NazlıKendime inanamadığım bir sabah.
Alarmsız sabahın köründe uyanmam dünyanın en büyük olayı.
Nasa, Gata kim varsa bilmeli bunu.Hemde keyfim çok yerinde.
Eh tabii Nazlı, buldun gül gibi iş keyfin yerinde olur.
Neşeyle hazırlanıp çıkıyorum evden.
Bu mutluluğun sebebi kesinlikle Savaş'ı göreceğimden kaynaklanmıyor.
Eskiden lisede sevgilisi olduğunu için okula mutlu gelen insanlarla amma da dalga geçerdim.
Okul ve mutlu olmak. Kusura bakmasınlar da o matematikçiyi görmemek için maaşı üstüne bir de ben para verirdim. Ama maalesef öyle bir seçenek yoktu.
Devir değişti. Koskoca holdingin başına karizmalardan bir demet, kaslardan bir tutam oluşan adam getirirseniz Fadiş bile koştura koştura gelir. Kesin gelir.İşimi sevmeyeyim de ne yapayım canım. Sevmeyenler utansın. İşini sevmeyenler utansın yani.
Mavi kısa askılı elbisemle dolmuşa binmem hoş olmasa da yol bir şekilde geçiyor ve geliyorum şirkete.
Yine herkeste bir koşuşturma, telaş. Sabah sabah bu enerjiyi nereden buluyorlar. Haydi benim kaynağım belli de ne yaptınız kavanoz kavanoz pekmez mi yuttunuz?
"Günaydın Nazlı."
"Günaydın Burak Bey."
Elime onlarca dosya tutuşturuyor.
"Benim bugün üç toplantım var ben onlarla uğraşırken sende bugün bu dosyaları işleme geç."
"Tamam Burak Bey."
Birden yanımdan uzaklaşıyor adam.
Biri gelecek ve onun için herkes koşuşturuyor. Kim gelecek merak ettim doğrusu.
Burak Bey de yüzüme bakmadan gitti resmen. Bu kalabalık içinden uzaklaşmak için Savaş'ın odasına giriyorum."Günaydın."
"Günaydın hırçın."
"Resmiyetimizi korursak, rica edeceğim."
"Ben resmiyeti korursam sen zararlı çıkarsın."
Dil çıkarıyorum ona. Tebessüm ediyor bana. Ne kadardır görüşmüyoruz biz? On iki saat olmuş mudur acaba?
"Nazlı!"
"Ne oldu?"
"Ali!"
"Ne!"
Ali mi, Allah! Ne yapacağız şimdi?
Ortalıkta bir sağa bir sola dönüp duruyorum.
Yanda daha önce dikkatimi çekmeyen küçük bir odaya kolumdan tuttuğu gibi sürüklüyor.
Kapıyı kapatmadan hemen önce konuşuyor.
"Sessizce kal burada."
Kafa sallıyorum sadece.
Kapıyı kapatınca her yer kapkaranlık oluyor.
Çok küçük bir oda. Dosyalar ve A4 kağıtları dolduruyor her bir yanı. Topuklu ayakkabılarımı çıkarıp yere bırakıyorum.
Ali'nin geliş seslerini duyuyorum.
"Kuzen hayırdır, bir şey olmasa gelmezsin buralara?"
"Selin'i spora bıraktım sonra da sana uğrayayım konuşuruz biraz dedim."
"İyi yaptın. Nasıl gidiyor Selin ile? Sen baya düzenli ilişki yaptın kaşla göz arasında."
İki saat kız muhabbeti yapacaklar şimdi. Hiç çekilmez.
Telefonumu da masa da bırakmışım. Getirseydim de oyalansaydım burada. Ali de bu çene varken üç dört saat buradayız minimum.
"Tahmin ettiğimden de güzel gidiyor. Kuzen sanırım sonunda doğru kişiyi buldum. Sevgisini o kadar güzel gösteriyor ki."
"Sen baya kaptırmışsın kendini, çakılma da."Ağzını hayra açsana. Hemen kötü kötü konuş. Ne güzel mutlu çocuk işte. Çakılmaymış. Kız ne yapabilir Ali'ye acaba? Melek gibi kız. Yaparsa Ali yapar yapacağını.
"Yok kuzen. Hissedebiliyorum ileride de beraber olacağımızı."
"Sevindim adına."
"Sende ne var ne yok?"
"Ne gibi?"
"Nazlı'yı diyorum ya."Aradığınız kişi şu anda yan odada saklanmakta Aliciğim. Mavi gözlerinize bakıp konuşmayı isterdim fakat lanet kuzeninizin oyunları işte.
"İyi ya, ne olsun?""Bu kadar yani. Oğlum esas bomba sensin. Benim düzenli ilişkimden çok senin bir ilişkinin olması bomba."
"Abartma Ali."
"Ne demek abartma. Sen bir kızı sevdin mi tam seversin. Merak etmiyor değilim. Nasıl oldunuz, nesini sevdin bu kızın?"Sorunun cevabına heyecanlanmam normal mi acaba? Savaş gerçekten de sevdi mi tam mı sever? Çağla'dan anladığım kadarıyla evet.
"Ali ne biçim sorular bunlar ya!"
Mendebur. Aman cevap verme. Madem bir yalan söylüyorsun devamını getir dimi ama. Zora girince kaçmak en iyisi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Küçüğüm
FanfictionHer gün yeniden gün doğar, aydınlanır gökyüzü. Bazen o güneş hayatımıza doğar, hayatımızın karanlığı aydınlıkla kaybolur. Akışına bırakır ve sadece yaşarız. Geçmişin gölgesi yok olur. Öyle kudretlidir ki o güneş, öncesini sonrasını düşündürmez. A...