2. BÖLÜM
27 Ocak 2013
"Sayılı gün çabuk geçermişmiş. Bunu söyleyen insanın bir sevgilisi olduğunu hiç sanmıyorum!"
Josh bu uzak kalma işini içinde çok büyütmüşe benziyordu. Pazar günü sabahın köründe havaalanına gelmiş olmaları da sinirlerini daha çok germiş olmalıydı. Lethia da bundan hoşlanmadığını söyleyemezdi hani. Bavulunu kontuara bırakırken Josh'a döndü, kısık gözleri ve yarım gülüşüyle kafasını "Hadi amaa!" der gibi yana eğdi. Bembeyaz elbisesiyle bir melek gibi görünüyordu. Biletini alınca ikisinin arasına girip kollarını omuzlarına attıktan sonra yanaklarını sıkmaya başladı.
"Aa! İyi tarafından bak sevgilim, kız dırdırı olmadan takılın biraz Mitch'le işte. FIFA geceleri, Lord of the Rings gecesi... Nasıl geçtiğini anlamayacaksın bile. Hem, değişim iyidir."
"Hayır, değişim iyi değildir."
Mitch bu huysuz tavırlara fazlaca aşinaydı. Lethia'nın yokluğunda Josh'ın ne hal aldığını adı gibi biliyordu.
"Yaa tabi, sen bi' de bana sor o FIFA gecelerini." Yanına dönüp Lethia'nın burnunu sıktıktan sonra, "Ama sen hiç merak etme bizi, biz sensiz 2 hafta hayatta kalabiliriz. Yani, kalırız tabi. Şu işi 3 haftaya uzatmayalım da." diye ekledi. Sesindeki alaycı ve sıcak tavırı çok seviyordu Lethia. Sayesinde biraz daha rahatlamıştı.
"Boston uçağı anonsu yapıldı. Galiba ayrılma vakti."
Ne kadar alaycı, aklı havada bir tip olsa da Mitch'in hayatında en çok değer verdiği iki insandan birinin kendinden uzaklaşması onu da hüzünlendirmişti. Josh'la kapı komşusuydular. İlgisiz bir ailesi olduğundan hep Josh'larda bulurdu aile sevgisini. Ortak noktalarının yok denecek kadar az olması ve tamamı ile farklı karakterlere sahip olmalarına rağmen birbirlerini bu kadar sevmeleri ancak iki kardeş için mümkün olabilirdi. Tek uygun kelime buydu galiba onlar için; kardeş. Hatta kan kardeşliğin ünlü olduğu zamanlarında evlerinin ortasındaki ağacın üzerinde parmaklarını kanattıkları bile olmuştur. O zamandan beri hayatları hep aynı gitti. Aynı okullara hatta aynı üniversiteye gittiler. Mimarlık Josh'ın çocukluk hayaliydi. Mitch'in de graffitiye, sanata merakı vardı ama kimse mimarlık seçeceğini düşünmemişti.
"Sizi özleyeceğim çocuklar, aramayı unutmayın! Sizi çok seviyorum."
"Biz de seni çok seviyoruz!"
Uzun sarılmalardan sonra Lethia'yı kapısına uğurladılar ve otoparka doğru ilerlediler.
Mitch arabayı kullanıyordu, yoldan gözünü ayırmadan, "Bizim küçük başbelası o yükseklerdeki kariyerine uzanmak için kocaman bir taşla geri dönecek ha? Kim derdi yolun karşısındaki o çirkin kızın bunları yapabileceğini? Büyüdük be adamım." diye eskileri yad etti.
Josh cevap vermeden kocaman bir iç geçirdi. Minik Lethy 'nin yaramaz halleri gözünün önüne gelince düşüncelere daldı. Gerçekten yaramaz başbelasının tekiydi. Bizimkilerin dışarda oynadığını görünce hemen koşarak gelir ve Mitch'e minik yumruklarını sallardı. O Mitch'le uğraşmayı çok severdi, Mitch de karşılık vermeyi. Okula başlayana kadar bu böyle sürdü. Aynı sınıfa düştüklerinde de Josh ılımlı yaklaşan taraf oldu, uzun süre ikisinin arasında köprü vazifesi gördü. Şu an o hallerinden eser kalmasa da Mitch için Lethy her zaman onun "Küçük başbelası"ydı.
Josh uzun sessizliği heyecanlı bir sesle bozdu.
"Neyse mızmızlanmayı bırakıyorum. Yarın akşam bitirene kadar Star Wars maratonu yapıyoruz! Uyumak yok, dinlenmek yok. Bütün erzak yanımızda olacak ve tek mola tuvalet için."
"UYUMAK MI? DİNLENMEK Mİ? Sen delirdin mi oğlum, aylardır hasret kaldım. Neredeyse Lethia'nın gidişine sevineceğim!"
"Hahaha o kadar uzun boylu değil!"
"Dostum beni ne kadar mutlu ettin anlatamam! Bizimkilerden mesaj geldi FriendZone'da oturuyorlarmış. Gidip bi "Brunch" yaparız ha?"
"Nasıl istersen. Uzun zamandır da görmemiştik onları, iyi olur."
Diyalogtaki "bizimkiler" her erkeğin hayatında bir kere girmiş olduğu ergen lise çetelerinden biriydi. Josh ve Lethia çıkmaya başlamadan önce -okuldaki bütün erkekler gibi- bütün çete Lethia'ya hayrandı. Josh'ın araya girmesinin pek bir şeyi değiştirdiği de söylenemezdi aslında. Uzun dalgalı saçları masmavi gözleri kusursuz fiziği ve yüz hatlarıyla Lethy her zaman okulun en güzel kızıydı. Josh da zamanla insanların bakışlarına alışmıştı, kabadayılık taslaması Lethia'yı en sinir edecek şeylerden biriydi ne de olsa.
Yanlarına gittiklerinde lisede uydurdukları elleri vurmalar, şıklatmalar ve yarı sarılmalarla bezeli "Bro selamlaşmaları"nı yaptılar. Lethia'ya göre bu dünyanın en uzun ve gereksiz selamlaşmasıydı. Her desafında "Bir merhaba neyinize yetmiyor beyler?" diye yakınırdı.
Roy, "Chut" ve Pete bizimkilerin yiyeceklerini çoktan sipariş etmişlerdi. "Her zamankinden"leri olur ya çetelerin, ondan yemek zorundaydılar işte. Herkesin keyfi yerindeydi, lisede şamata yapan ergenler oldular bir anda. Lethy'nin Amerika'ya gidişini, stajını, onu uğurladıklarını anlattılar.
Her şeyin o gün, o mekanda, o insanlarla mı değişmesi gerekirdi? En çok kahreden buydu Josh'ı. En kötü haberin en mutlu anda gelmesi doğanın kanunu falan mıydı? Pete'in ağzındaki sandviçini bitiremeden öylece kalmasıyla başladı kabus. Josh ve Mitch'in arkasında tavana yakın olan televizyona bakıyordu sadece. Donmuştu adeta. Önce anlayamadılar, gözlerinin önünden ellerini aşağı yukarı salladılar, sarstılar. Televizyona baktığını anlayınca teker teker döndüler. En son Josh döndüğünde belirginleşmişti ses, dünyanın en çirkin sesi. Senelerce akıllarından çıkmayacak olan.
"British Airways'in 213 sefer sayılı Boston uçağı kalkışından kısa bir süre sonra İrlanda açıklarında düştü. Elimize geçen son bilgilere göre uçuşta mürettebat dahil kurtulan yok."
***
Öncelikle, tüm okuyucularım, okuduğunuz için teşekkürler! Bir şey söylemek istedim. Bölümlerin, her bölüm için ayrı koyduğum şarkıların sözleriyle bir ilgisi vardır. Eğer sözlerine dikkat ederseniz, bunu farkedip etkileneceğinizden eminim. :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Life As We Don't Know It
Teen FictionLife As We Don't Know It // Bilmediğimiz Kadarıyla Hayat Mucizelerden hep bahsedilir. Duyduğumuz her hikayenin içinde küçük de olsa bir mucize vardır. Bazen bir tesadüfe bile kocaman bir mucize gözüyle bakılır. Ama bu öyle bir şey değildi. 3 üniver...