11; "Very Chocolate Fancies"

13.8K 384 13
                                    

Zayn’in yaptığını taklit edip, öylece döşemeleri izlerken sessizliği bozmamak çok zordu. Umutsuzca dudağımı kemirirken, onu nasıl mutlu edebileceğimi düşünüyordum. Şey, pek mutlu bir haber almış sayılmazdık da.

Hafifçe boğazımı temizledim. “Zaynie?”

Bana cevap vermedi. Koltukta ona yaklaştığımda irkilmemişti bile.

“Hey, yazın bitmesine daha çok var, değil mi? Amerika’ya hemen dönmüyoruz ki.”

Başını kaldırıp, dümdüz bana baktı. “Sen dönmek istiyor musun?”

Başımı olumsuz anlamında iki yana salladım. Kaşlarını kaldırdı. “Gerçekten mi? Yani sen-”

“Seninle kalmak istiyorum.” Diye tamamladım kocaman gülümseyerek.  Nihayet, gittikçe genişleyen bir gülümseme yüzünü aydınlatmıştı. Konuşurken heyecanı belli oluyor, kirpikleri hızla titreşiyordu. “Evet, bu her şeyi değiştirir,” dedi beklemeden ayağa kalkarken. Ne yapacağını anlamaya çalışırken bileğimden tutup, beni sürüklemeye başlamıştı bile.

“Ne yapıyoruz?” diye sordum, kıkırdama isteğime engel olamıyordum. Odasının önüne geldiğimizde içeri girdik ve kapının önünü kolaçan ettikten sonra kapıyı kapatıp, üstümüze kilitledi. “Burada kalacaksın,” dedi odayı göstererek. “Seni burada saklayacağım. Benimle kalacaksın, sana ben bakacağım.”

Orada, öylece bir kenara sinmiş oturarak ne kadar vakit geçirdiğimi bilmiyordum. Sebebi belki vücudumun belki de zihnimin uyuşmuş olmasındandı. Ayağa kalkamayacak gibi hissediyordum. Ayağa kalkmak için ne yapmam gerektiğini hatırlayamıyordum ki.

“Bayan, affedersiniz bayan,” başımı kaldırıp, güvenlik ya da öyle bir şeye benzeyen adama baktım. “Siz iyi misiniz?”

Gözlerimi kısıp, anlamsızca bakışlarına karşılık verdim. Ona iyi olduğumu nasıl söyleyebileceğimi bilmiyordum, tam olarak ne diyerek iyi olduğumu anlatabilirdim?

Boğazımı temizledim. Bir şeyler söylemek için dudaklarımı araladım. “Zayn?” diye mırıldandım, ne dediğimi farkında sayılmazdım. “Zayn?”

Kaşlarını çattı. “İzin verin kalkmanıza yardım-”

Adamın uzattığı eli huysuzca ittirdim. “Hayır, düştüm,” umutsuzca duvara sürünerek doğrulmaya çalıştım. “Uçak da düşmüş, biliyor muydun?”

“Pek iyi görün-” sendelediğimde beni tutmak için davrandığından, cümlesi yarım kalmıştı. Öylece durdum, donup kalmıştım. Hiçbir şey hissetmediğimi fark ettim. Burada geçen saatler boyunca bu yüzden ağlamamış olmalıydım. Hissizlikten.

Dudaklarımı büzüp, adama yaslandım. Direnmek sıkıcıydı, bu yaptığımsa saçma. Elimde değildi, ne yapmam gerektiğini düşünemiyordum. Hayatımın en mantık yoksunu anıydı.

“Zayn,” diye mırıldandım adam bunu anlayacakmış gibi. “Uçak..”

“Ah, evet, anladım,” dedi adam. “Benimle gelin.”

Tanrıya şükür, beni kucağına alıp, her ne cehenneme gitmemiz gerekiyorsa oraya öyle götürdü. Gözlerimi kapattım, hissizliğin yerini bilinçsiz kara bir boşluk alıyordu.

***

“Effie…”

“…yanındayım.”

“…buradayım, bebeğim…”

Saçlarımın arasında dolaşan el, onları geriye attığında, parmakların hafif dokunuşunu başımın üstünde hissettiğim dudaklarınki almıştı. İrkilip, gözlerimi aralamaya çalıştım. Yüzü sadece birkaç santim ötemdeydi. Ona baktığımı fark ettiğinde, birkaç defa gözlerini kırpıştırdı, kirpiklerine uzanıp onları yüzüme tutsak etme arzumu bastıramadım.  Nefesi hafifçe yüzüme çarptı, elimde olmadan gülümsedim. Uzanıp, yüzüne dokundum. İşaret parmağımın ucu yanağı, dudakları boyunca gezinip, daireler çizmeye başlamıştı. Minik pürüzleri hissettikçe, kaç gündür tıraş olmadığı sorusu üstünde gidip geliyordum. Sanki asıl önemli olan buymuş gibi.

Behind These Hazel EyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin