25; "Distances Can Not..."

11.1K 305 12
                                    

“Zaynie,” diye mırıldandım uyuyor olma ihtimalini önemsemeden.

“Mm?”

“Şimdi biz gerçekten evden mi kaçtık? Yine?”

Başıyla onayladığını hissettim, kolları beni daha sıkı sarmıştı.

“Yoksa seni benden alacaklardı, Effie,” diye açıkladı. “Bunu ister miydin?”

Başımı iki yana salladım, demek ki bu yüzden parkta yatıyorduk. Zayn hemen arkamdaydı, bana

sarılmıştı, karanlıktan korkmuyordum ama burada, dışarıda uyumak da istemiyordum.

“Bak,” dedim aniden, gökyüzünü işaret ederek. “Bak işte orada! Mr. Bean!”

“Mr. Bean mı?” bir anlığına duraksadı, nihayet ilgisini çekebilmiştim. “Hayır, Effie. O Albus

Dumbledore.” ben cevap vermeden devam etti. “Yanında da bir... su aygırı var.”

Dudaklarımı büzdüm. “O su aygırı değil sersem; o sensin.” dedim inatla, Mr. Bean’i Albus

Dumbledore’a benzetmesi sinirime dokunmuştu. “Hatta yanınızda da kocaman bir domuzcuk

var. Hıh.”

Bana cevap vermedi. Dönüp ona baktım. Göz kapakları kırpışıp duruyordu. Yanaklarımı şişirdim.

“İyi geceler, Zaynie.” diye fısıldadım eğilip yanağından öperken.Kafam karışmıştı.

Filmlerde hep, önce kız uykuya dalardı. Erkek onu beklerdi. İç çekip, gözlerimi yavaşça kapattım.

Sanırım kuzen Zaynie’yi uykudan başka bir şey konusunda sınamalıydım.

(Bölümde çalan şarkı; http://youtu.be/vMAHi52sfU0)

Bizi hala bekleyen gecikmiş randevumuzu unutmam için çok geçmesi gerekmemişti. Nasıl oluyorduysa, orada dikilip kolları arasında kıvrılmak şarap içip utangaç ilk randevu şakaları yapmaktan daha cazip görünüyordu.

Kolları bel çukurumda birleşmişti, tanrıya şükür geri çekilmek için acele etmiyordu. Bana eğilmişti, yüzü omuzuma gömülmüştü, ellerimi sırtında birleştirirken tek yapmaya çalıştığım kokusunu daha çok içime çekmekti. Bu konuda kesinlikle doyumsuzdum.

Ah, bir de biri kalbime Londra Olimpiyatlarının çoktan bittiğini hatırlatmalıydı. Bu saatten sonra koştuğu maratonlar hiçbir halta yaramayacaktı, onu diyorum.

Eli, sırtımda yukarı aşağı belli belirsiz çizgiler çiziyordu. Teninden yükselen baharat kokusu ağzımı sulandırmıştı, ceketinin yakasını açarak, dudaklarımı köprücük kemiğinin üstüne bastırdım. Sadece ilk randevudan önce birkaç saat ayrı kalmıştık değil mi? Bu yaptığımız ona daha çok nazi kampından yarım asır sonra dönmeyi başarabilmiş bir esir havası katıyordu. Her neyse.

Tam, bu pozisyonda sonsuza kadar kalabileceğim klişesi yapacaktım ki, sessiz gece dudaklarımın arasından değil; karnımdan gelen bir sesle bölündü. Zayn’in sessizce güldüğünü duydum, yanaklarıma ateş basarken suratımı göğsüne gömmekten başka bir şey yapamamıştım. “Birinin nihayet karnı acıktı, ha?” diye fısıldadığını duydum. “Vay canına. Yıllardır bu anı bekliyordum.”

Behind These Hazel EyesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin