Hal, kardeşlerim ona hareketsiz bir şekilde gözlerini dikmişken masada oturmuş bezelyeleriyle oynuyordu.
"John, Ron," Annem kardeşlerime tehditkar bir şekilde fısıldıyordu. " Bakmayı kesin."
"H-Hayır, sorun değil," Hal çatalını masaya koyarken kekeledi.
"Sen Clarice'in erkek arkadaşı mısın?" John Hal'a bakarken sordu.
"John!" Babam azarlayıcı bir tonla konuşmuştu ama sonra Hal'a geri dönerek "Şey... Öyle misin?"
"Baba!" Ona karşı çıkarken sesim biraz yükselmişti.
"Üzgünüm, sadece merak ettim."
"O sadece bir...arkadaş."
"Peki Hal," Annem konuyu değiştirmeye çalışarak bir soru sordu. "Nerede yaşıyorsun?"
"B...Ben... Ben aslında hiçbir yerde yaşamıyorum."
"Ne demek istiyorsun?" diye atıldı Ron. "Herkes bir yerde yaşar."
Hal kafasını iki yana salladı. "Pek hoş bir yer değil."
"Aman tanrım, zavallı çocuk!" Annem anlayışlı bir şekilde konuştu. "Sokakta uyumak zor olmalı!"
Hal omuz silkerek konuştu. "O kadar zor olduğunu düşünmüyorum. Ayrıca ben sokakta yaşamı--"
"Lütfen," babam uğraştı. "Yemeğinden daha fazla ye! Hiçbir şey yememişsin!"
"Hayır, hayır," Annem de başladı. "Dinlenmelisin! John, Ron, ablanızın tabakları temizlemesine yardım edin, babanız ve benim Hal için temiz çarşaf çıkarmamız ve boş bir yatak hazırlamamız gerek."
Hal bu süre soyunca sessizliğini sürdürmüştü ve babamla annemin söylediklerini yerine getirmişti.
"Oğlum bu boş odaya gel," Babam koridordan aşağı yürürken Hal'a sesleniyordu. "Evet, tatlım çarşafları al, hayır, hayır, sen değil Hal, sen sadece orada dur..."
"Hadi tabakları temizleyelim çocuklar," dedim sırıtarak.
Sızlandılar ama yine de hala işlerini yapıyorlardı. Bitirdikten sonra, babam beni kenara çekti ve bana Hal'ın bir süre boyunca bizimle yaşamasına izin vereceğini söyledi. Babam bana Hal'ın kendi yaşını bile bilmediğini söyledi.
"Belki yetkililere danışabiliriz." diye önerdim.
Babam kafasını iki yana salladı. "Yardım eder mi bilmiyorum, çocuk iki buçuk bin yaşında olduğunu söyledi. Ayrıca uyumaya ihtiyacı olmadığını bile söyledi."
"Peki öyleyse şu anda odada ne yapıyor?"
"Bilmiyorum, biz sadece onu orada bıraktık."
Babama işlerimi bitirdiğimi söyledim ve Hal'ın yattığı odayı kontrole gittim.
Kapı biraz açıktı. Hafifçe kapıya vurdum.
Cevap gelmedi. Kapıyı açtım, Hal ortada yoktu.
***
"Yani, sadece ortadan kayıp mı oldu?" diye sordu annem şaşkın bir ses tonuyla.
Başımı onaylarcasına salladım. "Kapıyı açtım ve gitmişti."
"Pencereden mi?" diye sordu babam.
"Bilmiyorum, odaya gittiğimde pencere tamamen kapalıydı."
Babam hızlıca saate baktı. Saat akşam 9.30'tu. "Bunu yarın konuşuruz. Sakıncası yoksa John ve Ron'u yatırır mısın?"
***
Diğer gün onu tekrar gördüğümde okula yürüyordum. Tren istasyonundaki bir sütunun arkasından dik dik bana bakıyordu. Onun üstüne yürüdüm.
"Merhaba," dedi utangaç bir şekilde ve sütundan uzaklaştı.
İçimdeki sinir kaynadı. "Gittin."
