Erken yatması gerekiyordu çünkü o bir çocuktu ve büyümesi için uyumak zorundaydı. En azından ailesi böyle düşünüyordu. Okulu öğleden sonraydı, ancak yine de erken yatmalıydı. Doruk başta bu durumdan hiç hoşlanmıyordu, ancak tıpkı küçükken olduğu gibi kendini hayal dünyasının merkezinde bulduğundan istediği her şey geceleri emrine amadeydi. Uzayı düşlüyordu, aşık olduğu kızı, keşiflerini, geleceği...
Birkaç gün sonra...
Hafta sonuydu. Hayal dünyası o kadar büyüleyiciydi ki, bu muhteşemlikten kopmamak için uyumaktan korkuyor, uykusu gelmek bilmiyordu. Gözünü kapayıp evrenin derinliklerine yolculuk yapıyordu. Uzaya olan bağını keşfeden ilk arkadaşını, aşık olduğu kızı düşlüyordu yanında, evrende yolculuk yaparken. Saat sabaha karşı dört buçuk sularıydı ve gün doğumuna yaklaşıyordu Doruk. Yıldızlar kayboluyordu tek tek, mavinin en gizemli tonuna bürünüyordu gökyüzü. Artık uyumalıydı. Yıldızlar ondan uzaklaşıyordu bir bir, üzgün hissediyordu ve uyuyup yıldızlar tekrar doğana dek uyanmak istemiyordu. "Keşke gündüzleri de yıldızlar süslese gökyüzünü. Ama onlar orada zaten. Daima orada olacak. Göremesem de göz kırpıyorlar bana, bu yüzden güneşten nefret etmemeliyim. Güneşi seviyorum. Yaşam kaynağımı neden sevmeyeyim, yıldızları birkaç saatliğine kapatıyor diye mi? Bu çok saçma olur. Şimdi uyuyacağım ve harika rüyalar göreceğim. Pınar'ı göreceğim... Kalbimin onu gördüğünde yerinden çıkacak kadar hızlı attığı, hiç olmadığı kadar sıcak olduğu... Ve ona gezegenlerden oluşan balonlar vereceğim. Ben onun astronotuyum, uzayın doruk noktasıyım. Onu çok seviyorum, uzay kadar çok. Yıldızları da görürüm hem, hatta nebulaları bile görebilirim. Rüyalarımı da kontrol etmek istiyorum. Günaydın dünya, bana da iyi geceler." dedi ve uykuya daldı.
İzcilik onun çok sevdiği bir faaliyetti. Doğaya, seyahate o kadar tutkuluydu ki, özellikle kamp yapmak ve gün doğana kadar yıldızları seyretmek onun en çok istediği aktivitelerden biriydi. Ayrıca bir UFO gözleminde bulunma olasılığı da onun heyecanına heyecan katıyordu. Dahası, aşık olduğu kız da izciydi ve okulun izcilik ekibine kaydolurken habersizce karşılaşmışlardı. Doruk onu gördüğünde duygularını o kadar belli ediyordu ki, Pınar'ın, ona olan aşkını anlamaması için dua ediyordu her karşılaşmalarında. Korkuyordu. Onu kaybetmekten, kalbindeki sıcaklığın bir anda kutuplara dönüşmesinden...
Uyandığında saat öğleyi geçmişti. Pınar'la aynı ortamda bulunacaktı. İlk kez gözünü açtığında uzay değil, Pınar geldi aklına ve bu durum onun heyecanını bambaşka bir forma dönüştürmüştü. Konuşma şansları da vardı çünkü bu kez aileler de yanlarında olacaktı. Aileler birbirini okul toplantıları ve geziler sayesinde tanıyordu. Şehrin meydanında 23 Nisan'a özel bir etkinlik planlanmıştı ve tüm ilköğretim okullarının izcileri oradaydı. Ancak büyük etkinlikler 23 Nisan'a, yani yarına özeldi ve bugün birkaç etkinlik haricinde akşam sohbetleri yapılacaktı. Ayrıca her okuldan birkaç izci kamp yapma kararı aldı. Hava olağandan sıcaktı ve Doruk bunalmıştı. Yaşam pınarını göremiyordu, muhtemelen daha oraya varmamışlardı. Karnı acıkan Doruk, ailesiyle birlikte şehir manzarasının muhteşemliğin doruk noktasına yaklaştığı bir yerde yemeğe gitti. Doruk'un aklı ondaydı ve saat akşama geliyordu. "Acaba akşam orada olurlar mı?" diye sorgulamadan duramıyordu. İçinde bambaşka bir his vardı, belki de hayat boyu unutamayacağı mutluluğa çok yakındı.
Meydana vardıklarında okulun bulunduğu stand ve çadırın çevresinde Pınar'ı ve ailesini gördü. Sınıfından ve okulundan birkaç kişi ve ailesi; kamp yapacak olan birkaç kişi vardı. "Biz de sizi bekliyorduk Doruk, Mert burada iki saat önce olduğunuzu, daha sonra yemeğe çıktığınızı söyledi." dedi Pınar. Doruk kendini bir rüyanın içinde hissetti bir an. Aldığı her nefeste mutluluk soluyordu adeta. Ailelerin samimiyetinden öte, Doruk'un ailesinin Pınar'la olan iletişimi Pınar'ın Doruk'la olan iletişiminin daha da kuvvetlenmesini sağlıyordu. Pınar, Doruk'un ailesini birinci sınıftan itibaren tanıyordu. Doruk, huzur dağının doruk noktasındaydı ve bu zirve Pınar'ın gözlerine bakacak cesareti bulduğu her saniye yükleniyordu.
Masumluğun doruk noktasıydı çocuklar; mutluluğu, huzuru en çok hak eden onlardı. Çocuklar için atmalıydı dünyanın kalbi, onların mutluluğu için...