İlk tanışmamız onu tren istasyonunun karşısında bana dik dik bakarken görmemle oldu. Koyu dağınık saçları ve ondan da koyu, ruhumun içine işleyen iri gözleri ile birlikte solgun bir çocuktu.
Onunla göz temasından kaçınıyordum ve onun da aynı şeyi yaptığını umuyordum ama bütün yaptığı bana dik dik bakmaktı. İçimdeki rahatsızlık büyüyünce oturduğum banktan bir başkasına geçtim. Onu bana sinsi bir bakış verirken görmek için kafamı oturduğu yere doğru çevirdiğimde birden yok oldu.
Bir süre onu bulmak için aptalca çevreme bakındım, ama onu hiçbir yerde göremiyordum.
Sadece bir hayaldi, diye kendi kendime söylendim ama kafamdaki ince bir ses bana tam tersini fısıldıyordu.
Okuldan eve gelirken kullandığım trene bindiğimde bir kere bile başlıklı, koyu dağınık saçlı çocuğu düşünmeyi bırakmamıştım. Hatta ebeveynlerime, iki küçük erkek kardeşime ve bana sahip çıkan banliyödeki mütevazi evime ulaştığımda bile onu düşünmeyi bırakmadım. Annem düşüncelerimi böldükten hemen sonra, sonunda,belki o sırada aptalca bir şey yaptığım için çocuğun bana dik dik baktığını düşündüm.
"Clarice, canım, sakıncası yoksa markete gider misin?" diye sordu annem.
"Sütümüz bitiyor."
"Tabi ki."
Annem bana babamdan miras kalan kahverengi saçlarımın yanında çok fazla dikkat çeken bir karşıtlık olan kıvırcık sarı saçlarıyla son derece kısa biriydi. Annem kendini tatlılar ve çikolatalarla şımarttığı için hafif şişko bir kadındı.
Gece çökerken hava dikkat çekecek derecede soğuduğundan montumu kaptım ve süt almak için mağazalara doğru yürümeye başladım. Sonbaharın ortalarında olduğu için yerleri yapraklarla pislenmiş sokaktan aşağı doğru yürüyordum. İki blok aşağıda olan küçük markete ulaştığımda süt aldım ve geri dönüş yolumda tekrar onu gördüm. Gökyüzü birak karanlıktı. Başlığı kafasında, elleri cebinde, bir ağacın arkasına yaslanmış dümdüz bana bakıyordu. Yüzümü yana çevirdim ve daha hızlı yürümeye başladım ama arkama baktığımda hala aynı yerinde duruyordu ve bana dik dik bakıyordu. Tekrar yanıma baktım ve yürümeye devam ettim. Son bir kez daha ona baktığımdaysa artık orada olmadığını gördüm.
***
Akşam yemeği çok sıradandı. Babam ve kardeşlerim okul ve okulda öğrendikleri şeylerle ilgili sohbet ediyorlardı. Bense kukuletalı çocuğu düşündüğüm için onları duymazdan geliyordum. Annemin sorduğu soruyla zaten üstlerinde olan gözlerimin yanına zihnimi de koydum.
"Canım, iyi misin? Çok sessiz duruyorsun."
Ona gülümsemeye çalışarak iyi olduğumu söyledim.
"Canım, eğer okulla ilgili bir sorunun varsa, bize söylemelisin."
Başımı iki yana sallayarak kirli tabağımı lavaboya götürdüm. Annem ve babam okulla ilgili bir zorluk yaşadığımda her zaman yardım etmek isterlerdi ama onların yardımına hiçbir zaman ihtiyaç duymamıştım. Bundan dolayı eğer onlara şu anda yüzleştiğim problemlerimden birini söylesem, küçük bile olsa, çok fazla telaş yaparlardı.
"Yemeğin bitti mi canım? Hadi gel biraz daha ye."
"Hayır, teşekkürler. Bitirmem gereken ödevlerim var."
"Belki baban sana yardımcı olabilir."
Babam söze karıştı. "Evet, yardım edebilirim."
Odama çıkarken "Teşekkürler. Kendim yapabilirim." diye seslendim.
***
Annem kapımı tıklattığında yatağımın üstüne oturmuş, kimya ödevimi yapıyordum.
"Gelebilirsin." diye seslendim ve annem elinde bir tabak dolusu kurabiye ve bir bardak sütle birlikte odama girdi.
"Sana da biraz getirdim."
Ona doğru yürüyüp elinden tabağı ve sütü alırken "Teşekkür ederim." dedim.
"Eğer bir şeye ihtiyacın varsa bana söyleyebilirsin tatlım, sorun değil."
Ona gülümsediğimi gördükten sonra odamdan ayrıldı.
***
Okul zili çaldığında yine koridorda koşuşturan kalabalığa girdim. Mavi dolabımı buldum ve açtım. Biyoloji kitabımı bırakıp matematiği aldığımda boynumun arkasında birinin beni izlediğine karşı bir karıncalanma hissettim. Çocuğu başlığıyla orada dikilirken görmek için etrafıma baktım. Oradaydı. Hızlıca dolabımı kapattım ve oradan toz oldum.
Günün geri kalanında onu bir daha hiç görmedim, eve doğru yürüyene kadar. Onu tekrar bir ağacın arkasında durmuş, bana dik dik bakarken yakaladım. Derin bir nefes aldım ve doğruca yanına yürüdüm.
"Bak, benden ne istediğini bilmiyorum, ama istediğin şey her neyse, bana sorman gerektiğini hissediyorum, ciddiyim, lafı gevelemeden. Kelimesi kelimesine."
Ona karşı oldukça kızgındım ama o sadece kafası karışmış bir şekilde bakıyordu.
"Canını sıkan ne?" diye sordum. "Dilini mi yuttun?"
"Beni görebiliyor musun?" dedi sonunda.
Gözlerimi devirdim. "Hayır, seni göremiyorum. Sen görünmezsin."
Bu sözlerden ürkmüş gibi gözüktü ama hemen toparlandı, "Sesimi de mi duyabiliyorsun?"
"Oradan bir budala gibi mi gözüküyorum?" Rahatsız bir şekilde sordum. "Şimdi son bir kez daha soruyorum, benden ne istiyorsun?"
Bir an afalladı, sonra toparladı ve konuşmaya başladı. " Senden hiçbir şey istemiyorum."
"O zaman neden peşimden ayrılmıyorsun?"
"B...ben seni ilginç buldum." diye kekeledi. " Sen farklısın. Çok farklı. Okulda kimseyle konuşmuyorsun... Neden okulda kimseyle konuşmuyorsun?"
"Bu özel bir bilgi!" diye bağırdım. " Ve farklı olsam bile, sana kim beni her gittiğim yerde takip edebilme yetkisini veriyor?!"
"Üzgünüm Clarice, ben bu şekilde ortaya çıkmak istemezdim. Ben sadece-- "
"Nasıl oluyor da ismimi biliyorsun?"
"B--Ben," Bana bir şey demeye çalışıyordu ama hiçbir şey diyebilecek gibi gözükmüyordu.
"Hatta sen kimsin?" Ona sordum.
Uzun bir an boyunca üzgün kahverengi gözleriyle gözlerime baktı. Sonunda " Benim adım Hal. Hal...Calvin." dedi.
Gülüp soru sorarcasına "Yani adın Hal Calvin?"dedim.
Bir an terreddüt etti. "Evet..."
"Bilemiyorum." Kafamı iki yana hafifçe sallayarak konuştum. "Emin değil gibisin."
Çatık kaşlarıyla "B-Ben tamamen eminim." dedi.
Gülümsedim. "Peki." İçime ne kaçtığıyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Bu çocuk beni son iki gündür takip ediyordu ama yine de bundan sonra demek istediğim cümleyi söylemekten kendimi alıkoyamadım.
"Peki, Hal, akşam yemeği için evime gelmeye ne dersin?"
***
Umarım sevmişsinizdir O.O :)
Multide Hal Calvin'in sarısı. :SSS
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hades | Türkçe Çeviri
Fantasyİngilizceden Türkçeye çevrilmiş bir kitaptır. Kitabın özgün ismi "Hades"tir ve 'laughinggoat22' tarafından yazılmıştır. Bütün hakları saklıdır. İyi okumalar :) *** "Canını sıkan ne?" diye sordum. "Dilini mi yuttun?" ...