Ter içinde kalmış bedenim, beni zorlayarak hırıltılarla çıkan nefesime rağmen aklımdan geçen tek şey hızlıca atan kalbimin dışarı fırlayıp kaçacağıydı.
Ellerimle yerden destek alarak kendimi bıraktığım yerden kaldırdım, bu kadar yorulmazdım ancak dar oda zor imkanlar diyelim. Kendimi yatağa bırakıp nefesimi biraz da olsa düzelmesini beklemeye başladım.
Göğüsümün dışında atan kalbim hareketsizlik ile yavaşladı ve eski ritmine kavuştu. Oksijen ile can kazanmış ciğerlerim şenlik havasına girmişti, ta ki o sesi duyana kadar.
Hayır bir eşya düşmemişti veya yer yarılıp bir anda çukurdan aşağı düşüp kendimi Alice Harikalar Diyarında bulmamıştım. Ve bu maceralarla dolu bir kitap değildi, sadece kapı açılmıştı o kadar. İşte o zaman nefesim boğazımda bir düğüm halini aldı. çÇok erkendi, eve gelmesi için çok erkendi.
Yattığım yerden tek hareketle hızlıca fırladım, kısa kollu beyaz tişörtüm ve dizlerim de biten şortum ter ile iç gösterecek bir hal almıştı. Dolaba koşup uzun kollu siyah renkte mavi çiçek desenli bir tişört ve onla takım olan bir pijama alıp banyoya koştum.
Sıkı bir topuza sahip olan saçlarımı hızlıca açıp yüzümü soğuk suyla yıkamaya başladım. Kırmızı yanaklarım suyun etkisiyle kendine gelmiş olsa da kırmızılıklarını koruyorlardı. Hemen kıyafetlerim den kurtulup saçlarımı suyla olabildiğince ıslattım.
Kapının arkasındaki havlulardan birini alıp saçıma sardığım sırada kapı hışımla açıldı. Bir anda damarlarımdan akan kan bile durmuştu, hala bedenimde kurumaya çalışan ter aniden soğumuş buz halini almış ve sırtımdan yavaşça kayıp geçiyordu.
Tam zamanında, ilk defa şans beni görmüştü tam zamanında yetişmiştim.
Titreyen bedenime dur desem de dinlememişti ve biraz sakinleşmek için nefesimi verdim, boş bakışlarımla kafamı kaldırdım. Karşımda üç gözlü kocaman yeşil bir dev, yoktu. Uzun dişleri ve kan kokusu ile bana bakan bir vampir de değildi. O, bunlar olmasını istediğim ama asla olmayan kişiydi. O şuan burada olmaması gereken kişiydi ;
"Eve hoş geldin Baba."
Gözlerini gözlerimden ayırmayan kişi bir canavar değildi. Her an etimi kemiklerim den ayıracak hiç değildi. Ancak onu bile korkutacak zalim bir insan olduğu su götürmez bir gerçekti benim için. Siyah takım ve içine giydiği çizgili beyaz gömlek bu uyuma tezatlık çıkaran açık kumral saçları ve bal rengi gözleri.
Ben hep karmaşa içine sokardı bu görünüşü, ondan korkmalı mı yoksa hayran mı kalmalı. Yada uzaklaşıp kendimi ondan soyutlamalı mıydım? Karşımdaki kişi hep gri bulutlar arkasına bırakıyordu beni, belki bu yüzden bu kadar seviyordum griyi. Yada sevmem gerekliydi böyle öğrenmiştim.
"Benimle gel."
Emir ifadesini yankı ile yüzüme çarpmış bir cümle oldukça net ve kesindi, ancak benim içimde cevap istemeye bile korktuğum sorular ve cevapları dolanıp duruyordu. Kahvaltı yoktu masa hazır dahi değildi ve erkendi gereğinden fazla erken. Kollarımı arkamda kavuşturup onu takip etmeye başladım.
Banyodan çıktıktan sonra küçük adımlar ile merdivenlerden dikkatli ve yavaşça indi. Kapının yanındaki duvara dayalı birkaç torba vardı, açık kahve tonlarındaki bu torbalar hemen göze çarpıyordu. Nereden çıkmıştı ki bu şimdi ?
Paketleri eline alıp içlerine tek tek baktı. İçindekilerden emin olmuş bir şekilde bana baktı ve ağır görünen paketleri sırayla bana attı. İlk paketi yakalamıştım, ancak diğerlerinde aynı şansı gösterememiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yıkıma Çeyrek Kala#Wattsy2017
Chick-Lit-29.10.2016 Genç Kız Edebiyatı #432 -16.12.2016 Genç Kız Edebiyatı #335 Kapak Tasarımı: DOW/Faervelion'a aittir☺️ Bu güzel kapak için teşekkürler. Kadın adımlarını ağır ağır atarken veranda'nın ahşap zemininde, adam arkasından buğulanmış gözleriyle...