Elimde ki kahve dolu bardağın üstünde tüten dumanı hafifçe üfleyerek dağıttım. Kahve kokusu tüm odaya dolarken kahvemden bir yudum aldım. Vücudum kahvenin sıcaklığıyla gevşedi.
Tekerlekli sandalyemi sürerek penceremin önüne geldim. Hava soğuktu ve yağmur yağıyordu. Cam buğulanmıştı. Cam buğulandığında herkesin sevdiği gibi bende camın üzerine parmaklarımla resim çizmeye başladım. Araba çizdim. Herşey onun içinde başlamıştı. Lanet, kırmızı bir arabanın içinde. Çizdiğim arabanın üzerine 25 Mart 2015 yazdım. Kahvemden bir yudum daha aldım. Gözlerimi sımsıkı kapatıp açtım. Hayatımı, özgürlüğümü elimden alan o tarih, beni yaşayan ama yaşadığından tat alamayan insan haline getirmişti. Hışımla tarihi camın üstünden sildim. Pencereye bir kaç kez sinirle vurdum. Her vurmamla tepeden akan damlacıklar hızla aşağıya süzüldü.
"Sen eksiksin." dedim ve bir daha pencereye vurdum. Bir damlacık daha süzüldü.
"Sen hiç bir işe yaramıyorsun. " dedim ve bir daha pencereye vurdum. Bir damlacık daha tepeden süzüldü.
Tüm gücümle "Sana acıyorlar." diye bağırdım. Hızımı alamadan ardarda pencereyi yumrukladım. Penceremin yanında duran çalışma masama doğru tekerlekli sandalyemi sürdüm.
Kahve fincanını alarak yere fırlattım. Kahve fincanı parçalarına ayrılırken kahve her yere saçıldı. Halıma, nevresime. Annem kızacaktı. Umrumda dahi değil!Masanın üzerinde duran kitapları ellerime alarak teker teker kapıya fırlattım. Masamın üzerinde duran, hiç bir işe yaramayan vazoyu aldım ve tüm gücümle yere fırlattım. Büyük gürültü ile yere düştü ve parçalarına ayrıldı. Derin derin nefes almaya başladım. Parmaklarımı saçlarımdan geçirerek saçımı çekiştirdim. Tekerlekli sandalyenin kolluk kısmına bir kaç kez vurdum. Gözlerimi olabilceği kadar sımsıkı kapattım. Bir süre bekledim.
Gözlerimi açıp sakinleşebilmek için çalışma masamın çekmecesinde duran doktorun verdiği sakinleştirici hapı alarak , bardağıma su doldurarak ilacımı içtim. Bir süre sonra sakinleştiğimi hissettim.
Sakinleştiğimde tekrar pencerenin önüne tekerlekli sandalyemi sürdüm. Pencereyi açmak için kulpuna yöneldim. Bu evde herşey benim kullanabileceğim şekilde dizayn edildiği için zorlanmadan pencereyi açtım. Pencereye yaklaşıp elimi yağan yağmurun altına tuttum. Yağan yağmur ellerimden kayarak yoluna devam ediyordu.
Birinci damlacık, ikinci damlacık, üçüncü damlacık derken ellerim üşümüştü. Sandalyemi geri çekerek pencereyi kapattım. Su damlacıkları cama melodi şekilde vuruyordu. Bu insanın kısa süre olsada huzur bulmasına neden oluyordu.
Kapı iki kere tıklanıp açıldı. Daha gir dememiştim bile! Sinirle gelen kişiye baktım.Her hafta olduğu gibi yeni birisi gelmişti. Gülümseyip öylece bekliyordu.
Kahverengi gözlüydü. Sert yüz hattına sahipti. Dudakları kıvrımlıydı. Kirpikleri ok gibiydi. Gülümsemese kötü adam imajı var diyebilirdim. Uzundu.
Etrafın dağıldığını daha yeni idrak etmiş olmalı ki kaşları çatıldı. Girdiği gibi odamdan çıktı. Bir kaç dakika sonra odaya Yeliz abla ile girdi. Odayı toplaması için çağırmış olmalıydı. Bir süre sonra Yeliz abla kitaplarımı aldı ve masamın üzerine dizdi. Kırılmış olan fincan ve vazo kırıklarını hızlıca toparlayıp, yere dökülmüş kahveyi temizledi. Nevresimlerimi çıkarıp yenilerini sermişti. Halının üstündeki lekenin kabasını almıştı. Daha sonra işi bitmiş ve gitmişti. Adam yanıma, ayağımın dibine kadar girdi. Uzun olduğu için kafamı kaldırıp bakıyordum. Elini uzatıp;
"Merhaba, ben Hakan Bayraşa." dedi.
Eli havada asılı kaldı. Derin bir nefes aldı.
"Gir demeden girdiğim için üzgünüm." dedi.
Her hafta rutin hâle gelmişti. Tek kelime dahi etmedim. Buğulanmış camdan yansımamı görebiliyordum. Tek kelime ile 'çirkinim'.
"Neden gülmüyorsun?" dedi. Güldüm ama bu mutluluktan yoksun bir gülüştü.
Elimle kendimi gösterip "Görmüyor musun? Eksiğim. " dedim.
"Bardağın boş tarafını görüyorsun. Dolu tarafını bakmıyorsun. Ben senin bardağının dolu tarafını görebilmen için buradayım. " dedi. Kararlıydı.
"Seni buraya kim getirdi diye sormayacağım. Seni bu kadar kararlı yapan şey ne?" diye sordum. Gülümsedi. Buğulu camı elinin tersiyle sildi. Eliyle bir yeri yada birini işaret etti. "Görüyor musun? Bu havada üstünde yok denecek bir kıyafetle dışarıda duruyor. Oysa ki sen sıcacık evinde, kalın kıyafetlerle oturuyorsun. " dedi ve gülümsemesi daha çok yayıldı.
"Tek başına sokaklarda kalmış. Kimsesi yok. Belkide geceleri parkların banklarında uyuyordur. Bir ekmek için maalesef dileniyordur." dedi.
Derin bir nefes alıp yatağıma oturdu. Sandalyeyi ona bakacağım şekilde döndürdü. Elini omzuma koyup "Senin ise sevgi dolu bir ailen var. Baban her hafta senin kovduğun insanlar yerine daha iyilerini bulmak için çabalıyor. Annen herşey senin kullanabileğin şekilde bu evi dizayn ediyor, her gün senin hayatını kolaylaştırabilmek için çalışıyor. Kardeşin sen mutlu ol diye her akşam gelip sana hikaye okuyor. Senin için herşeyleri fedâ edebilecek insanlara sahipsin. Her gece sıcak yatağında yatıyorsun. Sıcacık yemekler yiyorsun. " dedi.
Ayağa kalkıp biraz etrafta gezindi. " Dışarda yaşayan bir insana sorsak; sıcacık bir evin ve sevgi dolu bir ailen olacak. Onlar herşeyini sana fedâ edebilecek ama tekerlekli sandalye kullanacaksın. Sence hangisini seçerlerdi?" dedi.
Bu cümlesi sinirlenmeme neden olmuştu. Bu adam kim oluyorda benim odama girip saçmalayabiliyordu. Kendisi ayakların üstünde tabi! Kimse beni anlayamazdı. Kimse. İstediğim gibi gezinemiyordum, yanımda birileri olmadan bahçeden çıkamıyordum. Arkadaşlarım beni ziyarete geldiğinde acımış gözlerle bakıyorlar,her zaman onlardan geri kalıyorum. Bunun altında eziliyordum. Her gün ölmek istiyorum. Bunun ne demek olduğunu bilmiyordu. Ayağa kalkıp yüzüne bir tane tokat atasım vardı. Tahmin edin neyim eksik? Çok zor değil, ayağa kalkacak bir ayağım vardı ama o da işe yaramıyordu. Cevap beklediği belliydi.
"Sen ne anlarsın be! Ailem, arkadaşlarım bana acıyarak bakıyor. Sen de! Sevdiğim adam bile beni bu halimle kabul etmedi. Sadece 1 ay katlanabildi. Her hafta yeni birileri geliyor ve defolup gidiyorlar. Aynı senin gidiceğin gibi. " dedim.
Gözlerini gözlerimden ayırmadan " Yanılıyorsun, madam. Ben herkes değilim. " dedi.
Gözlerimi devirdim. "Hepsi aynı şeyi geveliyor. " dedim. Gözlerimi hemen başka yöne çevirdim. En iyi yapacağım şeyi yaptım. Somurttum. Sandalyemi kitaplığımın önüne sürdüm. En son okuduğum -bitmek üzere olan kitabımı elime aldım. "Müsade edersen kitap okuyacağım. " dedim ve hemen gitmesini için dua ettim. Daha bu saçmalıklara katlanamayacaktım.
"Tabi,madam. Yarın aynı saatte burda olacağım." dedi ve göz kırptı. Şimdi benim ondan etkilenmem falan gerekiyor değil mi? Ayağımın pabucu. Bir şey demediğim için odadan çıktı. Sandalyemi kapının hemen yanında duran düğmeye sürdüm ve düğmeye bastım. Bu düğme ihtiyacım olduğunda evde bize yardımcı olan kişilerle iletişim kurabilmem içindi.
"Yeliz Hanım, küvetimi hazırlar mısınız?" dedim. Gevşemem gerekiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MUCİZE
Teen Fiction19 Şubat Genç Kurgu #843 #Anita2016 Genç Kurgu 1.'si Bu her hikayeden farklıydı. Eksik olduğunu düşünen, hayattan tat almayan bir bayan ve onu hayata döndüren bir Beyfendi. Tam anlamıyla adam kadını hayata,tekrar döndürüyor. Mucize onun ellerinde.