"Ben-Ben--"
"Kekeleme!" diye bağırdım. "Annem ve babam enerjilerini ve vakitlerini sana bir yatak hazırlamak için harcadı ve sen... sen sadece gittin!"
Birkaç insan bize bakmaya başlamıştı, ama onları gerçekten umursamıyordum. Her geri adım atışında ona doğru bir adım atıyordum. Daha önce arkasına saklandığı sütuna sırtını yaslamasını sağladım ve parmaklarımı göğsüne batırdım. "Beni çok hayal kırıklığına uğrattın!"
Döndüm ve uzaklaştım. Daha demin yaptığım şeye inanamıyordum. Ailem görseydi beni kesin öldürürdü. Benim adıma tamamiyle ve tek kelimesiyle kabaca bir şeydi.
Okul için 8.30 trenini yakaladım ve okula tam 9'da ulaştım. Birinci ve ikinci ders bittiğinde yine gürültülü koridorlarda koşuşan kalabalığa karıştım. Dolabıma geldim, ama kahverengi ceketli ciddi bir çocuk dolabıma yaslanıyordu ve bu yüzden açılmıyordu.
"Lütfen çekil," İç geçirdim. "Dolabımın önünde duruyorsun."
"Clarice..."
"Hal, bu sabah tren istasyonunda olanlar için üzgünüm, sana bağırmak istememiştim. Ama lütfen, beni takip etmeyi kes."
"Sana bir şey söylemem gerek."
"Hal," Sesimi biraz yükselterek konuştum. "Lütfen git."
"Clarice lütfen, sadece bir dakika beni di--"
Bu sözünden sonra kontrolümü tamamen kaybettim. "Hayır! Sen beni dinle! Beni takip etmeyi kes ya da polisi ararım! Anladın mı?!"
Etrafına baktı. Ben de onun bakışlarını takip ettim ve herkesin bizi izlediğini fark ettim.
"Çok özür dilerim." Herkesten özür diledim.
"Clarice, neden baktıklarını öğrenmek ister misin?" diye sordu Hal.
"Çünkü biz bir olay yapıyoruz." Ona iç çektim.
"Hayır," dedi. "Biz değil, sadece sen. Beni göremezler."
"Yüksek sesle bağırmak için Hal," dedim şakaklarımı ovalarken (Ovalıyorum ovalıyorum çıkmıyor yani ben ne yapiyim? :SS). " Düşük benliğin (özgüven eksikliği) varsa bana gelme Hal. Ben bir danışman değilim."
"Hayır, beni gerçekten göremezler," Tekrar konuşmaya çalıştı. "İyi izle."
Futbol topu taşıyan bir çocuğun yanına gitti ve onu ellerinin arasından düşürttürdü. Çocuk topu hemen geri aldı ve sanki Hal'ı fark etmemiş gibi davrandı. Kafamı iki yanıma salladım. "Haha, çok komik."
Omuz silkti ve başka bir çocuğun yanına giderek onu itti. Çocuk sinirle etrafına bakındı. Onu kimin ittiğini merak ediyordu ve Hal hala onun arkasında tamamen görünür bir biçimde duruyordu, ama onu görecek gibi bile olmadı.
Hal yanıma geri döndü ve tam önümde durdu. "Şimdi beni göremediklerine inanıyor musun?"
"Daha demin okulumuzdaki en büyük kabadayıyı ittin," diye belirttim.
"Biliyorum."
"Ve sen tam onun önünde dururken seni dümdüz pas geçti," dedim. "Ona para mı ödedin?"
Hal kafasını iki yana salladı. "Hiç param yok."
"Tamam," dedim sesimi biraz yükselterek. "Seni neden göremiyorlar?"
"Çünkü," dedi sesinde zafer kazanmış bir edayla. "Ben ölüyüm."
***
Umarım sevmişsinizdir :)
Multide Clarice var :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hades | Türkçe Çeviri
Fantasyİngilizceden Türkçeye çevrilmiş bir kitaptır. Kitabın özgün ismi "Hades"tir ve 'laughinggoat22' tarafından yazılmıştır. Bütün hakları saklıdır. İyi okumalar :) *** "Canını sıkan ne?" diye sordum. "Dilini mi yuttun?" ...