BÖLÜM 3 - AHU (Part1)

153 22 64
                                    




Bölümle aranıza pek girmeden hemen birkaç şey söylemek istiyorum. Büyük bir sınava hazırlanıyoruz, daha yolun yarısındayız ve ilk hedefim güzel bir lise. Utanıyorum, çok utanıyorum sizi beklettiğim için ama her biriniz en iyisine layıksınız kesik kelimelerim. Güney, ben ve Efe sizi çok özledik.

Ya siz?

----------------------

Aklımın içi koca bir enkaz yeri. Duyguların yanmış, kalbim yaralı. Kırık nesneler gibiyim. Bir vazo, bir biblo veya bir tabut! Kafam, İstanbul'un en haşin semtleri kadar karmaşık. Düşüncelerim birbirinden nefret eden iki çete gibi kavgalı.

Ölmüşüm ben, cidden ölmüşüm ya. Hatta şuan üzerinde yürüdüğüm kaldırım bile benden daha canlı.

"Ne pis, ne sefil adamsın be Güney. Dengesizin tekisin işte kabul et!"

Otobüs durağının önünden beri ayağımın ucuyla iteklediğim taşa falsolu bir tekme savurdum. Taş duvara çarparak tekrar önüme düştü. "Bence beni sadece sen seviyorsun minik taş." diye geçirdim aklımdan. Bisikletli gençlerin, ellerinde telefon ile önüne bakmayan insanların arasından sıyrılarak geçtim. Yüzlerine bakmama gerek yoktu. Tanımadığım bir insanın bile ciğerini bilirdim ben.

Ellerimi, polarımın sıcak ceplerine soktum. İlkbahara yaklaşmamıza rağmen hava hala soğuk, hatta tek tük yerlere kar yağmaktaydı. Sahilin sert dalgalarından sıçrayan sulardan kaçan martıları izledim. Hepsi sıcaklığa aldanıp, soğukla karşı karşıya kalınca ebesinin bir taraflarını görmüşlerdi. Kafamı iki yana salladım. "Terbiyesizleşme Güney Bozkurt. Terbiyesizleşme."

Ayaklarım, botlarımın içinde isyan edince kenardaki banklardan birine kuruldum. Gözlerim denizin ortasında süs gibi duran feneri süzüyor, kulaklarım insanların bağırışlarına, kahkahalarına alışmaya başlıyordu bile. Dışarı çıktığımdan beri ilk defa etrafıma baktım.

Herkes kendini hayatın aceleciliğine kaptırmıştı. Kaşları çatık ve sahte gülüşlere sahip insanlar hızlı adımlarla bir yere yetişmeye çalışıyordu. Kim bilir? Belki okula, belki işe, veya hastaneye.

Kuru gürültüye dalga seslerini karıştırmış Ortaköy Sahili'nden gökyüzüne kaldırdım başımı. Derin bir nefes çektim içime. Otobüsteki insan yoğunluğundan bırakın nefes almayı, tüm yaşam fonksiyonlarımı yitirmiştim. Öylesine çıkmıştım aslında dışarıya, şu komik insanlar neye sürüklüyorlar kendini görmek için. Tabii on dakika öncesine kadar. Aden buluşmak istemişti, el mecbur ben de kabul etmiştim.

Koyu renkli bulutları izledim. Yağmur yağacaktı. Ve evet, sağanaktı. Kendimce homurdandım. İşte böyleydi, insanların yüzlerine bakarak onların iyi ya da kötü olduğunu bilemezdin ama gökyüzü öyle mi? O seni yanıltmazdı. Asla ama asla! Siyah bulutlar kapatırdı güneşin önünü, lodos çıkacak bilirdin. Ya da bulutlar küme halinde toplanıp, hava da sisleşmeye başlayınca kar yağacağını anlardın. Bunlar gereksizce aklımda duran birkaç küçük örnekti.

Sağ bacağımı sol dizimin üstüne koydum. Biraz daha kaydım bankta. Bir düşünce fırtınası esiyordu aklımda, ama kapılmak istemiyordum ona. Çünkü kapılırsam bir kez daha gerçekler ile yüzleşecektim.

Ah hadi ama! Deniz iyi gelir sanmıştım. Sanki dalgalar anılarını dürtüyor gibiydi.

"Evet Güney, sen acılardan kamburu çıkmış bir yaratıksın! Baksana kendine, kollarında güç bile yok. Hadi korusana zor durumda bir kızı? Hah, sadece dayak yediğinle kalırsın."

Bir Çift MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin