"Lankın Hahlenfei, benim oğlum değildi. Öyle olduğunu düşünmemi istedin, beni buna inandırmak istedin. Hiçbir zaman birlikte olmadığımızı biliyorum, sabahında sarhoş uyandığım geceye dair tek bir anı olmasa dahi aklımda, bir şekilde o gece birlikte olmadığımızı biliyorum. İnanmamı istedin, senden bir çocuğum olduğuna inanmamı ve o çocuğu korumamı istedin. Lankın benden değil, bu imkansız çünkü ondan önce iki evlat daha doğurdun. Ama inandım Ahya, Lankın'ın benim olduğuna inandım ve daha fazlasını istedim. Eğalayca'nın da kızım olma ihtimalleriyle doluydu aklım, bunu gerçekten çok isterdim. Ne var biliyor musun, sana artık kızgın değilim. Kaybetmek korkusu bir kez bulaştı mı ruhuna insanın, onu her şeyi yapabilecek sapkınlığa ulaştırıyor. Korkularının seni delirttiğini anlıyorum artık. Eğalayca'yı, Tyrien ve Lankın'ı koruma arzunu, bu uğurda delirdiğini. Kara Kahin olarak geçirdiğin o kurak yılların sonsuzluğundan sonra, bir damla nefes için insan olma savaşı verdiğini, asla kabul görmediğini, bedeninle, ruhunla ve arzularınla savaştığını, yer edinmek istediğini ama bir kişinin, tek bir kişinin bile yanında yer almadığını anlıyorum. Yanında saf tutmak bir kenara, seni dinlemedik bile. Şimdi 'daha adı konulmamış oğlunun katili' olarak adlandırılan ben, 'hırsları uğruna kızını kurban eden seni' ve asla bu sıfata uymadığını anlıyorum. Ahya Hahlenfei, kötülük senin bedeninden çok uzakta ve ben yaşattığın her şey için seni affediyor ve affını almak için özür diliyorum. Özür dilerim, Ahya. İnsan olmayı sana çok gördüğüm için özür dilerim."
-Yıl; 2014 / Liz'in Dünyası-
En acısı da kendini inandıramamasıydı kendine. Bir bedendi ama pek çok ruh geziyordu bedeninde. Ruhlardan birinde yaralar vardı, ağzına prangalar takılmıştı. Bir inanan çıkmamıştı o ruha, bugüne kadar. Onu hep susturmuş, hep susturmuşlar. Oysa bir konuşsa, değişecekti nice şey, bir kez söylese... 'Ben yapmadım' dese, 'o ben değildim. Ben kendime saldırmadım' dese. Diyemezdi, bir bedende tek ruh değildi o, diğerlerini de kendine inandıramıyor, o zihnin karanlık dehlizlerinden gün yüzüne asla ulaşamıyordu. Yaralı bir ruhtu bu, bir çocuğa aitti. Ancak kendisinden bağımsız büyüyen bir bedene hapsedilmişti, boğazını yırtana kadar bağırsa da duyuramazdı sesini. Ve o ses duyulmadıkça, kırılamazdı bu kader, bozulamazdı kehanetin laneti.
''''''''''''''''''''''''
Lankın Hahlenfei, nice zamandır çıldırma seviyesinde gezdiği bu tuhaf diyarda, nice yıl sonra ilk kez iradesi kendinde olan bir insana rast gelmenin şaşkınlığı ve heyecanı içindeydi. Ancak karşısında oturmuş, gözlerini bile kıpırdatmadan, rahatsız edici bir dikkatle kendisini izleyen kız oldukça sakin görünüyordu. Lankın ona, kısaca Zaman Kavramının Çok Ötesi'nden bahsetmişti, buraya çok çok uzak ve ötede olan bir zamandan kopup geldiğini, mantıklı bir şekilde -artık Liz'e ne kadar mantıklı geliyorsa bu durum- anlatmıştı ve kız tek bir soru sormuştu; "benden ne istiyorsun?" Lankın o anda dağılmıştı. Kıza Auron'dan, Dejavu Lord denilen bir şeytandan, Ankah diye adlandırdıkları müthiş güçleri olan bir kızdan, korkunç bir kehanetten ve 'zamanda yırtılma' diye tanımlayabileceği bir olaydan bahsetmişti ve Liz sadece 'benden ne istiyorsun?' diye sormuştu. Kız, huzursuzluk uyandıran gözleriyle kendisini izlerken, Lankın gerçekten de irkilmişti.
"Bilmiyorum" diye cevapladı. "Açıkçası senden bir şey istediğimden emin bile değilim, sadece sen dünyada kalan son insansın yani iradesi olan..."
"Anlayacağım kelimelerle konuş." Lankın, oturduğu beyaz koltukta huzursuzca kıpırdandı;
"Efendim?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Satranç Jokerleri 4 : Kanlı Dans Ritüeli
Fantasy"Ben Lord-u Dejavu'yum. Ben, saf kötülükten çok daha fazlasıyım. Ben, kabuk bağlamamış bir yarayım. Ve sen beni tanımıyorsun, Liz. Oysa benim kelimelerim var, sen ise bomboş bir kağıtsın, Liz."