Umarım sevdiğiniz bir bölüm olur. İyi okumalar. ^-^
×××
Elimdeki kahvemden bir yudum alıyorum. Kahvem soğumuş. Oysaki daha demin sıcaktı. Belki de zaman kavramanı yavaş yavaş yitirdiğim için geçen zamanı fark etmemiştim. Sıcak olan kahvem soğumuş Mâşuk. Soğumuş olmasını umursamadan elimdeki kahve ile salona ilerliyorum. Camın önündeki çicekler görüş alanıma giriyor. En son ne zaman su verdiğimi bilmiyorum. Kahve bardağını masaya koyuyorum. İlerliyorum. Camı açıyorum. Çiçeklere dokunup bakıyorum. Ölmüşler Maşuk. İhtiyacı olan suyu vermediğim için ölmüşler. Öldürdüm onları Mâşuk. Benim yüzümden öldüler. Solmuşlar. Yakından bakıyorum. Belki... Belki unutmayıp su verseydim şu an yaşıyor olacaktılar. Çiçeklerin yeni açmaya başlıyor olduğunu ama sırf su vermediğim için açamadan ölümlerine yol açtığımı fark etmem, beynimden vuruyor Mâşuk.
Gözlerim doluyor. Noldu bana böyle Maşuk? Hergün konuştuğum çiçeklerime ne oldu da küstüm? Arkadaşım olan çiçekleri nasıl dikkatsizliğim ve unutkanlığım yüzünden kendi ellerimle öldürdüm?
Düştü düşecek olan çiçeklerden bir iki tane koparıyorum. Neden kopardın, diye sorma. Zaten öldürmüştüm canını almıştım. Şimdi onu ayakta tutan ruhu aldım. Acı bir şekilde gülümsüyorum. Acım gülümsüyor. Beni ayakta tutan şey sendin. Ruhum sendin. Önce canımı aldın, şimdi ise ruhumu günden güne benden koparmaya çalışıyorsun. Yapma Mâşuk. Ruhuma can çekiştirme. Bırak o can çekişmesin.
Gözümden yaşlar firar ediyor. Gözyaşım elimdeki çiçeklerden birine değip oradan yere düşüyor. Gözyaşım bile ayakta duramıyor. Ayakta duramıyoruz. Bir şey eksik. Biri eksik Mâşuk.
Elimdeki çiçekler avucumun içinde odama ilerliyorum. Defterimi ve kalemimi elime alıyorum. Yere çöküyorum. Gözyaşlarım hıçkırığa dönüşüyor. Damlalar teker teker firar ediyor.
Gözyaşlarımı elimin tersi ile siliyorum. Bir sayfa açıyorum defterden. Ama hayatıma yeni bir sayfa açamıyorum. Hayatım tıpkı bu sayfalar gibi siyah.
Kalemi elime alıyorum. Bugün sana yazmayacağım, Maşuk. Bugün öldürdüğüm çiçeklerime yazacağım.
Çiçeğim...
Boğazım düğümleniyor. Yazamıyorum. Yazmak istiyorum ama yazamıyorum. Ne yazacağım ki zaten? Sizi nasıl öldürdüğümü mü? Ne yazacağım... Defalarca üç nokta koymak istiyorum; devamını siz tamamlayın.
Kelimeler boğuyor beni. Boğazım gitgide düğümleniyor. Özür dilerim. Bu iki kelime yetmeyecek biliyorum. Yetmiyor da...
Yaşlar gözümün önünü bulanıklaştırıyor. Yazılarım zaten zor görünüyordu siyah kağıtta, şimdi hiç göremiyorum. Kelimelerim bulanıklaşıyor.
Bir avucumda sizi tutuyorum. Canınızı yakmıyorum, değil mi? Daha fazla canınızı yanmıyor, değil mi? Lütfen canınızı yakmayayım. Canınız kalmadı biliyorum. Ama belki diyorum azıcık da olsa kalmıştır. Ama belkiler de terk ediyor beni. Gerçekleri suratıma vuruyor. Canım acımıyor ama merak etmeyin. Acıyacak canım kalmadı çünkü.
Sizde gittiniz be çiçeklerim... Ama bu sefer sizi uğurlayan ben oldum. Benim yüzümden gittiniz. Maşuk da benim yüzümden mi gitmiştir? Yoksa gitmek istediği için mi? Belki de o da benim yüzümden gitmiştir.
Öpüyorum sizi. Kokunuzu içime çekiyorum. Kokunuz hâlâ duruyor. İçime çeke çeke ağlıyorum. Maşuk'un kokusuna hasret kaldım çiçeğim... Onun kokusuna olan hasretimi bir nebze olsun geçirir misiniz?
Kelimeler dökülemiyor daha fazla. Üzgünüm çiçeğim... Devamını getiremiyorum. Özür dilerim. Sizi çok seven ama kendi elleriyle öldüren kızdan.
Kopardığım çiçekleri sayfanın arasına koyuyorum. Hâlâ kokuyorlar. Giderken kokularını da alıp gitmemişler. Kokularını bana bırakmışlar. Giderken beni düşünmüşler Mâşuk. Senin kokuna daha fazla hasret kalmayayım diye giderken kokularını bırakmışlar.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift
Non-FictionTezgahın üzerindeki kahvemi alıp sandalyeye oturuyorum. Bu gece sana yazacağım Mâşuk'um. Gidişlere, hayallere, umutlara, anılara, hüzünlere, kırgınlıklara, kızgınlıklara yazacağım. Her gün yazacağım ama bugün ilk sana yazacağım Mâşuk'um. ××× 13.0...