Bölüm 7 - "Lethia."

77 8 0
                                    

7. BÖLÜM

Josh ilk önce kendi vücuduna biraz bakındı. Rüyadaymış gibi hissediyordu. Kendine geldiğinde yavaşça yürümeye başladı. Üstünde kısa kollu vardı, buraya gelmeden önce üşümezken şimdi hava oldukça soğuk gelmişti. Sokak sessizdi, etrafta kimse yoktu. Kendi evinin önünden geçerken sokağa bakan odanın ışığının yanık olduğunu gördü. Uzaktan içeriye bakmaya çalıştı. Annesi ya da babası orada olabilirdi. Kendi dünyasındaki gibi evli olmasalarda, onların buradaki varlığını bilip onları görmek Josh'ı biraz rahatlatabilirdi. Pencereden daha dikkatli bakınca içeride yemek yiyen küçük bir aile olduğunu gördü. Tamamen farklı bir aileydi bu. Ne annesi ne de babası oradaydı. Ailenin küçük kızı pencereye doğru kafasını çevirince oradan hızlı adımlarla uzaklaşmaya başladı. Sokağın başından sağa dönünce Matthew'ın söyledikleri aklına geldi. "Arafta sıkıştığımız zaman en fazla 1 dakika gibi gelse de, aslında daha fazla zaman geçmiş olacak." Hangi gün, hangi ayda olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Uzaktan Josh'ın olduğu tarafa doğru yürüyen yaşlı bir adam gördü. Adama yavaşça yaklaştı.

"Pardon bayım, acaba bugün günlerden ne?"

"Pazar." Adam Josh'a kafasını çevirmemişti, onu pek takmamış gibi yürümesine devam etti.

"Pekala, bunun oldukça yardımı dokundu." Josh sessizce mırıldandı. Sonra evinden çöpleri çıkaran bir bayan gördü, şansını bir daha deneyecekti. Oldukça sevimli gülümsemesini yüzüne takınarak:

"Hey, merhaba. Rahatsız etmek istemezdim ama, acaba bugün hangi ay ve hangi gündeyiz?"

Kadın Josh'a garip garip baktıktan sonra cevap verdi. "12 Ekim." Çöplerini attıktan sonra evine doğru geri giderken Josh'ın duyabileceği düzeyde söylendi: "Bu gençler içkiyi fazla kaçırmamayı ne zaman öğrenecekler?!"

Josh ilk önce yutkundu. Daha sonra kadının söylediği tarih kulaklarında yankılandı: 12 Ekim.

"12 EKİM Mİ?! İki aydan fazla nasıl geçebilir?! Bunların hepsi rüya olmalı. Bu delilik. DELİLİK!" Josh kendi kendine konuşup duruyordu. En sonunda aklına Lethia geldi. Onu nerede bulabilirdi? Yaşlı adam günlerden pazar olduğunu söylemişti. Yani okulda olamazdı. Öğle saatleriydi, Lethia bu saatlerde genelde dışarıda olurdu. Aklına tek bir yer geldi. Liseden beri hep gittikleri yer FriendZone'du. Ama bu dünyada Josh yoktu. "Acaba oraya gidiyor mudur?" diye düşünmeden edemedi. Yine de orada olduğuna inandı, emin gibi bir hali vardı. Yürümeye başladı.

Yürüdü, yürüdü ve yürüdü. Yol sanki bitmiyor gibiydi. Kalbi küt küt atıyordu. Onu görürse ne yapacağına dair hiçbir fikri yoktu. Heyecandan vücudunu hissedemiyordu. Son sokağa gelmişti. FriendZone'nun olduğu yere sadece bir sokak kalmıştı. Bu sokağın sonundan sola dönünce belki de hayatının aşkını karşısında bulacaktı. Titreye titreye yürümeye devam etti. Sokağın sonuna gelince derin bir nefes aldı.

***

Mucizelerden hep bahsedilir. Duyduğumuz her hikayenin içinde küçük de olsa bir mucize vardır. Bazen bir tesadüfe bile kocaman bir mucize gözüyle bakılır. Ama bu öyle bir şey değildi. 

Bu bir tesadüf olmaktan çok uzaktı. Hatta bunun olması için koşulları kendi elleriyle gerçekleştirmişti Josh. İhtimal denebilirdi buna, küçücük bir ihtimal. Ama bu küçücük şey için geçmemiş miydi bunca yoldan? Bunun olması için uğraşmamış mıydı zaten? Neden bu kadar çok şaşırmıştı? Hayır hayır şaşırmak değildi bu. Hayatının belli dönemlerinde çok şaşırdığı olmuştu Josh'ın. Üniversiteye kabul edilmesini hiç beklememişti, orada şaşırmıştı mesela. Bu duygunun üniversiteye kabulünün yanından geçmesi imkansızdı. 

Gözlerine inanamamak derler ya, Josh vücudunun hiçbir parçasına inanamıyordu o an.

Oradaydı. Hayatının aşkı, neşesi duruyordu karşısında. Ağlıyordu. Ağlarken bile ne kadar da güzeldi. Her zamanki mekanlarında bulabileceğinden emindi onu. En sevdiği yerdi sonuçta. Yanılmamıştı. Karşısındaki yakın arkadaşı gibi duran kızılımsı sarışına  bir şeyler anlatırken hem okyanus mavisi gözlerinden dökülen gözyaşlarını siliyor, hem de lattesini yudumluyordu. "Çok üzgün. Neden bu kadar üzgün? O da beni mi özlüyor acaba?" diye düşündü Josh. Aklından milyon tane şey geçiyordu. 

Konuşmak için dudaklarını araladı, sadece kendi duyabileceği çok zayıf bir sesle seslenebildi: "Lethia". Sadece Lethia. Uzun zamandır söylememişti bu ismi. Bir kelime insanın içine ne kadar işleyebilir? Bir kelime ne kadar çok şey anlatabilir? Kafasındaki her bir düşünce uçup gitti bu kelimeyle. 

Uzun bir süre sonra dakikalardır yolun karşısında öylece dikildiğinin farkına vardı. Bir şeyler düşünmeliydi, bir şeyler yapmalıydı. Ne yapacağını bilemediği anlarda hep Mitch'e danışırdı. Sahi, Mitch neredeydi? Lethia'nın karşısındaki Mitch değildi ve o kızı tanımıyordu. Bir terslik olmalıydı.

Kendini toparladı, yanına gitmek için ilk adımını attı. Sıradan bi' karşılaşma gibi olsun istedi. Sanki hiç birbirlerini kaybetmemişler gibi. Lethia'nın arka tarafından masaya yaklaştı. Hafifçe tenine dokunan rüzgar dalgası hafif açılmış ipek gibi saçlarını uçuşturuyordu. "Kokusu!" diye içinden geçirdi Josh. Aynı kokuydu, dünyanın en güzel kokusu. Birkaç saniye duraksadı. Derin bir nefes aldı, her zamanki vurgusuyla seslendi; "Selam!"

Önce kızıl baktı, onun da Josh'u tanımadığı belliydi. Lethia'ya "Bir baksana belki sen tanıyorsundur." edasıyla baktı. Saniyeler saatlere dönüşmüştü sanki Josh için. Lethia yavaşça döndü, yüzüne baktı. Titreyen sesiyle yavaşça konuştu: 

"Afedersiniz, tanışıyor muyuz?"

***

Bölümün oldukça kısa olduğunun farkındayım ama bu bölümün böyle olması gerekti, diğer bölümü olabildiğince uzun tutmaya çalışacağım. Okuduğunuz için teşekkürler! Oylamayı ve yorum yapmayı unutmayıın! :)

Life As We Don't Know ItHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin