Bugünkü 3. bölümüm ama napiyim? Yazmadan duramıyorum. Tepkilerinizi merak ediyorum :))
Affallamıştım. Hiçbir şey söylemeden dışarı çıktım ve asansöre gittim. Kendimi nasıl dışarı attım bilmiyorum. Yanaklarımdan sıcak gözyaşlarının aktığını hissediyordum. Neden ağlıyordum ki? O kızın söylediği şeyleri zaten biliyordum. Ama sanki...Bu kadar gerçek olması ve bunu başkasından duymuş olmam bunu daha da gerçek yapıyordu. dudaklarımın arasından bit hıçkırık kaçtı. sandalyemi hızla sürüyordum. nereye gittiğimi bilmiyordum. Hastanem Sarıyer'deydi. Birkaç dakika sonra kendimi Marmara Denizi'ne bakarken buldum. Ailem yoktu, arkadaşlarım yoktu, beni seven veya sevdiğim biri yoktu. O zaman neden ben vardım. Hayalet gibi sandalyemi beton yürüyüş yoluna çıkardım ve sonuna kadar sürdüm. Beton duvarın bittiği yere bir santimetre kala sandalyemi durdurdum. Altımda deniz tüm sakinliğiyle duruyordu. sanki beni çağırıyordu. Su beni yorgan gibi kaplayacak ve sanki oraya hiç gitmemişim gibi olacaktı. Sanki hiç var olmamışım gibi...
"Hey, sen!"
Bu tiz sesle bakışlarımı zorlukla denizden ayırarak döndüm. Bana söylenmemiş olabilirdi ama bir şey bakmamı sağlamıştı. Gördüğüm ise tamamen sıradışıydı. Elinde iki tane yürüme değneği olan minyon, sarı saçlı, masmavi gözlü bir kız kaşlarını çatmış bana bakıyordu. Tahminen benden bir iki yaş küçüktü.
"Evet, sana dedim. İntaara meyilli kız!" dedi bana sinirle bakarak. Açıkçası o kadar çok şaşırmıştım ki ona cevap veremiyordum. Topallayan bir kıza göre gerçekten hızlı bir şekilde yanıma geldi ve beni denizden uzaklaştırdı.
Kendime geldiğimde çoktan bir kafenin içine girmiştik bile. Kendime gelmiştim ama hiç sesimi de çıkaramıyordum. Kız bizi pencere kenarında bir masaya yerleştirene kadar gözlerimi kucağımdan ayırmadım.
Karşıma oturup bana kaşlarını çatarak baktı.
"Az önce napıyordun orda?" diye sordu. "Ve sakın bana denizi izliyordum gibi bir cevap verme çünkü bu bakışı tanırım. Eğer ben olmasaydın birkaç saniye sorna deniz seni almış olurdu." diye de ekledi.
İlk defa bakışlarımı kucağımdan kaldırıp ona baktım.
"Beni neden buraya getirdin?" sesim çok kırılgan çıkmıştı. Dokunursanız ağlayacak durumdaydım.
Kızın yüzü, sesimi duyunca yumuşadı. Elini uzatıp masanın üzerine koyduğum bir elimi tuttu.
"Bana beni hatırlattın," dedi.
ona soru işaretli bir yüzle baktım.
"Üç yıl önce bende senin gibi tekerlikli sandalyeye mahkumdum ve birgün bütün o kuvvet çalışmaları ve hastane ortamı bana dar gelmeye başladı. Hayatımda sevdiğim ve beni seven kimse yoktu. Ailem kardeşimin ölümü ve benim özürlü kalışıma çok üzüldükleri için boşandılar. Annem beni istemedi ve babamda çok içiyor ve eve geç geliyordu. Ben de senin gibi buraya gelmiş ve az daha kendimi denizin güvenli kollarına bırakacaktım ama sonra birden hayatın bitmdiğini ve tekar yürümeye başlayacağımı kendime söyledim ve işte burdayım," dedi. "Ve bunu sana neden anlattığım konusunda da hiçbir fikrim yok," diye de ekledi gülümseyerek.
Kendi düşüncelerimi -olumsuz olanları diyorum- başka birinden duymak beni gerçekten sarsmıştı. Kıza gülümsedim.
"Teşekkürler,"
"Önemli değil. He, bu arada ben Rana," dedi
Gülümsedim ve adımı söyledim. Hiç konuşmadan birkaç dakika durduk. Sonra Rana garsonu çağırdı ve çilekli milkshake siparişi verdi. Ben de aynısından istedim.
Sırf sohber olsun diye "Kaç yaşındasın?" diye sordu.
"20" diye cevap verdim. "Sen?"
"İki gün sonra 19 bitecek,"
"Vay canına. Gerçekten küçük yaşta kaza geçirmişsin," dedim şaşırarak. Hüzünlü bir şekilde gülümsedi.
"Evet, benim için zor günlerdi," dedi.
"Özür dilerim. Bundan bahsetmek istemeyeceğini düşünemedim," dedim. Pot kırmıştım.
"Ah, özür dileme! Ben çoktan aştım bu evreyi," dedi.
birkaç saniyelik bir suskunluktan sonra bu sefer ben soru sordum.
"Nerede okuyorsun?"
"Boğaziçi Makine" dedi.
"WOW! Heö güzelsin hem de akıllı," deyip göz kırptım. Kıkırdadı. Bu kıza kanım kaynamıştı.
"Aslında kazanmak o kadar da zor değil," dedi.
Sözünü keserek "Ya evet, sadece lise yıllarının hemen hemen hepsini harcıyorsun değil mi? Özellikle fizik! AHH! Fizikten nefret ederim," dedim. Güldü.
"Aslında konular o kadar da zor değil sadece....Bana öyle bakmayı kes," dedi gülerek.
ona sen hangi gezegenden geliyordun bakışımı atmıştım.
Bu sırada garson elinde milkshakelerimizle geldi.
içmeye ve konuşmaya devam ettik.
Kafeden kalktığımızda saat gece onu geçiyordu ama benim kazadan sonra ilk defa gerçek bir arkadaşım olmuştu. Hem de hayatımı ona borçlu olduğum bir arkadaş...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Tesadüfler Şehri
General FictionKazadan sonra hayata neredeyse küsmüş bir kız.....Tek görevinin vatanını korumak olduğunu düşünen bir genç.....Yakışıklı bir doktor....ve aralarındaki lanet bir aşk üçgeni....