BÖLÜM 2 - KARGAŞA

383 49 167
                                    

Öncelikle Kurban Bayramınız mübarek olsun diyerek başlayalım söze.

Multideki resim, belli veya belirsiz çok şey anlatıyor değil mi? Sizin için olmasa da, benim için...

Kesik kelimelerim, ağır bir bölüm olacak...

Sizin için güzel bir şarkı seçtim. Hem işitme engellilere kolaylık vermek, hem de sizlere duyguları gerçekten yaşatmak için.

''Alev alev yanıyorum, buzlarım çözülüyor aşka...''

İyi okumalar.

***

Multimedia: Feridun Düzağaç-Alev alev (İşaret Dili.)

Ben, pek bilmezdim öyle süslü püslü cümleler kurmayı. O yüzden, şuan yaşadığım durumu bir kalıba yerleştiremiyordum. Omuzlarımda taşıdığım yükler, beni hayatın önünde diz çöktürmüş; eteklerini öpmemi sağlamıştı bile.

Nefes alan bir yıkıntıydım ben. Işık almayan küçük odasına hapsettiği, ruhunu koynunda saklayan bir yıkıntı. Tek istediğim çevremdeki insanlara bakıp 'Ne bakıyorsunuz?!' Diye bağırmaktı. "Ne istiyorsunuz?!" Hayatta sürekli acıyla bütünleşen, panik olan taraf ben oluyordum. İnsanların bana garezi varmış gibi!

Keşke diğer insanlar gibi olabilseydim de, paramla her şeyi elde edebilseydim. Mutluluğu, huzuru, eğlenceyi ve hatta etrafımda pervane olan kadınları! 

Aden'in üzerime bir panter edasıyla saldırması ile burnuma yoğun bir parfüm kokusu doluştu. 

Size, pahalı parfümlerden nefret ettiğimi söylemiş miydim?

Boyumdan dolayı sadece belimi saran kollara rağmen kendimi, karşımda ki yorgun ve yoğun bakışlı kızdan alamıyordum.

"Sen..." dedim içimden. "Sen buraya nasıl geldin?"

Gözlerimi, bir an olsun morun en açık tonlarındaki, göz torbalarına gömülmüş mavilerinden ayıramıyordum. Sanki, onun gözleri dünyanın merkeziymiş de ben de onun yer çekimine kapılan küçük bir cisimmişim.

"Güney, Güney. Seni çok özlemişim!"

Sanırım, kan akışım durmak üzereydi. Yüreğim sıkışıyor, kalbimdeki tüm damarları kontrol eden kadın ruhumu bir sağa bir sola sanki, köpeğinin ağzından çorap almak için çabalayan bir sahip gibi çekiştiriyordu.

Parmak uçlarımın, en nazik. en hissedilmesi imkansız dokusuyla, Aden'i ittirerek kendimi ondan uzaklaştırdım. Aden benden ve bedenimden ayrılırken, bir eliyle arkadaşı düşündüğüm kızın sıska ama güçlü kolunu usulca kavradı.

"Bu bahsettiğim arkadaşım, kendisini çocukluğumdan beri tanıyorum."

Beynimin bana oyun oynadığını düşünerek, bacağıma acımayacağını bildiğim halde, minik bir çimdik attım. Ama hayır, bu bir oyun veya rüya değildi.

O... buradaydı,
Benim evimde.
Benim küçük harabemde.

Kız, mavi gözlerini biraz kıstı. Sanki beni birine benzetmiş gibiydi. O günü unutmuş olmalıydı. Tabii unutacaktı. Kim unutmazdı ki?

Ben!

Rüzgarın uluyuşuna, saçlarının yapraklarla uyum içerisinde dans edişine, çığlığının şiddetinin en derin duygularına kadar ezberlemiştim onu. Her saniyesini, her salisesini.

"Bir şey mi oldu? Konuşsana hayatım."

Sertçe yutkundum ve dudaklarımı ıslattım. Dışarı çıkmak için yalvaran nefesimle birlikte elimi uzattım.

Bir Çift MaviHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin