Bu bölümü benim için değerli olan biri olan deadsoull ithaf ediyorum. Sigara dumanıyla kelimeleri dans ettiren kız İYİ Kİ DOĞDUN!
Yeni bir güne uyanıyorum. Sensiz yeni bir güne.Yataktan çıkmak istemiyorum. Sadece uyumak istiyorum. Ama bu aralar her şeyin bozulduğu gibi uyku düzenimde bozuluyor. Sabahlarım akşam, akşamlarım sabah oluyor.
Öylece tavana bakıyorum. Kim bilir kaç kişinin haykırılışlarına, ağlayışlarına tanık olmuştur; duvarlar, tavanlar, odalar...
Tavana bakmayı kesiyorum. Kalkıyorum yatağımdan zorla. Çıplak ayaklarımla zeminde ilerliyorum. Banyoya gidiyorum. Aynanın karşısına geçiyorum. Tanıyamıyorum artık kendimi. Aynadaki bu kız yabancı geliyor bana.
Musluğu açıp soğuk suyu yüzüme çarpıyorum. İçim titriyor. Titremek iyi geliyor. Gülüyorum. Daha doğrusu güldüğümü düşünüyorum ama gülmediğimi biliyorum.
Birkaç kez daha yüzüme su çarpıp ayıldıktan sonra musluğu kapatıyorum. Havlu ile yüzümü kuruluyorum. Sen geliyorsun aklıma. Gerçi benimki de laf. Hiç aklımdan çıkmıyorsun ki gelesin.
Yazmak istiyorum. Sayfalarca, günlerce yazmak istiyorum. Banyodan çıkıp odama geri dönüyorum. Defterimi koyduğum yere, komodinin yanına ilerliyorum. Komodinin üzerinden defterimi ve kalemimi alıyorum. Yatağımın üzerine oturup seni yazmaya başlıyorum, yeniden.
Maşuk.
Neden hiç çıkmıyorsun aklımdan? Neden vazgeçemiyorum senden? Neden nefret edemiyorum senden? Neden hâlâ gelmeni bekliyorum? Cevapsız soruları bir kenara bırakıyorum. Merak etme cümlemi burada bitirmeyeceğim. Kelimelerim tükenene kadar yazacağım.
Az önce banyoda yüzümü kurularken aklıma geldin. Aklıma anımız geldi. Pasta yapmıştık hani beraber. Sonra kalan unlarla un savaşı yapıp üstümüzü mahvetmiştik. Mahvolmuştuk belki ama eğlenmiştik. Yüzünü yıkamıştın. Ama yanağında bir miktar un kalmıştı. Elimi yüzüne değdirip kalan unu temizlemiştim. Gülümseyip yüzünü kuralamaya kaldığın yerden devam ediyordun. Havluyu elinden alıp ben kurulamıştım. Yüzünde ıslak yer yoktu. Biliyordum, sen de biliyordun. Ama ses etmiyordun. Gülüyordun sadece. Senin gülüşünle ben de gülümsüyordum. Havluyu yüzünden çekip yerine koyacakken bileğimden tutup beni kendine çekmiştin. Bir buse kondurmuştun yanağıma. Sonra kulağıma; "Seni seviyorum." diye fısıldamıştın. Kızarmıştım ve sırf kızardığımı görme diye başımı aşağıya eğmiştim. "Aman da aman. Kızarırmış da." diyerek gülmüş, sonra da bana sarılmıştın. Sarılışına karşılık vermiştim. Sıkıca hiç ayrılmak istemez gibi sarılmıştım, sarılmıştın. Ama ayrıldık Mâşuk. Ayrılışlarımız acı, bekleyişlerimiz hüzünle doldu.
Defteri kapatıyorum. Kalemi de defteri de yatağımın üzerine bırakıyorum. Hüzünlüyüm yine bugün. Hüzünlerim terk etmiyor beni. Bari onlar terk etmesin Mâşuk. Kelimelerimle birlikte onlarda beni terk etmesin. Hüznüme sarılıyorum sıkıca ve bir damla gözyaşımın kalbime doğru akmasına izin veriyorum. Gözyaşım bulsun bari olmak istediği yeri. Tutuyorum elinden ve ulaştırıyorum onu istediği yere.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift
Non-FictionTezgahın üzerindeki kahvemi alıp sandalyeye oturuyorum. Bu gece sana yazacağım Mâşuk'um. Gidişlere, hayallere, umutlara, anılara, hüzünlere, kırgınlıklara, kızgınlıklara yazacağım. Her gün yazacağım ama bugün ilk sana yazacağım Mâşuk'um. ××× 13.0...