Bir yerde okumuştum, hoşlandığın kişiye dokunduğunda oluşan hazın bilimsel bir adı varmış. Onun bile bir adı var, senle benim yok. Çoğu şaire göre uzaktan sevmek aşkların en güzeli. Çok yakınken çok uzaktan sevmek var bi de. Ki buydu sanırım bizim adımız, illa bi isim koyacaksak. Kafa bile yorulmaması lazım ona. Ufak bir gülümsemeden binlerce anlam çıkarmak... Hele bir de hayal denilen şeyle fazla haşır neşirsen uğraş dur. 5 saniyelik olaya 5 saatlik kurgu yaratırsın. Ama ola ki bir gün gelir, tercih sunmak zorunda kalırsın; sunma. Seni seçmez çünkü. Fazla kaptırmışsın demektir o devasa ve ahmakça hayal dünyana. Eğer ki yaptıysan böyle bir hata... Önce içeceksin, çok fazla içeceksin. Her gün içeceksin... Sonra bi arkadaşın, bi tanıdığın, herhangi biri gelecek işte. Takma bu kadar diyecek. Sinirleneceksin. Seni anlıyormuş gibi davranmasına sinirleneceksin. Sırf ona olmayacak ama sinirin. Hayalinde yarattığın o kusursuz kadına sinirleneceksin. Hayatında kırmak istemeyeceğin tek insan kırmış seni, en doğal hakkın sinirlenmek. Nefret ettiğini bile düşünebilirsin belki bi ara. Sonra farkedersin zaten, istesen de nefret edemezsin ondan. sol göğsün acımaya başlayacak tam bu aralar. Kalbin her şeyden çok sevdiği şeye bi anda nefret yüklemeye çalışmana anlam veremeyip, dayanamayacak. Mecazi bir acı değil bu bahsettiğim, gerçekten acıyacak. Deşmek isteyeceksin göğsünü. Ama o kadar cesur olmadığını sen de bileceksin. O kadar cesur olsan zaten, işleri buraya hiç getirmeyecektin. O yüzden salakça tavsiyelere uyup yeni insanlara yöneleceksin. Gerçek bir arayıştan çok uzak olacak bu. Sırf unutmak için denediğin insanlar... Yapma. Gerek yok. Unutamıyorsun çünkü. O büyük acı gitgide büyüyor her türlü. Kurtulamayacaksın ondan, ama söz veriyorum alışacaksın ve onla yaşayacaksın, ne kadar yaşamak denirse tabi buna...
