Bölüm 20

3K 427 42
                                    

Filistin | el-Halil - Mart 2016

Bir zamanlar epey kalabalık olduğunu tahmin ettiği sokak artık terkedilmiş gibiydi. Paslı kepekleri indirilmiş dükkanların önünde oturan, eskiden o dükkanların esnafı olduklarını düşündüğü birkaç adam hararetle sohbet ediyordu. Meydan sayılabilecek dört yol ağzında ise trafik biraz daha canlıydı. En azından burada açık birkaç dükkan var. El-Halil sokaklarındaki çoğu dükkan güvenlik sebebiyle İsrail tarafından kapatılıyordu. 

Eski şehir merkezi, dar sokakları, düz damlı evleri ve eski pazarlarıyla el-Halil Aişe'ye her zaman sıcak gelmişti ama şu an karşılaştığı boşaltılmış sokaklar birbirlerine tedirgin bir şekilde bakan insanlarla doluydu. Önünden zırhlı bir araç geçiyordu şimdi. İleride eski binaların güzelliğini bozan bir kontrol kulesi ve içerisinde de her an elindeki silahla durduğu yerden öylece istediği kişinin beynini dağıtacakmış gibi görünen bir asker vardı. 

Sokağın başına bir barikat kurulmuştu. Yarısı yıkılmış bir duvara, mor renk zemin üzerine kırmızı boyayla "Bekle Kudüs, geleceğiz" yazılmıştı. Bu tarz duvar yazıları Filistin'in neredeyse her bölgesinde görülebilirdi. Yer yer akmış olan boya yazıya oldukça büyük bir anlam yüklüyordu. Kanla yazılmış gibi. Belki de gerçekten bir Filistinlinin kanıyla yazılmıştı, Aişe bu ihtimalin yüksek olduğuna emindi. 

Boynundaki fotoğraf makinesinin ağırlığını hissetti. Lübnan'dan kalan ve vazgeçemediği şeylerden biri de bu hobiydi. Bir kaç kez yarışmalara katılmış, oldukça mütevazi de olsa ödül kazanmayı bile başarmıştı. Duvar yazısına yaklaşarak arkasındaki binayı görüş alanına dahil etti. İstediği pozisyonu almaya çalışırken arkasından birinin sert bir sesle kendisine seslendiğini duydu. "Fotoğraf çekmek yasak!" 

Aişe aldığı pozisyonu bozmadan başını çevirerek bakmakla yetindiğinde omzuna kocaman bir silah asılı olan bir İsrail askerinin kendisine doğru yaklaştığını farketmişti. Yaşı çocuk denebilecek kadar gençti. Boynundaki silahın ağırlığıyla bükülmüş omuzları yaşının daha da küçük görünmesine sebep oluyordu. Gözlerinde Aişe'nin karşılaştığı diğer askerlere nazaran nefretten başka bir şey vardı. Tiksinti mi? Korku mu? Hayır, korkması gereken o değil, benim.
Asker artık iyice yaklaşmış, ağır silahını gücü yettiğince kavramıştı.

"Nedenmiş o?'' Bir duvarın fotoğrafını çekmenin yasaklanması kadar saçma bir şey duymamıştı. Esasen böyle bir yasak olmadığını, askerin sırf onu çileden çıkartmak için bunu uydurduğunu düşünüyordu.

 "Makineyi ver!" diye kükredi asker. "Keşif aracının yanından geçerken görüldün. Yeni bir eylem mi planlıyorsunuz? Bunun için mi çekiyordun?!" 

Aişe bunların birer soru değil, itham olduğunu biliyordu. Peçesinin altındaki yüzü yanmaya başlamıştı. Yine de kendini cevap vermek zorunda hissetti. "Hayır, ben sadece..." Yeteri kadar güçlü çıkmayan sesinden nefret etti. 

Silahı Aişe'nin göğsüne doğru kaldıran asker "Makine! Hemen!" diye bağırarak boşta kalan elini öne doğru uzattı. Bu sayede silah hedefini az da olsa şaşmıştı.

"Veremem, şahsi bir eşyam." Askerin bunu umursayacağını hiç sanmıyordu ama ona istediğini vermek de içinden gelmiyordu. Korunmaya muhtaç bir çocukmuşcasına makineyi göğsüne bastırdı. 

Askerin yüzünde birkaç saniyeliğine görülüp kaybolan tereddüt dolu ifadenin ardından "O halde kimlik kontrolü. Yüzünü aç!" demesi ile Aişe endişelenmeye başlamıştı. Yine aynı şehirde, el-Halil'de peçesini açmadığı için şehid edilen Hedîl el-Heşlemûn'u dinlemişti insanlardan, internetten, televizyondan. Ama bir gün aynı durumla karşılaşacağı hiç aklına gelmezdi.

Cennet Rüzgarı ريح الجنةHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin