Beş yaşındaydı Doruk. Geceyi bir başka seviyordu ve yaz mevsiminin aşığıydı, daha doğrusu bulutsuz gecenin; gökyüzünün, yıldızların ve bilinmeyenin aşığıydı. "Uzaylı" kavramının absürtlüğünün farkına varacak kadar da zekiydi. Bir sene önce "Anne, uzayda yaşamasınlar orası karanlık, buraya gelsinler" diyerek masumluğun büyüleyiciliğini ailesinin iliklerine kadar hissettiren Doruk, aradığı doğruları hayal gücünün doruklarında bulacaktı. Okumayı öğrenmeyi o kadar çok istiyordu ki, ailesi, özellikle büyük annesi Doruk'un bu hayalini gerçekleştirmek için çaba sarf ediyordu ve Doruk çizgi filmlerinden, ailesi de o amaçsız televizyon programlarından fedakarlık yapıyordu. Ailesinin mutluluğunun temel nedeni Doruk'un okula başlamadan okumayı sökecek olmasıyken Doruk'un tek bir amacı vardı: Hayal gücünün sınırsızlığı ile kendini sınırlandırmamak, merak ettiği her şeyi araştırmak.
"Uzaylı" kavramının neden bu kadar absürt geldiğini öğrenecekti. Öncelikle dünyadan başka gezegenler olup olmadığını sorgulamalıydı. Güneş Sisteminde dokuz gezegen vardı (Plüton cüce gezegen değildir). Ardından hayal gücünün doruklarındaki diğer soruyu sordu, yıldızların ne olduğunu... Güneş'in de bir yıldız olduğunu öğrendi hemen ardından, gökyüzünde hayranlıkla baktığı yıldızlardan sadece birine, kendi yıldızına bakıyordu gündüz olduğunda ve gündüzleri daha çok sevmeye başladı Doruk. Uzaylı kavramının ne kadar saçma olduğunu çok hızlı bir şekilde anladı ve artık emindi evrende sayısız sayıda medeniyet olduğuna. Artık gökyüzü onun için çok daha farklıydı. Yıldızları gözlemlerken onların da gezegenler barındırdığını hayal gücü sayesinde öğrendi. İçindeki çocuğu, hayal gücünü öldürmeyeceğine söz verdi.