüncelerimde dolaşır ve orada yeni hikayeler yaratırdım yazmaya ve okumaya değecek hikayelerim olmasını isterdim. Bu yüzden onu resim yaparken izlemek beni hep mutlu ederdi bazen babamdan izin ister ve ortadan kaybolurdu nereye gittiğini bilemezdik ama akşam yemeği için hep tam saatinde gelir ve sofra için yardım ederdi. Yanımızda kalmaya başlayalı iki ay olmuştu ki insanlar onun hakkında konuşuyordu. Kim olduğunu tekrar tekrar soruyorlardı babam her seferinde onun uzaktan bir akrabamız olduğunu uzak bir şehirden işi öğrenmeye geldiğini söylüyordu ama insanlar susmuyordu. Bir sabah uyanıp evden çıktığımda Johnu ve babamı tahta sandalyelerde oturup denize taş tarken bulmuştum, tam arkalarında duruyordum ama onlar benim orada olduğumu hissetmemişlerdi. İkisininde biraz kamburu çıkmıştı babamın üstündeki kazaklar onu olduğundan da geniş göstermişti, johnun sırtında ise ince uzun kollu bir tişörtten başka bir şey yoktu. Omurgası sırtından belli olmaya başlamıştı babamın elini johnun dizine attığını gördüm. "İstersen bırakabilirsin biliyorsun değil mi ?" demişti, john babama dönmüş ve sonra tüm gücüyle dikelmişti. "Burası benim evim gibi oldu ve eğer kalmamda bir sorun yoksa..." diye başlamıştı babam ise dizini sıkarak onu susturdu. "Daha öğrenecek çok şeyin var öyle değil mi?" John başını hafifçe çevirdiğinden gülümsediğini görmüştüm ."Yardım ettiğiniz için teşekkürler, küçüklüğümde hep bir gemici olmak istemiştim gemimi alıp dünyayı dolaşmak ve gördüğüm her şeyi resmetmek istemiştim. O gece sizinle kalmama izin verdiğiniz için ve beni eğitir misiniz diye sorduğumda evet dediğiniz için çok şanslıyım efendim". O anda her şeyi bir daha düşünmüştüm, babam bu yabancıyı bu yüzden bu kadar kolay kabullenmişti. O bir gemici olmak istiyordu ya da ressam gemici, belkide yarı ressam yarı gemici ne derseniz diyin. Babam da bunu birilerine öğretmek istiyordu. John burası evim gibi oldu derken misafir olduğunu biliyordu, bir gün, bir akşam yemeğinden sonra, bir sabah martılar yüzünden uyandığında, öğrenmesi gerekenleri öğrendiğinde ya da güzel bir manzara gördüğünde gidebilirdi.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanfilli kız
RomanceSavaş ateşinin düştüğü minik bir koyda düşman diyarlardan bir çocuk ,ailesinin yarısını kaybetmiş taze karanfilleriyle bir kız. Kendini gizleyen bir aşk ,sonsuz fedakarlık ,çok uzun yıllar, yanlış yerde yanlış insanlar Karanfilli kıza "...Her şeye...