Düşüncelere dalmışken ve hatta yoğun duyguların pençesine yuvarlanmama ramak kalmışken bile en iyi kaçış yolunun kitaplar olacağının farkındaydım .Yaşlarla ıslanmış olan gözlerimi elimin tersiyle sildim .Vakit kaybetmeden kot pantolonumu bir çırpıda giyiverdim .Komodinin üstünde duran sırt çantamı da aldıktan sonra çıkmaya hazırdım .Hazırlanmam -her zaman ki gibi- birkaç dakika sürdü .Bu huyumu gerçekten çok seviyorum doğrusu .Hayat fazlasıyla kısa .Bazı şeyleri çabucak halledip daha çok film izlemeli , daha çok müzik dinlemeli , daha çok resim çizmeli , daha çok kitap okumalı insan .
"Anne ben çıkıyorum ."Duraksadım ve annemden bir cevap gelmesini bekledim .'Tamam' , 'Gidebilirsin' gibi kısa birkaç geçiştirme cümlesi duyacağımı bilsem de saygımdan cevabın gelmesini bekliyordum . Çünkü annem samimi olduğum pek arkadaşımın olmadığını ve gitmek isteyebileceğim tek yerin -şu anda da gideceğim yer olan- iki sokak yukarıdaki kütüphane olduğunu bilir .
Beklediğim gibi de oldu ."Tamam , geç kalma ."sözlerini işittikten sonra evden çıktım ve yola koyuldum .
Burası küçük şirin bir kütüphane .Yaklaşık 40 yıl önce hayır sever bir iş adamı tarafından hiç kütüphane bulunmayan mahallemize yaptırılmış olduğunu duymuştum şu an ki kütüphane görevlisi Nermin Abla'dan .O zaman dahi insanların kitaplarını rahatça okuyabilmeleri için rangerenk minderlerle süslü sandalyeler , masalar konularak bir kütüphanede olması gereken her şey büyük bir incelikle düşünülmüş .
"Merhaba , Nermin Abla ." diyerek içerek girdim ."Merhaba İmgeciğim .Bu gün nasılsın ?" diyerek yanıt vermişti bana , spikerlere taş çıkaracak güzellikteki ses tonu , akıcı telaffuzu ve düzgün konuşması ile .Bir an önce cam kenarındaki mavi berjere geçmek için sabırsızlandığımdan "İyiyim ." diyerek geçiştirmiştim Nermin Abla'nın sorusunu , tabi gülümseyerek .
Her zaman oturduğum cam kenarındaki rahat , mavi berjere ilerlerken etrafa bir göz gezdirdim .İçeride benim ve Nermin Abla'nın dışında kimse yoktu .Genelde de hafta içi bu saatlerde buraya kimse uğramazdı .Akşam üstü çocuklar ödünç aldıkları hikaye ve masal kitaplarını değiştirmek için anneleri ile gelirlerdi .Hafta sonları ise sınırlı sayıda kişi gelirdi .Tabi buranın müdavimi olan Hasan Amca , Nurgül Teyze , Sibel Abla gibi mahalle sakinlerimizi her cumartesi , pazar burada görmek mümkündü .Tıpkı benim gibi .
Rafların arasında gezinmeden oturmuştum bu gün .Çünkü henüz dün okumaya başladığım bir kitabım vardı yanımda .Çantamdan kitabı çıkarıp okumaya başladım .Kitabın sayfalarını birer birer çevirirken parmaklarım , satırdan satıra koşarken gözlerim , karakterden karaktere koşuyordu benliğim .Bir sayfada kendimi aç bir kedinin yerine koymuşken diğer sayfa da o kedinin yürüdüğü bir kaldırım oluveriyordum .Kitabımdan kaldırıp sağ tarafa çevirdim kafamı .Her dakika , her saat , her gün farklı görünüşte , farklı inançta , farklı düşüncelerde , farklı duygularda olan onlarca , yüzlerce , binlerce insanın geçtiği şu çilekeş kaldırımları dakikalar boyunca izlerken Aklıma Necip Fazıl'ın "Kaldırımlar" şiiri gelmişti .Ağzımdan dökülüverdi bir dörtlüğü adeta içimdeki karanlıkta boğulmak üzereyken dışarıya çıkıp aydınlığa kavuşup kurtulmak istercesine.
"...Ne sabahı göreyim ne sabah görüneyim ,
Gündüzler size kalsın , Verin karanlıkları !
Islak bir yorgan gibi , sımsıkı bürüneyim .
Örtün üstüme , örtün ; serin karanlıkları ..."
Çantamda bulduğum rastgele bir defteri ve sırt çantamın ön gözüne ne zaman koyduğumu hatırlamadığım kalemi hemen önümdeki ahşap oyma ayaklara sahip olan kahverengi zigon sehpaya koydum .Kalemi elime alıp duygularım ve düşlerim beni nereye yönlendiriyorsa elimi de oraya götürdüm .Ve işte bitmişti .Kalemi nazikçe sehpanın üzerine koydum .Defterin iki ucundan tutup göz hizama doğru yavaşça kaldırıyordum .Sanki bu kara kalem çalışmasını saatlerdir çizen ben değil de henüz şu an gören bir yabancı gibi inceledim ve dakikalarca incelemeye devam ettim .Sahil kenarındaki bir bankta tek başına oturan genç bir adamdı gördüğüm .Biraz düşünceliydi sanki .Sıcacık bakıyordu denize fakat huzursuz gibiydi aynı zamanda .Ellerini koyacak yer bulamamıştı adeta .Biri dizinin üzerinde yumruk olmuştu .Diğeri ise bankın üzerindeydi avcunun yarısı banka değer bir şekilde .
Birden bir sesle irkildim ."İmge abla kitap seçmemde yardımcı olur musun ?" İrkilmemin sebebi sesin ürkütücü ya da yüksek olmasından değildi kesinlikle .Belli ki resme çok daldığımdandı .Bu yumuşak şirin sesin sahibi burada sohbet ettiğim , ödevlerine ve kitap seçimlerine yardımcı olduğum çocuklardan biri olan Büşra'ydı ."Tabiki Büşracığım ." diyerek kalemimi ve defterimi sırt çantama yerleştirdim .İçerisi çoktan dolmaya başlamıştı .Yine vaktin nasıl geçtiğini anlayamamıştım burada ama belli ki saatler geçmişti ve gitme vaktim gelmişti .Bu yüzden kalkarken çantamı da aldım berjerden . Büşra'ya , çok uzun zaman önce okumuş olmama rağmen hâlâ hafızamda yerlerini koruyan iki hikaye kitabını önermem fazla zaman almadı .Ben de evime güneş burayı terketmeden , babam eve gelmeden , annemin sorgularına maruz kalmayacağım bir saatte evime dönebildim .
Akşam yemeği ailecek yendikten sonra masayı toparlayıp bulaşıkları bulaşık makinesine yerleştirdim .Önce okul sonra kütüphane derken günün büyük bir çoğunluğunda evde değildim .Bunları yapmak benim için boynumun borcu gibi bir şeydi .Eli ayağı tutan , hissedebilen , düşünebilen bir birey olarak başkalarına yük olmak hiçbir zaman istemedim , istemem de .
Şimdi birkaç dakikalığına da olsa kitaplarımın kapağını açıp yüzlerine bakmam gerekiyor .Böylece en azından çalışıp çalışmadığımı sorduklarında çalıştım diyebilirim .Ne de olsa kaç dakika çalıştın diye sormuyorlar ki .Çantamı arka gözünü açtığımda gördüğüm manzara beni hiç hoşnut etmedi doğrusu .Kasıtlı olarak çöpe gitmeleri için buruşturduğum kağıt parçaları ve bunların altında kalıp kendiliğinden buruşup tabiri caizse canı çıkmış olan kâğıtlar iç içe geçmişti .Kağıtları tek tek kontrol edip geri dönüşüme atacaklarımı ayırıyordum .Buruşturduğum bir kağıdı daha açtım .Bunun , derste can sıkıntısından karaladığım bir resim olduğu yarım kalmışlığından belliydi .Herhangi bir görsel sanatlar kursuna gitmedim fakat ilgim olduğu için internet aracılığı ile eğitici birçok video izledim ve çize çize zamanla kendimi geliştirdim .Bu sayede çok profesyonel olmamakla birlikte sürekli bir şeyler karalıyorum . Geri dönüşüme vereceklerimin arasına koymadan önce tekrar bir göz attım kağıda .Henüz saçları ve sakalı tamamlanmamış bir erkek silueti vardı .Açıkçası tanıdık gelmişti bu görüntü zihnime .Fakat üzerinde durmadan tekrar buruşturup fırlatıverdim kağıt parçasını .Ne de olsa bakılıp ayıklanması gereken daha bir sürü kağıt var .
Ve artık sırt çantamın içi gayet derli toplu görünüyor .Ders çalışıyormuş gibi yapmaya başlasam iyi olacak .Çantamdan bir defter aldım .Kapağını açtım .Sayfalarını tek tek çevirirken mutlaka her iki sayfanın birine bir şeyler çizmiş olduğumu görüyordum .Genelde doğa ve manzara resimleriydi bunlar bu yüzden elinde güneşi tutmakta olan genç adam onlardan kolayca ayrılıp göze carpiyordu .Bu resme uzun zaman ayırdığım , genç adamın alnındaki düşünce çizgilerine ve dudak kıvrımlarına kadar her şeyi çizmiş olmamdan yeterince belli .Yanlış hatırlamıyorsam bu resmi bir hafta önce göğün tertemiz sularla , yerin çirkinliklerini temizlemek istediği bir gece de çizmiştim .O gece gök gürültülerinden dolayı hiç uyuyamadığım da o geceye dair hatırlayabildiğim diğer ayrıntılardan .Bazen kendime dahi itiraf edemesem de gök gürültüsü beni fazlasıyla ürkütüyor . Yaratıcının kudretinin bir nebzesini de olsa gözler önüne seriyor .
Defterimin bu yaprağını koparmak istemiştim fakat arkasında ders notlarım vardı .Onları tekrar yazmaktansa bu minik çalışmanın burada kalması benim için daha iyiydi .Birden gözümde biraz önce buruşturup geri dönüşüme gidiceklerin arasına koyduğum küçük kağıttaki siluet geldi .Ne kadar da benziyorlar diye düşünmekten kendimi alı koyamadım .Yatağımın üstünü dağıtmak pahasına da olsa o kağıdı buldum .Dikkatlice açtım ve iki elimin yardımıyla kağıdı düzleştirdim .Defter sayfasının yanına koymuştum bile .Gerçekten de yüz hatları aynıydı bu iki kağıttaki iki farklı adamın .Düşüncelere dalmışken ağzımdan "Bugün" sözcüğü dökülüvermişti .Olabilir miydi gerçekten ? Bugün resmettiğim de aynı kişi miydi ? Birer hafta arayla çizdiğim karakelem çalışmalarımda aynı adamı resmetmiş olabilir miydim ? Eğer böyle ise gerçekten çok şaşıracaktım .Çünkü ben bir çizdiğimi bir daha asla çizmezdim .Daha doğrusu çizmek istesem de çizemezdim .Çizeceğim şeyi düşünüp , anlayıp , hissedip öyle kağıda döktüğümden bir daha aynı varlığı anlamaya çalışacak gücü hiçbir zaman bulamamışımdır kendimde .
Tahminimce bir iki dakika geçmiş olmasına rağmen az güneş gören odamın şirin mavi duvarlarından birinde senelerdir duran saat tamı tamına yirmi dakikadır önümde bulunan aynı kişinin aynı yüz ifadesiyle fakat farklı yerlerde , farklı şekillerde bulunduğu üç farklı kağıda baktığımı söylüyordu .Yumuşak bakışlar ama kaygılı bir gülüş ...Kesinlikle aynı yüz ifadesine sahipti her resimde de bu genç adam . En ufak ayrıntıları incelesek bile bunun değişmeyecek bir gerçek olduğu ilk bakışta belli oluyordu .Peki ben nasıl aynı adamı , aynı yüz ifadesiyle tesadüfen çizebilmiştim ? Oysaki ben tesadüflere asla inanmazdım , inanmıyordum da .
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bu Sensin(ASKIDA)
RandomAşk aramakla bulunmaz . Aşk kovalamakla yakalanmaz . Ama aşk seni seçtiğinde kaçacak hiçbir yerin olmaz . Dikkat ! Farkında olmadan aşkın pençesine s...