Life As We Don't Know It // Bilmediğimiz Kadarıyla Hayat
(Lütfen hikayedeki tarihlere dikkat edelim!)
1. BÖLÜM
12 Ekim 2013
Mucizelerden hep bahsedilir. Duyduğumuz her hikayenin içinde küçük de olsa bir mucize vardır. Bazen bir tesadüfe bile kocaman bir mucize gözüyle bakılır. Ama bu öyle bir şey değildi.
Bu bir tesadüf olmaktan çok uzaktı. Hatta bunun olması için koşulları kendi elleriyle gerçekleştirmişti Josh. İhtimal denebilirdi buna, küçücük bir ihtimal. Ama bu küçücük şey için geçmemiş miydi bunca yoldan? Bunun olması için uğraşmamış mıydı zaten? Neden bu kadar çok şaşırmıştı? Hayır hayır şaşırmak değildi bu. Hayatının belli dönemlerinde çok şaşırdığı olmuştu Josh'ın. Üniversiteye kabul edilmesini hiç beklememişti, orada şaşırmıştı mesela. Bu duygunun üniversiteye kabulünün yanından geçmesi imkansızdı.
Gözlerine inanamamak derler ya, Josh vücudunun hiçbir parçasına inanamıyordu o an.
Oradaydı. Hayatının aşkı, neşesi duruyordu karşısında. Ağlıyordu. Ağlarken bile ne kadar da güzeldi. Her zamanki mekanlarında bulabileceğinden emindi onu. En sevdiği yerdi sonuçta. Yanılmamıştı. Karşısındaki yakın arkadaşı gibi duran kızılımsı sarışına bir şeyler anlatırken hem okyanus mavisi gözlerinden dökülen gözyaşlarını siliyor, hem de lattesini yudumluyordu. "Çok üzgün. Neden bu kadar üzgün? O da beni mi özlüyor acaba?" diye düşündü Josh. Aklından milyon tane şey geçiyordu.
Konuşmak için dudaklarını araladı, sadece kendi duyabileceği çok zayıf bir sesle seslenebildi: "Lethia". Sadece Lethia. Uzun zamandır söylememişti bu ismi. Bir kelime insanın içine ne kadar işleyebilir? Bir kelime ne kadar çok şey anlatabilir? Kafasındaki her bir düşünce uçup gitti bu kelimeyle.
Uzun bir süre sonra dakikalardır yolun karşısında öylece dikildiğinin farkına vardı. Bir şeyler düşünmeliydi, bir şeyler yapmalıydı. Ne yapacağını bilemediği anlarda hep Mitch'e danışırdı. Sahi, Mitch neredeydi? Lethia'nın karşısındaki Mitch değildi ve o kızı tanımıyordu. Bir terslik olmalıydı.
Kendini toparladı, yanına gitmek için ilk adımını attı. Sıradan bi' karşılaşma gibi olsun istedi. Sanki hiç birbirlerini kaybetmemişler gibi. Lethia'nın arka tarafından masaya yaklaştı. Hafifçe tenine dokunan rüzgar dalgası hafif açılmış ipek gibi saçlarını uçuşturuyordu. "Kokusu!" diye içinden geçirdi Josh. Aynı kokuydu, dünyanın en güzel kokusu. Bir kaç saniye duraksadı. Derin bir nefes aldı, her zamanki vurgusuyla seslendi; "Selam!"
Önce kızıl baktı, onun da Josh'u tanımadığı belliydi. Lethia'ya "Bir baksana belki sen tanıyorsundur." edasıyla baktı. Saniyeler saatlere dönüşmüştü sanki Josh için. Lethia yavaşça döndü, yüzüne baktı. Titreyen sesiyle yavaşça konuştu:
"Afedersiniz, tanışıyor muyuz?"
25 Ocak 2013 (8 Ay Önce)
Josh ve Mitch dersten çıkmış, günün yorgunluğunu atmak için FriendZone'a ilerliyorlardı. "Dostum, burası Kuzey Londra'nın en güzel kafesi." demişti Mitch bir defasında. Josh daha iyilerini bildiği halde, liseden beri takıldıkları kafe olmasının verdiği sıcaklıktan olsa gerek, karşı çıkmak istememişti o an. Mimarlığın zor derslerinden ve City University London'ın liseleri kadar yakın olmamasından az uğrar olmuşlardı buraya. Ama hep favori mekanları olarak kalacaktı.
"Mitch, ben yine Mocha alıyorum. Sen ne istersin?"
"Acısından bi' kahve olsun bana; süt, şeker istemez!"
Josh bu tavrı başkası yapsa bir saniye yanında durmazdı ama Mitch hep böyleydi, küçüklüğünden beri. Artık bu tavır dikkatini çekmiyordu bile.
"Lethia! Burdayız."
Josh, Mitch'in seslendiğini duydu. Arkasına dönüp onlara doğru gelen güzelliğe baktı kaldı yine. Sevgilisini her gördüğünde ilk defa göremüş gibi olurdu.
"Ah! Sonunda sizinleyim. Bütün gün çevremde siyaset konuşulmasından o kadar sıkıldım ki!"
Aslında doktor olan ailesi kendi fikrini sormadan, küçüklüğünden beri onu tıp okuması için yetiştirmişlerdi. Lisedeki sayısız hastane stajından sonra Lethia istediğinin bu olmadığını anlamış ve başka alanları araştırmaya başlamıştı. "Başkalarının hayatını kurtarabilmek için kendi hayatının içine sıçmak." olarak nitelendirirdi tıpı. Onu kendinden daha iyi tanıyan Josh sayesinde uzun araştırmalar ve ailesiyle sancılı bir dönemden sonra, gazeteciliği seçmişti. Öyle minnettardı ki Josh'a. O olmasa hayatı acınası bir hal alırdı.
Josh elinde kahvelerle Lethia'nın arkasından yanağına eğilip bir öpücük kondurduktan sonra, "Böyle deme ama, suçlu hissediyorum. Hayatını sevmemen beni mahveder!" dedi. Lethia döndü, elindeki kahveleri alıp masaya koyduktan sonra Josh'un ellerinden tutup kendi beline doladı ve "Sen benim hayatımı sevme nedenimsin." diye fısıldadı.
"Hey, hey, hey! Bir oda tutun bari!"
Çünkü Mitch böyle anların içine etmek zorundaydı.
Birbirlerine günlerini anlatırlarken Lethia bir anda, "Size mükemmel haberlerim var! Bu dönem arası için Harvard'da araştırma stajı ayarladım!" diye çoşkuyla bağırdı. "Bu haftasonu gidiyorum!". Bu mükemmelin tanımı olabilirdi gerçekten. Bu onun hayallerine bir adım daha yaklaşması demek olsa da iki aşık açısından uzak kalmak anlamına da geliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Life As We Don't Know It
Teen FictionLife As We Don't Know It // Bilmediğimiz Kadarıyla Hayat Mucizelerden hep bahsedilir. Duyduğumuz her hikayenin içinde küçük de olsa bir mucize vardır. Bazen bir tesadüfe bile kocaman bir mucize gözüyle bakılır. Ama bu öyle bir şey değildi. 3 üniver...