B.Ç.M. ~Giriş

1K 109 227
                                    

''Barışçıl olun, kibar olun, kurallara itaat edin, herkese saygılı olun; fakat biri size dokunacak olursa onu mezara gönderin'' -MALCOLM X

***

Güney, dünden yığan karın çamurlaştığı yolda bata çıka ilerliyordu. Eşofmanının paçası ıslanmıştı ama umurunda değildi. Kaşlarını çatarak üzerindeki kahverengi pardösüsünün yakasını kaldırdı.

Hava -2 derecedeydi. Elmacık kemikleri usulca titredi. 'Fırın' yazısını görünce kafasını omuzlarına gömdü ve adımlarını hızlandırdı.

Bugün arkadaşı Efe'ye birlikte kahvaltı yapacaklarına dair söz vermişti. Yürüdü, yürüdü ve yürüdü.

Cam kapıyı eliyle ittirdi ve çanın o şirin melodisi kulaklarını doldurdu.

Fırının sıcaklığı ile vücudu gevşedi ve kolunu mermer tezgaha dayadı. Belli belirsiz gülümserken Malik Amca'ya eliyle iki işareti yaptı. Malik Amca tatlı suratından tebessümünü eksik etmeyerek sordu.

''Hayırdır koçum? Hep bir ekmek alırdın. Misafirin mi var?''

Güney kafasını salladı. Naylon poşeti bileğine geçirirken konuştu. ''Evet. Ha-hayırlı İ-iş işler.''

Kapıyı aralayarak çıktı. Her zaman yaptığı gibi ekmeğin sert ucundan bir parça kopardı eliyle. Yere minik kırıntılar bırakarak ilerledi.

Hayvanları severdi. Özellikle kuşları ve kedileri. Kedileri severdi sevmesine ama, dokunmaya korkardı. Sanki onlara dokununca öldürecekmiş gibi hissederdi.

Bir kanat sesi duyuldu. Kafasını hafifçe sola çevirdi. Ardında bıraktığı kırıntılara iki kara karganın konduğunu gördü. Küçücük ekmek kırıntısı için nasıl da kavga ediyorlardı.

Yüce Allah'a onu bir ekmek parçasına muhtaç bırakmadığı için şükretti.

Siyah botlarının içindeki çoraplarının ıslandığını hissedebiliyordu. Aklına, en kısa zamanda yeni bir bot almayı not etti.

Hayatı boyunca rahattı. Çocukluğunda ne isterse alınmıştı. Eğlenceli doğum günü partileri, Şık restaurantlar...

Zengin bir ailenin çocuğu olsa da sadeliğinden ödün vermezdi. Hiç lüks bir arabası olmamıştı, ya da pahalı kıyafetleri. Ayrıca elinde ona yetebilecek, şu an çoğu kişinin kullandığı ucuz akıllı telefonlardan vardı.

Hayatını normal geçirdiği için mutluydu. O koca malikanelerde nasıl yaşanılırdı aklı almıyordu. Ailesine bir kez daha sitem etti.

Karda çıkan gıcırtılı sesler iyice sinirini bozduğunda yavaşladı. Sonra elini ensesine götürüp yürümeye devam etti.

Geçmişini düşünüyordu, o parlak bir ışık gibi yanan geçmişindeki karaltıyı. Böyle olmasını hiç istemezdi. Hayatı boyunca gülmek, yakında babalarının holdinginin başına geçecek şımarık erkek çocuklarından olmak isterdi. Ama onu onlardan ayıran hiç sevmediği bir özelliği vardı.

Uzunca ofladı. Kendi gibi herkesin farkında olduğu zafiyeti göğsünü sıkıştırıyor, kalbinden bir parça koparıyordu sanki. Ellerini pardösüsünün ceplerine sokuşturdu. Üşüyordu. Eve girer girmez ilk iş kaloriferi açıp, mavi kanepesinde uzanmak istiyordu.Yağan kar tanesi omuzlarını beyazlattı. Gözlerini kısarak yoluna devam etti. Bu uzun yol ona o kadar iyi geliyordu ki, yakınındaki bakkala gitmek yerine bu fırına gitmek daha cazip geliyordu.

Ama bir şey oldu.

Karın eşsiz yumuşaklığı hıçkırık seslerine karıştı. Kuşlar kondukları dallardan uçarak bulutların arasına saklandılar. Rüzgar tüm nefretini kustu o an. Öyle acı bir şekilde esiyordu ki Güney şaşırdı.

Karşısında o kız vardı. Tüm masumluğu ile o mavi gözlü kız.

Kız Güney'e çarparak yavaşladı. Uçları sararmış saçları Güney'in yüzüne temas etti.

Papatya kokusu...

Mavi gözlü kız başını Güney'in göğsünden çekip gözlerine baktı. Güney o an ölmek istedi. Acı çekerek ölmek.

Kızın tüm yüzü yara bere içindeydi. Şakaklarından akan kan damlası kurumuş, rengini siyaha bırakmıştı.

Kıza göğsündeki patlama ile baktı. Gözü morarmış, böğürtlenin açık tonundaki dudağı patlamıştı. Kaşı da aynı durumdaydı.

O an zaman durdu. Kar taneleri daha da yavaşladı. Güney kristallerin her detayını görebiliyordu. Kızın dolu gözlerinden bir damla parlayarak yanağından aşağı süzüldü. Günry sertçe yutkundu.

Her ekmek almaya gelişinde, ona buruk bir şekilde gülümseyen kıza ne olmuştu böyle? Yolda gülerken sendeleyerek düşen kıza ne olmuştu?

Neden ağlıyordu?

Neden her yeri yara içindeydi?

Güney uzun uzadıya bakıyordu kıza, ama zaman o kadar çabuk geçmişti ki kızın ne ara kalkıp ne ara gözlerini elinin tersiyle sildiğini anlayamadı. Kız yere bakarak konuştu.

''Özür dilerim efendim. Affedin.''

Güney, kızın kollarından ayrılması ile geriye sendeledi ama dengesini korudu.

''Ö- önem-'' Kız acıyla Güney'e baktı ve tekrar hıçkırıklara boğularak, karda düşe düşe koşmaya başladı.

Güney dizlerinin üstünde yere çökerken kafasını iki yana salladı. Ellerini yumruk yaptı ve gözlerini yumdu.

Kız, giderken onun kalbini ve tüm duygularını da götürmüştü.

Yerde unuttuğu pembe defteri ile...

BÖLÜM SONU

-YAĞMUR BEYDEMİR .

Bir Çift MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin