2016 yılında yazıp bölümü bu zamana kadar getirmem? Yazdığım satırları ben bile unutmuşum. Büyük ihtimalle çok uzun zamandır bölüm atmadığım için sizde hikayeyi unutmuşsunuzdur. Olsundu... Yine de her şeye rağmen bölümün özgür kalması gerektiğine karar verdim. Kısa bir bölüm olsada iyi okumalar!
<<<
Eksiklerle dolu bir güne daha gözlerimi açıyorum. Artık gözlerimi açmak istemiyorum. Sonsuzluğa boğulmak istiyorum Mâşuk. Biliyorum eksikliklerim hiçbir zaman dolmayacak. İçimdeki bu boşluk dolmayacak... Günden güne daha çok büyüyecek ve bir zehir gibi kanıma karışıp yavaş yavaş beni öldürecek. Öldürmesinden de korkmuyorum. Çünkü artık ölmek istiyorum Mâşuk. Ölmek.
Ayağım çıplak zeminle buluştuğunda ürperiyorum. Havalar soğumaya başladı artık Mâşuk. Kayıpların, hüzünlerin, yalnızlıkların bol olduğu kış ayına girdik. Bilirsin kış ayını severim. Kayıplarımın olduğu ay olsa da, soğuk daima beni kucaklıyor. Bir anne şefkatiyle sarıyor. Gidişleri yaşatsa da beni bırakmıyor.
Dolaptan yünlü kazağımı çıkarıp giyiniyorum. Kazağın kollarını ellerime kadar çekiyorum. Ayağıma puf terliklerimi de giyinip mutfağa ilerliyorum. Kendime sıcak çay yapıyorum. Çayı kupa bardağına koyup camın önüne ilerliyorum. Yağmur çiselmeye başlıyor. Koltuğa oturup damlaların camla buluşmasını seyrediyorum. Bak yine birileri buluşuyor, yine birileri sevdiğine kavuşuyor ama ben... ben sana kavuşamıyorum.
Kahvemden bir yudum alıp yağmuru izlemeye devam ediyorum. O kadar güzel yağıyor ki... İnsanların içinde biriken damlaları yağmur almış da bizim yerimize ağlıyor sanki. Yağmur da farkında aslında Mâşuk; gidişlerden, kırıklardan, eksikliklerden, hüzünlerden.
İçimizde oluşan damlaları bizden alıyor. Çünkü o da biliyor daha fazla taşıyamadığımızı. Yağmur bizim için fedakarlık yapıyor Mâşuk.
Kahvemi masanın üzerine bırakıp koltuktan kalkıyorum ve odama ilerliyorum. Baş ucumdaki komodinin üstünden defterimi ve kalemimi alıp salona dönüyorum. Eski pozisyonuma gelip yazmaya başlıyorum.
Yağmur...
Nedir seni bu kadar üzen şey? Neden bu kadar ağlıyorsun? Kim üzdü seni? Yoksa seni de mi terk ettiler? Bulut... Bulut mu seni terk etti?
Yağmur...
Canın mı yanıyor? Bizim yüklerimiz canını mı yakıyor? Taşıyamıyorsun, değil mi bu kadar acıyı? Sana da ağır geliyor.
Bizim için yağıyorsun, bizim için fedakarlık ediyorsun. Şu an yağan bu damlarlarda kaç kişinin kırıklıkları, hayalleri, umutları var Yağmur? Kaç kişinin acısı var. Maşuk'un da acısı var mı orada? Eğer varsa onun acısını bana teslim eder misin? O acıya dayanıklı değildir Yağmur. Direkt yere düşer. Acılarıyla ayağa kalkamaz.
Yağmur benim gözyaşlarımı ona iletir misin? Bu kızın gözyaşlarını dindirmesine ihtiyacı var, der misin? Ya da vazgeçtim Yağmur. Üzülür o. Onun üzülmesine dayanamam.
Yağmur ben Mâşuk'u çok özledim. Ona dair olan her şeyi özledim. Ama öyle bir gitti ki benden... Geriye hiçbir şey kalmadı...
Senden bir şey istiyebilir miyim Yağmur? Gözümden akan yaşın sadece bir damlasını ona ulaştırabilir misin? Gözyaşımı ona ulaştırabilir misin? Bari... bari gözyaşım bulsun onu. Öpsün gözlerinden, aşık olduğum gülüşünden öpsün. Bunu benim için yapabilir misin Yağmur?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Girift
NonfiksiTezgahın üzerindeki kahvemi alıp sandalyeye oturuyorum. Bu gece sana yazacağım Mâşuk'um. Gidişlere, hayallere, umutlara, anılara, hüzünlere, kırgınlıklara, kızgınlıklara yazacağım. Her gün yazacağım ama bugün ilk sana yazacağım Mâşuk'um. ××× 13.0...