Sanırım bir hikaye anlatma sözü verdim. Öyle de yapacağım.
Kimsenin gerçek ismini kullanmak istemiyorum. Ama bunun nedeni onları gücendirip utandırmak istememem değil, eğer biri okursa anlamasını istememem. Zaten bunu bulup okuyacaklarını da zannetmiyorum.
Onunla nasıl karşılaştığımızı anlatmakla başlayayım istiyorum.
Oldukça ilginç bir şekilde tanışmıştık. Bana inanır mısınız bilmiyorum ama tıpkı filmlerdeki gibiydi. Bir kere etraf aydınlıktı, güneş parlıyordu ve ben metro durağına doğru yol alıyordum. Kahküllerimi mükemmel bir biçimde düzeltmiştim, okul formam da üzerimde çok cici duruyordu. Bu arada belirteyim, okulun ilk günüydü.
İçimi belli belirsiz bir mutluluk sarmıştı. Metro durağında metroyu beklerken yandan asmalı siyah beyaz çantamdan küçük el aynamı çıkardım ve saçımdaki yıldızlı tokayı düzelttim. Normalde böyle egoistçe yorumlardan hiç hoşlanmam ama o an çok güzel göründüğümü düşünmüştüm. İlk defa koyu renk saçlarım ve normalden beyaz tenim beni kuyudan yeni çıkmış bir korku filmi karakteri gibi göstermiyordu. İlk defa yüzümün en abes noktalarında bulunan çillerim ve sivilcelerim beni asosyal bir kız gibi (yani olduğum gibi) göstermek yerine bana ilginç ama hoş bir hava katıyordu. İlk defa nasıl göründüğümü beğenmiştim, ilk defa özgüvenim yerindeydi ve ilk defa böylesine mutluydum.
Harika bir gün olacağa benziyordu.
Metrodan indim ve okulun yolunu tuttum. Zaten metro durağı da yakındı okula. Eylül yağmurlarının neden olduğu çamurlu sokakları hiçbir bela yaşamadan geçiverdim.
Okula girdim ve sınıf sırasında yerimi aldım. Okul müdürü bir konuşma yapacaktı. Her sene yapardı bunu. Hep konuşmasına yeni gelenleri kutlayarak başlardı. Bu sene de öyle başladı. Etrafıma bakındığımda konuşmayı dinlemek yerine arkadaşlarıyla fısır fısır konuşan insanları görmüştüm. Eğer benim de konuşacak bir arkadaşım olsaydı ben de onunla dedikodu yapar, ona yazın gördüklerimi anlatırdım. Bu sene ne olursa olsun bir arkadaş edinmeye karar vermiştim. Özgüvenim tamdı, eğer yalnız dolaşan birini görürsem (yeni gelenler çok uygun hedeflerdi) hemen selam verip onunla arkadaş olmaya çalışacaktım.
Ben bu seneki planlarımı düşünedururken okul müdürü bitirmişti konuşmasını. Hepimiz sınıflarımıza yollandık. Kalbimde garip bir heyecanla yedinci sınıfların koridoruna yöneldim. Biraz dikkatsiz olmalıyım, hatta bayağı sakar ve dikkatsiz olmalıyım ki tam önümde duran çocuğa salak gibi çarptım. Deprem gibi nitelendirecek olsaydık 11 şiddetinde olurdu çarpma.
İkimiz de yere düştük. Yere düşer düşmez benim ilk yaptığım hareket açılan eteğimi kapatmak oldu. O ise -kafa attığım yer olan- burnunu ovuşturuyordu. Hemen "Kanıyor mu?" diye öne atıldım. Kafasını iki yana salladı. Çok utanmıştım, defalarca özür diledim. Olayın etkisiyle fark etmemiştim biriyle, hatta bir erkekle konuştuğumu. Ayağa kalktım, elinden tutup onu da kaldırdım. Yere düşünce etrafa saçılan çantamı toplayıp bir selpak çıkardım. Öğretmen odalarının bulunduğu yere gittik beraber. Oradaki su sebilinden birkaç damla soğuk su damlattım selpağa ve burnuna bastırdım.
Teşekkür etti ve gülmeye başladı. Bu olayı hep hatırlayacağını söyledi.
Yalan söylediğini çok sonradan öğrendim, hiç hatırlamıyor şu an beni.
Ben gülmedim. Ona dikkatli olmasını söyledim ve bir kez daha özür diledim. Zil çalmadan önce formamı ve saçımı da düzeltmek istiyordum, el sallayıp yanından uzaklaştım ve sınıfıma çantamı bırakmaya gittim. Herkes arkaları kapmıştı, yaşadığım talihsizlik yüzünden geç kalmıştım. Öne yakın cam kenarındaki bir sıraya çantamı bıraktım. Geç kalmama rağmen oldukça iyi bir yer bulmuştum. Böylece derste sıkıldığımda camdan dışarıyı da izleyebilecek, hayal kurabilecektim.
Sırf üzerimi düzeltmek için tuvalete gitmeyi saçma bulmuştum, o yüzden tiyatro sahnesi ve resim sınıfının bulunduğu taraftaki boy aynasına gitmekte karar kıldım. Zaten normalde orada fazla insan olmazdı, rahat olacağımı düşünmüştüm.
Oraya gittiğimde aynanın selfie çekmeye çalışan iki büyük kız tarafından işgal edildiğini gördüm. Aynanın sadece bir tarafını kullanıyorlardı, o yüzden ben de işimi halletmek üzere diğer tarafa geçtim. Kızlardan biri rahatsız olmuş olmalı ki beni itti. "Selfie'mizi bozuyorsun," diye kızdı. "Sadece üzerimi düzelteceğim," diye karşılık verdim. Bazen dünyaya sırf yer israfı yapmak için gelmiş insanlar olur ya, o kız da bunlardan biriydi. Bana iğrenç bir bakış attı ve "'Uzak dur'un nesini anlamadın özürlü?" diye sordu.
Ben asosyal olabilirim. Hiç arkadaşım olmayabilir. İnsanlarla konuşacak cesaretim de olmayabilir ama hiçbir zaman kendimi savunmaktan aciz olmadım.
Kıza "Sanki aynayı buraya baban aldı. Sadece üzerimi düzelteceğim, neyi batıyor bunun sana?" diye karşılık verdikten sonra yine aynanın karşısına geçtim. İkinci kız "Aslında evet babamız aldı. Bu okula ödediğimiz paralarla alındı bu ayna," dedi. "Benim babam da aynı parayı veriyor gerzek," dedim saç tokamı düzeltirken. Gömleğim de eteğimin içinden çıkmıştı. Onu da düzelttim. İkinci kız beni ceketimden tutup çekti ve gülmeye başladı. "Ayy hoşlandığın çocuk için mi süsleniyorsun?" diye cırtlak bir sesle bağırdı. İki kız da dalga geçip gülmeye başladılar.
"Hoşlandığı çocuk mu varmış?"
"Çocuğa acıdım!"
"Biri sana bakarsa ben de Adriana Lima'yım o zaman!"
"Şu kısa boyuna ve sivilecelerine bak! Sence senin hoşlanmak gibi bir seçeneğin olabilir mi?"
"Şuna bak! Ağlayacak galiba!"
"Ne oldu, hislerini mi incittik çirkin ördek yavrusu?"
"Hoşlanmak senin neyine? Bence sen yaşamamalısın bile," gibi bir şeyler dediler. Hepsini sakince dinledim. Hiçbir şey demedim. Ama tekine bile hak vermiyordum. Yavaşça kafamı salladım ve "Sizi de anlıyorum," dedim. "Hem ben birini seviyorsam hakkıyla severim. Siz sürtükler gibi haftalık sevgili değiştirmem."
Bu sözlerim kızlara batmış olmalı ki bana saldırdılar. Biri saç tokamı saçlarımı yolarak çekip çıkardı, can acısıyla küçük bir çığlık attım. Diğeri beni boynumdan tutup duvara bastırdı ve boynumu sıkmaya başladı. "Bana bak bacaksız," dedi. "Senin bize laf etmeye hakkın yok. Senin o küçücük kafanı kırarım," dedi. Elini geri çekti ve yine güldü. Öylesine gitmesine izin vermeyecektim. Bacaklarının arasına bir tekme indirdim.
Kız bağırdı ve yere düştü. Ağlıyordu deli gibi. Arkadaşı da hemen yanına koştu, ona iyi olup olmadığını soruyorlardı. Bense hemen oradan uzaklaşmakla yetindim. İlk ders çoktan başlamıştı ama gidemezdim sınıfa. Bu halde gidemezdim. Kendimi kızlar tuvaletine kapattım ve çığlık attım. Çığlık atmak her zaman rahatlatmıştır beni. Yine rahatlattı. Kabinlerden birine girdim, kapıyı kilitledim, klozetin kapağını kapatıp üzerine oturdum ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Kızların dediklerinin tekine hak vermemiştim dediğim gibi ama yine de insanın içine işliyor bir kere. O halimle derse giremezdim, girmemiştim de zaten.
Daha sonra ne olduğunu hepiniz tahmin edersiniz zaten. Ne olduğunu anlatmak için öğretmeni bulmaya gittim. Bana o kızların aileleriyle konuşacağını söyledi ama reddettim. Daha fazla bela istemiyordum. İlk ders yok yazılmıştım ve bunu düzeltemezlerdi. Sınıf arkadaşlarım beni alkışladılar ve bana okulun ilk günü okul asan cesur yürek dediler. Günün geri kalanı gayet normal geçti ve o kızları gün boyunca bir daha görmedim.
Okuldan çıktığımda metro durağına giderken onu gördüm yine. Onu görür görmez, gözlerimiz buluşur buluşmaz deli gibi atmaya başlamıştı kalbim. Ağzından çıkan o basit "Merhaba," bile beni mahvetmişti. Karşılık veremedim. "İyi akşamlar," deyip hemen uzaklaştım oradan. Başta bu duygunun adını veremiyordum, öfke veya utanç diyordum buna ama çok sonra anladım.
Aşktı bu.
Bir buçuk sene önce oldu bunlar ve bir buçuk senedir ona karşı duygularım değişmedi.
Okuduğunuz için teşekkür ederim.
-Miike
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Senpai'mi Nasıl Elde Ettim?
RomanceAşk öyle bir şeydir ki şımarıktır, nankördür; ona tutundukta yaşar, ona tutundukça dikenlerinin sana batmasına izin verirsin. Kanatır her tarafını, yara içinde bırakır, canını yakar. Ama bırakmazsın bir türlü, çünkü bırakamazsın. Yaşama nedenindir a...