Saatine baktı.
4:30
Eğer hızlı giderse onu görebilirdi. Belki de son kez, görebilirdi. Yorganını yavaşça üzerinden attı. Her ne kadar hızlı olmak istese de ses çıkarmamalıydı. Onu her şeyin üzerinde tutan ve aşırı kuralcı olan anne ve babası bu durumun farkına varmamalıydı.
Yatağın altına iteklediği siyah ve eski çantayı çıkardı. Çantanın askılarını kollarından geçirdikten sonra, dolabından çıkardığı kıyafetleri yorganının altına yerleştirdi. Anne ve babası büyük ihtimal uyanmayacaktı ama riske giremezdi.
Penceresinin önüne doğru ilerledi. Pencereyi açtı. Rüzgar anında odanın içine girmiş ve bir nebze olsun soğutmuştu. Sıcak yaz günleri geride kalıyordu. Sonbahar kapıyı çalmıştı.
Sinekliğini açtı ve tek bacağını pencereden aşağı uzattı. Evleri ilk kattaydı. Kolayca aşağı atlayıp çimlere yumuşak bir iniş yapabilmişti.
"Adeta bir bordo bereliyim." diye fısıldadı kendi kendine. Mert mükemmel askerdi. Tek kusuru on yaşına yeni girmiş olmasıydı.
Çimlerin ve günlerdir sulanmayan çiçeklerin yanından parmak ucunda geçti. Bahçeden çıktı.
Sokak, kendisini özgür hissettiği bir yerdi. Kendisi gibi davranabilirdi. Anne ve babasının baskılarına katlanmak, kurallara göre yaşamak zorunda değildi. Köpekleri sevdikten sonra ellerini yıkamak zorunda değildi. Sokakta kirlenebilir, koşturabilir, terleyip hasta olabilirdi. Ve bu, onu mutlu ederdi.
Fakat şimdi bunları düşünmesi uygun olmazdı. Hızlı fakat sessiz adımlarla sokağı geçti. Eski, sıvaları dökülmüş evler azalana ve yerlerini ağaçlar alana kadar koştu. X'in yaşadığı ev gerçekten ilginç bir yerdeydi. Genelde o ilginç evde buluşurlardı fakat bugün onun yakınında bir yerlerde buluşacaklardı.
Ona aşırı uzun gözüken ağaçları gördüğünde durdu. Buralarda bir yerlerde olmalıydı.
"Hey!" diye seslendiğini duydu birinin.
O olmalıydı.
Sesin geldiği yöne doğru koştu. O'ydu. Oradaydı ve onu bekliyordu.
"Gel, içeri girelim." dedi Mert'e gülümseyerek.
Soğuk elini çocuğun sırtına koydu ve onu mezarlık kapısından içeri soktu.
"Neden burada olduğumuzu anlamış değilim." dedi. "Beni öldürüp gömecek misin?"
X, içten bir şekilde gülümsedi.
"Yani düşünmedim değil ama," çocuğun gözleri dehşetle açıldı. "Dalga geçiyorum."
Onu mezarlığa getirmişti çünkü severdi mezarlıkları. Ölü bedenlerin son haneleriydi mezarlıklar. Kendisinin son hanesi burası olmayacaktı ama.
***
"Bir şey bulabildin mi?" diye sordu Yaprak. Kitabı okuduktan sonra Ege'ye vermişti, belki somut ipuçları bulabilir diye. Sorusunun yanıtı belliydi. Tabii ki bulmuştu.
"Birçok şey buldum." dedi Ege. "Altı çizilmiş bir sürü satır var. Bazıları kelime kelime, bazılarıysa uzun cümleler. Ama X denen herif -şey pardon- X her kimse bize büyük(!) bir kolaylık sağlayıp farklı renklerle çizmiş. Gerçi böyle bir düzen olduğu da meçhul. Ayrıca, bu ipuçlarının bizi nereye götüreceğini hâlâ bilmiyoruz. Sence ne olacak?"
"Bilmiyorum. Aklıma ilk gelen şey, gizemi çözüp sona ulaştığımızda X denen herifi bulacağımızdı. Ama, bundan ibaret olmamalı değil mi? İçimden bir ses, fazlası olduğunu söylüyor. Tüm bu saçmalıklardan fazlası var. Bizden istediği bir şeyler var. Bir yolculuğa çıkmalıyız, sence de öyle değil mi? Aramalıyız. Gerçi daha neyi aradığımızı bile bilmiyoruz ama, neyse..."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
X
Mystery / Thriller"Bugündü. Yarındı. Uyumadan önce aldığım son nefesti. O bir şairin katiliydi. O bir yıldızdı. Bir bulut, o yağmurun ta kendisiydi. Aşık olduğumda dudağımda oluşan tebessümdü. O Küçük Prens'in çiçeği, O Kafka'nın Milena'sıydı. Ço...