Bölüm 1- Rüya

56 3 3
                                    

Toygar ellerimi sıkıca kavrayıp denizin kıyısına götürürken ben yalnızca yüzünü seyrediyordum. Nereye gittiğimiz önemli değildi, onunlaydım, ellerimi tutuyordu, daha huzurlu hissettiğim bir yer olamazdı. 

Karşımda durmuştu, doğrudan güzel gözleriyle gözlerimin içine bakıyordu. Orada kaybolmak istedim, elini yanağıma koyup şefkatlice okşadığında gözlerim kapandı. Yavaşça kulağıma yaklaşıp fısıldadı. "Seni seviyorum anka kuşu, bu hep böyleydi ve böyle kalacak." 

Gözlerimi açıp ona uzunca baktım. "Bend-"

"Umay uyan Umay!Zil çaldı be kızım, teneffüs vakti hadi." Gördüklerimin yine bir rüya olduğunu anladığımda gözlerimin dolmasına engel olamadım. Oysa ellerini tuttuğumu gerçekten hissetmiştim. Çok güzeldi, huzurlu hissettirmişti. Ama gerçek değildi, ve hiç bir zaman da olmayacaktı.

"Geldim tamam." Beril beni kolumdan heyecanlıca kaldırıp koridora doğru sürüklemeye başlamıştı. Enerjisini gerçekten takdir ediyordum, hayat doluydu. Hepimiz öyleydik, henüz 17 yaşındaydık. En güzel zamanlarımızdı.

"Ay dün ne oldu biliyor musun? Annem bana o istediğim elbiseyi alabileceğimi söyledi, ne kadar da..." Birden Toygarın koridorun sonunda belirmesi ile etraftaki sesler yok olmuştu. Bana bakmıyordu, elleri cebinde, kafası yere eğik bir şekilde yürüyordu. Ve beni görmeden yanımdan geçip gitmişti.

"Huhhu!Kızım sen beni dinliyor musun?" Berile dönüp kafamı salladım. "Dinliyorum tabi be, elbise diyordun en son." Beril kollarını göğsünde bağlayıp bana bakmaya başladı.

"Sen kimi kandırıyorsun? Bitmedi gitti şu Toygar sevdan, azıcık hayatını yaşasan bak etrafında onca kişi var." Kafamı yana eğip gözlerimi kapattım. Sıkılmıştım artık bu konuşmalardan. Berilin koluna girip onu zorla yürüttüm. 

"Ee elbise diyordun, alıyor musun?" İlgileniyormuş gibi yapıp ona soru sorduğumda, gözlerini devirip telefonuyla uğraşmaya başladı.

"Aman iyi be, ne yaptık sanki." Bende elimi pantolonumun cebine atıp telefonumu çıkardığım sırada omzumda bir el hissettim. Kafamı yana çevirdiğimde elin sahibinin Mert olduğunu gördüm-kuzenim olan-.

"Naber fıstık? Nasıl gidiyor?" Elini omzumdan çekip telefonumu kaptığında eline hızlıca vurup telefonumu geri aldım, beni rahatsız etmeye bayılıyordu. 

"Niye geldin sen gerizekalı?" Bana ters ters bakıp Beril'e döndü.

Mert'in bakışları üzerine Beril'in yanakları kızarırken neler olduğunu anlamaya çalışıyordum.

"Senin o gül yüzünü görmeye gelmedim. Sevgilimin yanına geldim ben." Dedi ve Beril'in yanağına bir öpücük kondurdu.

"Ne!?Şaka yapıyorsunuz herhalde, bundan benim neden haberim yok?" Bakışlarımı Beril'e çevirdiğimde o da sinirli bakışlarını üzerime atmıştı. 

"Anlatıyoruz ama hanımefendimiz Toygar'a bakmaktan bizi dinlemiyor bile." Berilin sitemli sözlerinin üzerine suçlu olduğumu anladım ve şirince gülümsedim.

"Canım kuzenim ve canım arkadaşım, ikiniz adına da çok sevindim. Birbiriniz kadar gerizekalısını bulamazdınız. Gerçekten çok uyumlusunuz. Allah ayırmasın." Dedim ve Beril'in çemkirmelerine aldanmadan hızlıca oradan uzaklaştım. Yoksa Allah korusun bir darba maruz kalabilirdim.

***

Okul bitmişti, Beril ve Mert o mide bulandırıcı aşklarını yaşarken ben eve yalnız gitmeyi tercih etmiştim. Aslında eve gitmeyi hiç mi hiç istemiyordum, hava almak bana biraz iyi gelebilirdi. Evime pekte yakın sayılmazdım, biraz daha yürüdükten sonra bir parka denk geldim, belki biraz oturup kitap okuyabilirdim. Dev bir ağacın dibinde ki banka oturup bankın üzerinde bağdaj kurdum, çantamdan henüz yarısında olduğum kitabımı çıkarıp okumaya başladım. 

Şöyle diyordu kitapta; "Aşk ile oynamak isteyen kadınlar bıçakla oynayan çocuklar gibidir; oynadıkları şey hep kendilerini yaralar."  Peki benim Toygar'a duyduğum bu his neydi? Aşk mı? Hoşlantı mı? Sevgi mi? Heves mi? Belki de hayranlıktı. Toygar benim çocukluk aşkımdı, ancak biraz uzun sürdü sanırım. Liseye başladığımız da o değişti, ben değiştim, hislerim değişti. Toygar, ben ve Tibet sürekli beraberdik, hayatımın en güzel zamanlarıydı, Toygar ve Tibet sürekli kavga eder, ama konu ben ve dostluk olunca onlardan güçlüsü olmazdı. Tibet Toygar gibi değildi, nazik ve sevecen değildi, aksi ve kabaydı, ama bana karşılıksız değer verebilecek çok az sayıda insandan biriydi. Ama Toygar öyle değildi, nazik, sevecen, kibar ve sakindi. 

Küçük kız düşünce sinirle Toygar'a baktı Tibet. 

"Senin yüzünden düştü, ayağına dikkat etsen olmaz mı süt çocuğu?"  Küçük Tibet Toygar'a sinirle bağırdığında Toygar yüzünü eğdi ve düşmüş kızın yanına gitti. 

"Özür dilerim Umay. Seni düşürmek istemedim." Minik kolları ile Umayı kaldırmaya çalıştı. 

"Hayır Umay ben gördüm, bilerek çelme taktı sana işte. Yalan söylüyor." Toygar ve Tibet kaşları çatık birbirlerine bakıyorlardı. Umay ikisine baktı ve arkasını dönüp gitti. Yoksa en iyi arkadaşları yine kavga edeceklerdi.

Çocukluğumuz aklıma gelince yüzümde istemsizce bir tebessüm oluştu. Keşke yeniden bir arada olsaydık. Ben ve Toygar, ve Tibet...

"Neye gülüyorsun? Delirdin mi yoksa?" Tibet'in birden yanıma gelmesi ile aniden sıçradım.

"İnsan bir haber verir, ödümü patlattın." Ellerini ceketinin cebinde yerleştirip yanıma oturdu. Kitabıma göz ucuyla baktı.

"Bir insan hiç mi değişmez? Yine şu saçma sapan aşk şeyleri." Gözlerimi devirdim, o da hiç değişmemişti. Aynı kabalığı ve umursamazlığı duruyordu.

"Sen ne anlarsın ki aşktan?" Burukça gülümseyip kafasını eğdi Tibet.

"Doğru ya, ben ne anlarım aşktan."

------------------------------------------------

Evvvet! İlk bölümümüz merhaba arkadaşlar! Desteklerinizi, yorumlarınızı ve eleştirileriniz bekliyorum. 2.bölüm geliyor sıkı durun!

Multimedya/ Umay Anka

Kaldırım KraliçesiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin