Kısa ama her şeyin başladığı bir bölüm oldu. Kurgu veya yazım ile ilgili düşüncelerinizi yorumlarsanız ve birde beğenirseniz çok mutlu olurum.
iyi okumalar..
Beynimi zonkalatan baskıdan çok gözlerimi açmam için direnen ışık huzmesi sinirimi bozuyordu. Etrafımda birden fazla ses birbirine karışmış fısıldar gibi çıkan tonlamaları kulaklarımda uğuldama uyandırmaya başlamıştı. Neler oluyor?
Ellerimle başımı tutup göz kapaklarımı açmak için direndiğim bir kaç saniye sonunda göz alıcı ışığı görmem bir oldu. Işık rahatsız edici derece de fazlayken gözlerimi tekrar kapayıp bir kaç saniye bekledim. Daha sonra bununla başa çıkabileceğimi kendime doksan dokuzuncu defa hatırlatarak gözlerimi hiç kapatmamak üzere açtım.
Allah'ım! Biri şu lanet olası ışığı kesebilir mi, lütfen!
Yerimde doğrulmaya çalışırken etrafımda tanımadığım onlarca yüz vardı. Etrafımdakilerden ziyade bulunduğum yeri bile tanımadığımı fark ettim. Herkes bana garip bakışlar atarken, korku dolu bakışlarım ile onlara cevap vermeye çalıştım.
"Adın ne?" Annemden biraz daha büyük, hatta büyük annem kadar büyük duran yaşlı bir kadın insan kalabalığından bir kaç adım öne çıkarak bunu sorduğunda, arkasından bir kaç ses "Adı neymiş" "Tekrar sorun" "Söylemiyor" gibi konuşmalarda bulunmuştu.
Hala "Adı neymiş" diyen meraklı sesler kesilmezken sesimi hissettiğim ilk anda "Capella" dedim.
Yaşlı kadın haricinde kimse şaşırmamış gibiydi. Ama o, o kadar farklı bakıyordu ki. Sanki beni beklemiyormuş gibi.
Uzunca süzdü beni.
"Nereden gelmiş sorsana Zora" diye bağıran bir çocuğa karşılık yaşlı kadın uyarıcı bir bakış attı. Adının Zora olduğunu anladığım kadın hala bana bakıyor bir şeyleri anlamaya çalışıyordu.
Kafa sallamaya başladı ve sanki kendi içinde düşündüğü şeyleri onaylar gibi kendi kendine cevap verir bir halde arkasına döndü.
Görmediğim bir kıza "Marsal'ı ara" diyerek tekrardan bana döndü.
"Hadi ama Zora sormayacak mısın? Nereden geliyormuş."
"Biraz susmayı dene, Marsal gelene kadar tek bir soru sorulmayacak."
Çocuk bu durumdan hoşnut olmayan sesler çıkarıp kalabalığı geçmeye çalışan cümleleri ile bize yaklaşmaya başladı. Doğrulmaya çalıştığım yerden sadece gelen adım seslerini ve heybetli gibi duran vücudunun izlenimini görüyordum.
Zora'nın hemen yanında dikildiğinde gözleri gözlerime kenetlendi. Hiç beklemediğim bir şekilde bana dikkat kesilirken, etrafta ki sesler susmuş kimseden çıt çıkmaz olmuştu.
"Bu..bu harikulade. Ca-pel-la" derken sona doğru hayran hayran ismimi heceledi. Sanki bir şeyler hisseder, bir şeyler hissetmek ister gibiydi. Ona şaşkın şaşkın bakarken, bir iki saniye içinde ensesinden tutulup kenara itilmesiyle neye uğradığımı şaşırdım. Kenara düşen çoçuktan birkaç küfür duyulurken gözlerimi onu iten kişiye çevirdim. Bakışlarımı kaldırarak önümde ki uzun ve geniş cüsseli bedene bakarken o da gözlerini benden ayırmıyordu. Rahatsız olduğu bir şeyler varmış gibi bana bakıyordu.
"Tamam Zora gerisini ben hallederim."
Zora sessizce başını sallamakla yetinse de arkada ki kalabalıktan "Bir şeyler anlatacak mısın Zora?" tarzında bir çok soru yöneldi.
Kadın onlara sinsi bir ifadeyle baktı. Sanki yiyorsa gelinde sorun der gibiydi.
"Marsal anlatmak isterse, buyurun ona sorun" diyerek kalabalığa karışıp gitmeye başladı. Etrafta ki sesler kesilirken önümde duran adamdan çekindiklerini anladım. Bana bakan bakışlarına kısık bakışlarım ile rahatsız olduğumu belli etmek ister gibi bakıyordum, oysa o bundan hiç etkilenmiyor gibiydi.
Marsal denilen adam dizlerinin üzerine çöküp bana yaklaştığında olduğum yerde gerilemeye çalıştım.Bu onu etkilememiş gibi bana bakmaya devam etti. Daha sonra hiç beklemediğim bir şey söyledi.
"Yürü, gidiyoruz."
Pardon? onunla gideceğimi mi sanıyordu.
"Gelmiyorum, eve gitmek istiyorum" diye mırıldandım. Ne kadar ona bağırıp karşı çıkmak istesem de onda beni ürküten bir şeyler vardı. Hem bulunduğum bu yerde kimseyi tanımıyor olmak bana garip bir şekilde kendimi savunmasız hissettiriyordu.
Sinirli bir şekilde güler gibi tısladı.
"Onu istemek için biraz geç kaldın güzelim. Şimdi başka biri tarafından sürüklenerek götürülmek istemiyorsan, kıçını kaldır."
Ona kısık gözlerimle inat olduğumu belirten bir bakış atmaya çalıştım. Oysa buna sadece kafa sallamakla yetinip kalkıp arkasını döndü ve ağır adımlarla yürümeye başladı. Daha o arkasını döner dönmez "Sahipsiz" diye bağıran bir kaç kişi oldu.
Duvara itilen çocuk olduğu yerden hızla kalkıp bana doğru gelen iki çocuğu kollarıyla savurduğu gibi kolumdan tuttu.
Bulunduğum pütürlü zeminden hızla çekmesi yüzünden bocalarken ağzımdan istemsiz bir çığlık kaçtı. Neler oluyordu? Marsal'ın gerilen sırt kaslarını fark ettim ama hiçbir şekilde arkasını dönüp bana bakmadı.
Kolumu tutan çocuk "bu harikulade eğlence benim" diyerek kolumdan çekiştirmeye başladı.
"Bırak kolumu. Canımı acıtıyorsun" desemde beni dinlemiyordu. "Dur! "Mar..Marsal!"
İşte bunu demeyi bende beklemiyordum. Marsal direk bizden tarafa dönerken çocuğun eli sıktığı kolumu hızla bıraktı. Marsal büyük adımlar ile bizden tarafa gelmeye başladığın da çocuk çoktan ortadan kaybolmuştu. Çaresiz bir şekilde ona baktım. O ise beklediği bir şey olmuş gibi bana bakıyordu.
Bileğimi çok sıkmadan tutup yürüdüğü yöne doğru çekiştirmeye başladı.
Tek kelime etmemiş benden de tek kelime çıkmamıştı. Biz geçerken açılan kalabalık fısıltılı bir şekilde konuşuyordu.
"Sahibi Marsal mı?"
"Evine mi götürüyor?"
"Oha! Sahibi Marsalmıymış"
Bu tarz duyduğum bir çok cümle bende tek bir kelime bırakmıştı. Sahip!
Sesimi çıkarmamak için kendimi zor tutarken çoktan kalabalığı geride bırakmıştık.
Uzun bir yolu geride bırakırken, tanımadığım bu sokaklar bana hiç bir şey de çağrıştırmıyordu. Garipseyen ve korkuya bulanmış bakışlarımı etrafıma yöneltiyor ama katiyen ondan tarafa çevirmiyordum. Ne zaman ona baksam bakışları direk beni bulmuş ve bir an olsun gözlerini üzerimden çekmemişti. Bende daha fazla ona bakmamakta karar kıldım.
Küçük bir bahçesi olan tek katlı kocaman bir eve doğru yönünü çevirdiğinde onu engelleyecek tek bir şey yapmıyordum. Daha doğrusu ne yapacağımı bile bilmiyordum. Bileğimi bırakmadan diğer eliyle cebinden çıkardığı anahtarları kilide sokup beni de peşi sıra açılan kapıdan geçirdi.
Kısa bir holü geride bırakarak girdiğimiz büyük salonla bileğimi ondan çektim. Bunu umursamaz bir şekilde kendini kapının karşısında ki gri tek kişilik koltuğa bıraktı. Yayvanca oturduğu yerde beni izlerken, ben daha çok etrafıma bakıyordum. Büyük olan salonda hantal tarzı büyük bir koltuk ve iki tane tek kişilik koltuk vardı. Koca bir tv ünitesi ve yanında ki duvara dizili sayısız film ile hantal koltuğun arkasında kalan büyük bir müzik sistemi odanın belli başlı şeylerini oluşturuyordu. Çoğu şey gri, siyah ve beyaz ağırlıklıydı ama beyaz nadiren kullanılmıştı.
O an aklıma gelen ensemde ki nefes ile kaşlarımı çattım. Ne zamandır hissetmiyordum.
Çünkü uzun bir süredir yoktu!
Beynimin içine akın eden bu düşünce ile bakışlarım istemsizce karşımdaki kişiye çevrildi ve sanki o da bu anı bekliyormuş gibi bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GERÇEK "BEN"
FantastikAslında olduğunuz yere ait olmadığınızı düşünün. Bambaşka bir yere ait olduğunuzu. İşte! Capella aslında olması gerektiği yerde değil. Bunu fark etmesini sağlayan şey ise korkuları. Korkularınız size hiçbir zaman yol gösterdi mi? Ona gösterdi. "Şşş...