7- Melissa, Su, Deniz ve Ben

38 9 6
                                    

     Çok büyük bir çığlık. Annemden. İşte bu sefer bir şey olmuştu. Elimdeki telefonu nereye fırlattığımı hatırlamıyorum. Saatte 100km/h hızla annemin -ve babamın- odasına koştum. Yüzü bembeyazdı. Ama odada başka biri yoktu. Ne olduğunu söylemesi için haykırdım. Konuşamıyordu. Bir yeri işaret ediyordu. Eli titriyordu. Gösterdiği yere baktım. "ŞAKA MI BU?" Anlamamış gözlerle bana baktı. "Bir böcek mi? Ciddi misin?" Gözlerimi oflayarak devirip salona doğru ilerlemeye başladım. Salona yakınlaştıkça, annemden uzaklaştıkça sesim yükseliyordu: "Ciddi bir şey oldu sandım. Çok korktum." Telefonum neredeydi acaba? Etrafa bakındım. Deniz benim için alıp bana verdi. Deniz benim için alıp verdi. Deniz alıp bana verdi. Deniz alıp verdi. Deniz verdi. Deniz... Deniz mi? Deniz'in burada ne işi var? "Deniz." dedim sorgulayıcı bir ses tonuyla. Konuşmaya başladı: "Çok kötü bir şey yaptım." Devam etmesi için bakmaya devam ettim. "Annem bavul hazırlarken ona soru sordum." Odayı yas havası kapladı. Kimse annesine bavul hazırlarken soru sormamalı. Ölüm fermanı imzalamak gibi bir şey bu. Ama daha sonra "bavu hazırlamak" eylemi ilgimi çekti. "Bavul mu hazırlıyor? Nereye?" Cevaplamadan önce salona ilerledi. Koltuğa atlarken poff sesi çıkardı. "Konya'ya gidiyormuş. Nedenini söylemedi. Aklı dağınık galiba. O gelene kadar sizde kalabilir miyim? Babamla kalırsam o işten gelene kadar hayatta kalamam." Yutkundum. "Konya mı? Annem şuan bavul hazırlıyor, Konya'ya." Tam o sırada benim de içeceğini unuttuğum kahvaltımın içeceğini arıyordu. Duraksadı. Benden fazla şaşırmıştı. "Efendim? Şaka mı bu? Şaka değil mi. Nedeni söylenmeyen şeyler iyi şeyler değildir." Aklımıza bin türlü şey gelmişti ama mâlum durum gelmemişti. Anneme tekrar gittim. "Anne, Deniz'in annesi de Konya'ya gidiyormuş. Bizde kalmak istedi ama sen de gidiyorsun. Babamla kalamayız. Nerede kalacağız biz?" Nedenini tekrar soracağımı sanmıştı, sormadığım için mutlu gözüküyordu. Biraz düşündü. "Anneannende kalabilirsiniz. İkiniz. Deniz'in annesi de geliyor benimle. Ben haber veririm." Çok mutlu olmuştum çünkü anneannem okulun yanındaki tek apartmanda yaşıyordu. Okulun diğer yanlarında ise kırtasiye, kütüphane, market gibi şeyler vardı. Bu mutlu haberi vermek için Deniz'e koşacaktım ki meğer arkamdaymış. Arkama dönüp hızlanmaya çalışırken tokuşup yere düştük. 2 sn sonra Deniz gülerken ben mutlu mutlu mutlu haberi *yanlışlıkla falan yazmadım* veriyordum. Deniz de sevindi. Çünkü bu, zil çalmasına 2 dk kalmasına kadar uyuyabileceğimiz anlamına geliyordu. Tabiki hemen anneanneme gitmeyecektik. Oradaki internet yavaş ve televizyon kötü. Annem evden çıktı. Acelesi var gibiydi. Acıkana kadar bizim evde duracağız. Acıkınca da Deniz'e uğrayıp laptopunu alacağız ve anneanneme gideceğiz. Anneme kaç günlüğüne olmadığını sormayı unutmuştum. Deniz'e sordum. "Beş gün." dedi. Acıkana kadar stalk yaptık. Daha sonra ise Fenty'e yemek, su ve üç havuç bırakıp Deniz'e uğradık. Deniz laptopunu aldı ve anneanneme gittik.
     Anneannemin kapısını hızlıca tıklattım. Çünkü yavaş yürüdüğü için kapıları yavaş açıyordu ve kapıyı duymadığı zaman da daha geç yürümeye başlıyor, dakikalarca kapıda bekleyebiliyordunuz. Ama nedense, kapı saniyeler içinde açıldı. Ama kapıyı açan kişi anneannem değildi, kuzenimdi. Kuzenim, Melissa. Uzun sarı saçları, yeşile kaçan mavi gözleri, minik kıvrımla burnu. Benden birkaç santim uzun, birkaç kilo zayıf. Çizgifilm izlemeyi sever, haftada bir kitap bitirir, resim çizmeyi çok sever -güzel de çizer- Kuzenlerim arasından en sevdiğim kuzenim. Çok mutlu olmuştum çünkü böyle bir şey beklemiyordum. Hemen boynuna sarıldım. "Melissa! Ne işin var burada? Çok özlemiştim seni." Gamzelerini unutmuşum. Gamzeleri var. Bu kadar işte. Ve gamzeleriyle güldü. "Ben de seni çok özlemiştim. Annem ve babam tatile çıktı. Burada kalacağım bir hafta." Arkadan anneannem "Melissa!" diye bağırdı. "Anneanne, Ela gelmiş!" Deniz ile içeri girdik, salona gittik. "Anneanne arkadaşım Deniz'le altı gün burada kalabilir miyiz?" Melissa'nın en yakın arkadaşı Su da buradaydı. Televizyonun karşısındaki büyük koltukta anneannem uzanıyor, sağ yanındaki tekli koltuğun karşısındaki tekli koltukta da Su oturuyordu. Su selam verdi. Onu da Melissa kadar seviyorum. Anneannem kalktı. "Deniz hangi Deniz?" Deniz'e baktı. Anımsar gibi oldu. "Geçen yazki, senin çok sevdiğin." Deniz'e doğru yavaş yavaş yürüyerek aydınlandı ve Deniz'e sarıldı. "Aaa Deniz, bayadır görmüyorum seni. Hoşgeldin kızım." Bana hoşgeldin dememişti, Deniz'e demişti. "Hoşbulduk anneanne. Dediğim gibi altı gün burada kalabilir miyiz?" Saçını düzeltti. "Olur ama Melissa ve Su da burada kalacak bir hafta. Siz anlaşın, düzenleyin. Ben uğraşamam." dedi ve kumandayı kapıp evlilik programı açtı. "Aa, Su sen de mi burada kalıyorsun? Ben de Deniz'i getirmiştim. Annelerimiz beş gün Konya'da olacak. Nedenini sormayın." Nedenini soracaklardı. Biliyorum. "N'oldu ki?" dedi Melissa. "Sormayın dedim ya. Ben de bilmiyorum. Söylemediler." "Her neyse, siz nerede yatacaksınız." diye girişti Deniz. "Biz misafir odasındaki ranzada kalıyoruz. Dün geldik biz de. Altı gün daha buradayız." dedi Melissa. "Ranzanın karşısında bir kişilik yatak var. Onun dışında anneannem kendi odasında kalıyor ve burada bir koltuk var. Biriniz yatakta biriniz burada kalın." Melissa ve Su karşılıklı tekli koltuklarda, ortada anneannem olacak şekilde anneannem, Deniz ve ben büyük koltukta oturuyorduk. "Deniz, sen hangisini istersin?" Utanmış gibi görünüyordu. Büyük ihtimalle yatağı istiyordu çünkü o odada Melissa ve Su kalıyordu ama ben de o odayı istiyordum. Bu yüzden anlamamazlıktan geldim."Fark etmez." dedi Deniz yavaşça. "Tamam o zaman sen burada yat, ben orada yatarım." Mutlu gözükmedi ama benim anneannemin eviydi sonuçta.
Yerleştikten sonra akşam yemeği için masaya oturduk. Mercimek çorbası, salçalı fiyonk makarna, bol limon ve yağlı kırmızı turplu salata, tatlı olarak da sakızlı muhallebi vardı. Masanın ortasında da çok büyük bir yoğurt kasesi vardı. "Anneanne, yoğurt ne için?" dedim çorbamı hüpletirken. Anneannem konuşmaya hazırlanırken Su atıldı: "Melissa. Sarma getirecekti. Annesinin -teyzemin- ne kadar iyi sarma yaptığını hepimiz biliyoruz. Burada kalacağımız için gitmeden üç dört günlük koca kazan sarma yapmıştı. Ama ne oldu? Melissa evde unutmuş! Az önce fark ettik." Son cümlelerini söylerken sinirliydi. Klasik Su. Yemeğe bayılır. Uzun siyah saçları, yeşil gözleri ve çilleri var. Saçını at kuyruğu yaptığında kayda değer bir güzellik yakalıyor. Melissa kadar iyi çizemese de o da çizim yapmayı seviyor ve çizgi filmlere bayılıyor. Hobileri benzer şeyler zaten. Fiyonk makarnam da bitiyordu. Sanki midemde bir boşluk vardı. Çorbadan sonraki yemek ile tatlının arasında yemek için bir boşluk. Evet, sarmanın boşluğunu hissetmiştim. Tabiki bütün suç Melissa'nındı. Başka kimin olabilirdi?
   Saat çok geç olmuştu. Yarın Deniz'le bizim gruba bakacağımız için fazla geçe kalmak istemiyorduk. Genelde Deniz ile benim annem durduk yere beraber Konya'ya gitmez de. Belki onların anneleri de gidiyordur, annelere özel bir şeydir, onların anneleri neden gittiklerini söylemişlerdir.
Uyuyacaktım fakat süt içesim geldi. Normalde dayanırdım ama sabah kahvaltıda süt içmemiştim. Aynı zamanda Konya olayına kafam çok takıldığı için uyuyamamıştım ve süt uyku getirir. Herkes uyuduğu için -ben öyle sanıyordum- çok yavaş ve ya uyanırlarsa tedirgisiyle battaniyemi kaldırıp parmak ucunda mutfağa ilerledim. Mutfağın ışığı açıktı. Biri bir şeyler yiyordu. Herkesin uyuduğunu sandığım için yavaş yürüyordum ama mutfaktaki tıkırtıyı fark edince adımlarımı hızlandırmaya başladım. Mutfaktaki Su'ydu. Gece-yarısı atıştırmalığı yapıyordu. Atıştırmalıktan çok bildiğin öğün yemeği yiyordu. "Selam." dedim. Birkaç saniye sonra yemeğe gömülü kafasını kaldırıp bana baktı. "Heyoo. Uyumamışsın. N'oldu?" Mal mısın bakışı attım çünkü kendisi de uyumamıştı ve bu soruyu ben soracaktım. "Süt içmeyince uyku tutmuyor. Onun için geldim. Sen n'apıyorsun?" Gülümsedi. "Sarmanın eksikliğini gideriyorum." Biraz yüksek kahkaha atmış olmalıyım ki biraz sonra Deniz geldi. "N'apıyorsunuz ya burda?"
Su ile aynı anda kapıya, Deniz'e baktık. "Yemek yiyoruz." dedi Su çünkü ben de yemeye katılmıştım. Deniz de yanımıza oturup bir şeyler atıştırmaya başladı. "Bunların hepsi Melissa'nın suçu." dedi Deniz haklı bir ses tonuyla. Çünkü, haklıydı. "Daha fazla kişiyi uyandırmadan yatalım bence." diye fısıldadım. Daha önce fısıldamakta başarısız olduğumu söylemiş miydim?
Söylemem gerekirdi. Anneannem uyanmıştı. Mutfağa geldi ve çıkarabildiği kadar sesi çıkarak "Napıyonuz burda eşşek sıpaları!" diye bağırdı. Kuşkusuz, birkaç saniye sonra aramıza Melissa katılacaktı. Doğru tahmin etmiştim. Artık mutfakta her metrekareye 1 kişi düşüyordu. Su'nun uykusu yok gibiydi. "Çekirdek kola alıp salonda televizyon mu izlesek?" diye bir fikir attı ortaya. İlk red Melissa'dan geldi: "Ah, benim uykum var malesef. Zaten sesinize uyandım. Size iyi seyirler." Onun gazıyla anneannem söze girişti: "Yatın zıbarın. Ne televizyonu akşam akşam." Deniz ise olur dercesine başını salladı. Ama benim de uykum var gibiydi. "Öncelikle koladan nefret ederim, çekirdek de çok cazip değil. Dedikodu güzel de benim de uykum var gibi. Siz de yatın bence. Sizi bilmem ama..." Su'ya baktım. "sabah bizim işimiz var." Deniz de onayladı ve yataklara geçtik. Karnım toktu. Süt içmeyi unuttuğumu fark ettim ama önemli değildi. Zaten uykum gelmişti. Sıcacık battaniyeme sarılıp Pattis'i evde unutmamın pişmanlığını yaşayamadan uyuyakaldım...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
***DİPPER VE MABEL'I KULLANARAK KENDİ MACERAMI YARATTIĞIM YENİ FANFICTION KİTABIM "ESRARENGİZ KASABA FANFICTION"a BAKMANIZI ÖNERİRİM***

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Aug 02, 2016 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Nalet Olasıca HayatHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin