Bakın burda kimler varmış

41 2 0
                                    

Hikayemi sanırım 5 kişi okumuş. Biliyorum büyük bir sayı değil ama ilk defa yazdığım bir şeyleri birileri okuyor. Okuduğunuz için teşekkürler :))

   Telefonumun çalma sesiyle uyandım. İnleyerek yatağımın yanındaki komodinden telefonumu aldım ve kim olduğuna bakmaya zahmet etmeden açıp kulağıma götürdüm.

"Ne var!" Sabahları biraz aksi olduğum doğrudur.

"Günaydın, gün ışığı! Bugün hastaneye daha erken gelmen gerektiğini sana hatırlatmak için aramıştım," dedi ses. Bora olduğuna hiç şüphem kalmamıştı.

Yatakta oturur pozisyona geçerken içimi çektim.

"Neden erken gelmem gerekiyor anlamıyorum. Zaten her günüm orda geçiyor," dedim.

"Ama bugün sana bir süprizim var," dedi sesine bir miktar gizem katmaya çalışarak. Tabii bunu başaramadığı için gülümsedim

"Süprizlerden nefret ederim," dedim.

"Evet, her neyse. Saat on ikide görüşürüz,"

"Geleceğimi nerden biliyorsun?" diye sordum.

"Doktorluk dışında bir mesleğim daha var. Ben bir medyumum ve geleceği görebiliyorum,"

"Ya da sadece süprizi merak ettiğim için geleceğim," dedim ve telefonu kapattım.

Kendimi yatağımın yanındaki sandalyeme çekerken gülümsüyordum. Bu çocuk gerçekten beni gülümsetmesini biliyordu.

Sandalyemi odamın tuvaletine sürdüm ve hizmetçimiz -daha doğrusu benim bakımımı üstlenen- Dilara Abla'yı çağıran butana bastım. Geldiğinde duş almama ve giyinmeme yardım etti. Onu her çağırdığımda içim acıyordu. Kendi kendime banyo yapmayı geç giyinemeyecek kadar işe yaramazdım. İşimiz bittikten sonra beni mutfağa kadar arkamdan ittirdi ve masanın önüne götürdü. Teyzem işe gittiğini yazan bir not bırakmıştı ve biraz da para. Dilara Abla bana kahvaltımı hazırladı ve temizliğe girişti. İçimden pek bir şey yemek geçmiyordu ama onun hatrına bir ekmeğe biraz nutella sürdükten sonra zorla yedim. İşim bittikten sonra çantamı ve parayı alarak çıktım.

Saat tam 12.30'da Bora'nın odasına girdim. Ben içeri girince kağıtlarından başını kaldırdı ve beni görünce kocaman gülümsedi. Bir süre sonra bu endişeli bir gülümsemeye döndü.

"İyi misin?" diye sordu. "Geç kaldın."

Omuz silktim. "İyiyim ve trafik. Bilirsin İstanbul'un sağı solu belli olmuyor," dedim.

"Peki," dedi masasının arkasından çıkarken. "Bugün seni birileriyle tanıştırıcam," dedi.

"Süpriz bu muydu? Harika! Ben de bana çanta aldın sanmıştım," dedim alayla. Gülümsedi. Ne kadar da çok gülümsüyordu. Ve gülümsemesi harikaydı. Eğer kazadan önce Bora'yla tanışmış olsaydım şu anda onunla öpüşüyor olurdum. Biliyorum, eski ben biraz hafifti. Ama kaza beni olgunlaştırdı.

Beni ittirerek odadan çıkardı. Beyaz koridora çıktık. Duvarlarda felç olan insanların önce ve sonra halleri asılıydı. Önce kısmında tekerlekli sandalyelerde veya hastane yataklarında yatıyorlardı. Sonra kısmında ise aynı insanların ayakta ve ellerinde yürüm değnekleriyle gülümsedikleri fotoğraları vardı. Altında 'Onlar başardı, siz de başarabilirsiniz,' yazıyordu. Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum.

Hastaların ortak alanına girdiğimizde birden herkes susup bize baktı. Aman Tanrım! Odada dört tane tekerlekti sandalyeye mahkum kişiler vardı. Dört kişi de ya benden biraz küçük ya da benden biraz büyüktü. Aralarında üç gün önce karşılaştığım siyah saçlı kız da vardı. Göz göze geldiğimizde hemen gözlerimi başka tarafa çevirdim.

İki kız iki erkektiler. Ben de aralarına katıldığıma göre artık 3 kız 2 erkektiler. Bora boğazını temizleyip konuşmaya başladı.

"Selam millet. Bu Melissa. Aramıza yeni katıldı. Şimdi herkes kendini tanıtsın ve ona yardımcı olsun lütfen," dedi ve beni onlara doğru itti.

Siyah saçlı, siyah gözlü ama solgun tenli çocuk sandalyesini bana doğru sürdü ve karşımda durdu.

"Ben Mert," dedi ve elimi alarak dudaklarına götürdü. Hafifçe öperek bıraktı. Ona merakla karışık şaşkınlıkla gülümsedim.

"Melissa," dedim. "Tanıştığıma sevindim,"

Eski yerine geçti. Bu sefer yanındaki koyu kumral saçlı çocuk bana nerdeyse hiç bakmadan "Özgür" dedi. Beni burda istemediği belliydi. Onun yanındaki kız Özgür'e dirsek attı.

"Bu kadar kaba olma. Kızın sempatikliğe ihtiyacı var. Merhaba Melissa. Ben İlayda. Aramıza hoş geldin," dedi kocaman gülümseyerek. Çok pozitif bir kıza benziyordu. Onu sevmiştim. Yani ilk izlenimim iyiydi.

Bende ona gülümsedim. "Teşekkürler İlayda," dedim. Sonra yanındaki siyah saçlı, daha önce karşılaştığım kıza döndüm ve birden yüzümdeki gülümseme dondu.

"Demek adın Melissa. Öyle mi?" dedi. Sinsice gülümsemesini sadece ben mi görüyordum?

Bu sırada Bora'nın telefonu çaldı ve bize özür dilercesine baktıktan sonra dışarı çıktı. Arkasından baka kalmıştım. Kızın sesiyle tekrar dikkatimi ona verdim.

"Bak, Melissa. Burayı bir okul gibi düşün. Populerler, inekler ve yeni gelenler diye ayrıldığını düşünebilirsin. Tahmin et sen hangi gruptasın." Cevap vermemi beklemeden devam etti. "Evet, doğru tahmin. Yeni gelen ezik! Aslında sadede gelirsek yolumuza çıkmazsan biz de senin yoluna çıkmayız," dedi.

İlayda ona kuşkuyla baktı "Bu sence de biraz sert olmadı mı, Ezgi?" diye sordu fısıldayarak. Fakat onları duydum. Demek adı Ezgi'ydi...

"Bana ne! Başkalarının mutluluğunu düşünemeyeceğim, hayatım," dedi ve odadan hışımla çıktı. Kızın derdi neydi böyle? İlayda bana bakarak sahte olduğu çok belli olan bir gülümseme gönderdi.

"Bunun için üzgünüm. Ben Ezgi gibi düşünmüyorum. Belki çıkışta bir yere oturup konuşuruz. Ne dersin?" diye sordu. İçimden kabul etmek gelmiyordu. Tam kibar bir şekilde reddetmeye hazırlanırken kapı açıldı ve dikkatimi oraya vermek zorunda kaldım.

"Aman tanrım! O nasıl bir trafikti? Geç kaldığım için kusura bakmayın." dedi ve tam o sırada beni gördü.

"Melissa!!!!" dedi ve hızla beni kucakladı. "Senin ne işin var burada?"

"Ben bu hastanede yaşıyorum gibi bir şey," dedim ona gülümseyerek. "Asıl sen napıyorsun burada?"

"Ah, ben burada yürümeye başladım. yani topallayarak da olsa," dedi elindeki değnekleri göstererek.

"Rana," dedi daha önce duymadığım bir ses. Sesin geldiği yöne baktım ve aslında sesi daha önce duymuş olduğumu fark ettim. Konuşan Özgür'dü ve Rana'ya gözleri parlayarak bakıyordu.

"Demek yeni kıza benden daha fazla ilgi gösteriyorsun, öyle mi?" diye sordu gülümseyerek.

Rana da ona gülümsedi. Yanakları hafif pembeleşmişti. Demek sevgiliydiler. Hmmmm...

Yanına giderek yanağına küçük bir öpücük kondurdu. Kulağına bir şeyler fısıldadı ama duyamadım. Doğrulduğunda gözleri parlıyordu. Arkadaşım için sevinmeden edemedim.

"Hey, biz burada ne malız Rana Hanım!" diye tersledi onu İlayda. Sanırım o da Rana'nın yakın arkadaşıydı.

Rana ona doğru topallayarak gitti ve sarıldı.

"Ben de tam Melissa'ya çıkışta bir yerlere gitmeyi isteyip istemeyeceğini soruyordum," dedi bana bakarak İlayda.

Rana ben daha kibarca reddedemeden atıldı. "Harika! O zaman şu yeni açılan alışveriş merkezine gidebiliriz. Hem biraz etrafa bakınırız," dedi. "Eminim kız kıza takılmak hepimizin ruhuna iyi gelecektir," dedi bana dönerek.

Eh, nasıl reddedebilirdim ki. Gülümsedim ve "Benim için bir sorun yok," dedim. Rana da sevinçle ellerini çırptı. Böyle sekiz yaşındaki kızlara benzemişti. Tam odadan çıkacaktık ki Bora odaya girdi. Yüzü asıktı ve iyi bir haber almadığı kesindi.

Birden gözünden bir damla yanağına doğru akmaya başladı.

Tesadüfler ŞehriHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin