Peri Tozu

45 4 3
                                    

Parmaklarımın ucunda tuttuğum peyniri önümdeki kafesin kap kısmına koyduğumda sessiz ortamda yankı yapıyormuş gibi atan kalbimin sesi kulağıma ulaşmıştı. Tekrar eski konumuma dönüp arkama yaslandım, az önce tam karşımda durmuş ve bana sanki gerçekmişim gibi bir soru sormuştu. 

Tarif edilemez duygular bedenimi kasıp kavururken kendime engel olamamaktan korktum. Burnum sızladı önce sanki kalbime tercüman olmaya çalıştı, ama sonra gözlerim girdi araya birden. Görüşümü dolduran yaşlar akmasın diye çevirdim kafamı usulca, ama nafile olmuş olacak ki birden dökülmüştü sağ gözümden yaş yanağıma doğru. 

Küçükken mumun o beyaz gövdesini tutacağım ve oynayacağım diyerek elime almıştım ve eriyen mum elime doğru akmıştı. Anlık bir acı ve kalıcı bir histi, mum misali eriyip gitmişti gözlerimden yaşlarım yanağıma doğru, ve iz bırakmıştı en kalıcı en hatırlatıcı olanından.

Her zaman özenle temizlenen ayakkabıları parke zeminde tokmak misali ses bırakırken kendimi parmaklıkların arasındaki suçlulara benzettim. Yada bir oyunda canavardan kaçmaya çalışırken çıkmaza sıkışan bir kahraman gibi, üç canım yoktu ve bir kahraman değildim. Ama bunun bir oyun olması ve replay tuşuna basmak için bir çok elmas verebilirdim.

Cesuru avucumda narince tutarken hemen gözyaşımı sildim. İçten içe azarlıyordum kendimi, çok sulu göz olmuştum birden. Güçlü olman gerekti hayata karşı aksi taktirde şah-mat etmekten çekinmiyordu seni.  Başımı dik tutup yanımda birkaç adım mesafe ile duran adama baktım usulca, rüzgarın gazabı ile hafif karışmış saçları ve buz kütleleri ile kaplı olan o bakışları ile cesura bakıyordu.

Arkamı dönüp masanın üstündeki kafesin kapısını açıp cesuru bıraktım. Pembe renkli kaydırağa doğru koştuğunda titreyen elimi yumruk yapmış sıkıyordum, neydi bu acizlik? Kendimi  toparlamak ister gibi tırnaklarımı geçirdim avucuma. Kafesi kapatıp onu pembe kaydırağı ve zili ile baş başa bıraktım, ve asıl sınavıma döndüm.

"Bir hediye, bundan sonra ben bakacağım." bir cesaret ile söylediğim kelimeleri yakalayıp ağzıma geri sokmak istedim bir anda.

Bal rengi gözleri baskı kuruyordu siyahlarıma. Tetik misaliydi benim için bal rengi gözleriyle birlikte geliyordu kabuslarımın başlangıcı fısıltılar, ne zaman başladığını bilmediğim ve artık bir parçam haline gelmiş fısıltılar. Bir şey söyleme gereksinimi duymadan son kez Cesura baktı ve yukarı çıkıp çalışma odasına yöneldi.

Geri sendelemeden edemedim belki de ona karşı kurduğum en uzun cümleler listesine girebilirdi bu. Oysaki ne iyi hatırlardım hiç durmadan konuştuğumu ve susturma gereği duymadan cevapladığı zamanları. Yakın bir tarihe mensup olmasa da bu anılarım hatıralarımda cap canlı durup karşıma çıkmaktan çekinmiyorlardı.

Bir tek akşam yemekleri için teşrif ederdi soframa, bu yüzden kahvaltıda görünce o kadar çok şaşırmıştım. Belirli bir yemek düzeni vardı ve ona göre kahvaltı hazırlardım, tabi bu bir süre önce kahvaltıyı evde yapmayı bırakana kadardı. Cesuru da alarak salona geçmiş dolaptan biraz peynir almış o yedikçe kabına azar azar koyuyordum, o ise mutlu bir şekilde minik karnını doyuruyordu. 

Ne için açtığımı bilmediğim ve olayları takip edemediğim Esra Erolu inceliyordum. Birkaç gündür olanlar o kadar üst üste gelmişti ki sakince oturmak haram olmuştu sanki, oturduğum için ben rahatsız oluyordum bir yandan da İraz'ın telefonda benden gizli ne konuştuğunu düşünüyordum.

Cesur bıraktığım peynir yerine kaydırağına gitmişti, ben ise bir anda arkamda hissettiğim titreşim ile yerimden fırlamıştım. Telefonumun gri ve gümüş karışımı kabı sayesinde ani kalkışım ile benimle birlikte gelen telefonum desenlerini ezbere bildiğim halıya düştü. Yerden alıp ekranda beliren deseni çizerken telefonda çatlak olup olmadığına bakıyordum, bildirim panelinde duran mesaja basıp ekranın açılmasını bekledim.

Yıkıma Çeyrek Kala#Wattsy2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin